Neymiş efendim: “Resmî tez gerçeğin resmine karşı”ymış!
Neymiş efendim: “1915 Tehcîri konusunda resmî tezden farklı görüşler öne süren tarihçi ve akademisyenlerin düzenlediği toplantı. Ülkeyi yöneten siyasal kadroların ağır suçlama ve hattâ tehdit salvoları karşısında ertelen…” mişmiş!
Neymiş efendim: “Resmî tezlere karşı çıkanlar nasıl ‘vatana hıyanet’le” suçlanırmış? Neymiş efendim: Kimi aydınlar: “Milleti arkadan hançerlemek”le nasıl itham edilebilirlermiş? Neymiş efendim: “Türkiye’de demokrasi ve özgürlükler düzeninin fiilî gerçeği bu…” ymuş!
X
Bu nasıl Özgürlük ki: “Vur abalıya!” misâli Türkiye’yi yargılayıp mahkûm etmek! Körü körüne
AB saflarında olmak! Kendi geçmişine tereddütle bakmak! Hattâ işi itham boyutlarına vardırmak! Kısaca geçmişi karalamak! Hep Hürriyet ve Özgürlük adına yapılanlardan sayılıyor!
Vatan, Millet, Devlet, Bayrak, Ezan, tarihimize saygı, geçmişimize ta’n etmemek deyince; hemen suçlamak, itham etmek / töhmette bulunmak, ânında çağdışı saymak! Sanki bu baylara verilmiş tenkit görevi!
Bu beyler, meselâ Kıbrıs mes’elesinde hep Türkiye’yi ve KKTC’yi suçlamadılar mı?
Bu beyler, karşı tarafı haklı görmeseler bile, aleyhlerine yazmamayı yeğlemediler mi? Bütün yapıcı duruşlarına rağmen, suçladıkları hep Türkiye olmadı mı?
İyi niyetinden dolayı bazen istemiyerek çizdiği zikzaklı siyasetinden dolayı devamlı karaladıkları, daima Türkiye değil mi?
Bu cici beyler kimden yana Allah aşkına? Doğru dürüst açıklasalar da bir bilsek.
X
Bir de Güney Kıbrıs ve Yunanistan resmî makamlarına baksalar da, resmiyetinden halkına kadar nasıl ciddî bir şuûr içinde hareket ettiklerini görüp, ibret alsalar bari!
Doğru – yanlış ayrı konu. Ama millî menfaat ve çıkarları söz konusu olunca, bunu nasıl koruyup kolladıklarını takdîr etmemek mümkün mü?
X
Bravo Ermeniye, Ruma, Yunana, Batılı Devletlere ve ABD’ye.
Dış politikada nasıl bir titizlikle milim milim de olsa ilerliyorlar.
Dış politikada nasıl da hedefe doğru emîn adımlarla zikzak çizmeden yürüyorlar.
Bu konularda iç politikada birbirine düşmeden, dış politikada tam bir uyum ve beraberlik içinde, ağız birliği yaparak birbirlerine kenetlenerek nasıl da dışa karşı yumruk gibi oluyorlar.
X
Ya bizim politikacılar, ya bizim siyasetçiler; dış politikada ancak yaz – bozu oynuyor! Devlet ciddiyetine gölge düşürüyor! Dışa karşı zaaf belirtileri gösteriyor! Karşı tarafı cesaretlendiriyor! Onlara fırsat veriyor! Bu yüzden yanımızda yer alacak olanları da şaşırtıyor! Lehimizde olmalarına bin pişman ediyoruz onları!
X
Otuz senedir netice alamadık diye devlet çizgisini çiğniyor, berhava ediyor! Yerimizde sağlam duramıyor! Serv’in tatbikine -istemesek bile- milim milim fırsat veriyor! Emellerine milim milim yaklaşanlara -maalesef yazık, çok yazık ki dolayısıyla- zemin hazırlıyoruz!
X
Kırk yılın başı bir diplomat yetiştirdik. Kahraman Rauf Denktaş gibi. Onun da kıymetini
2081
bilemedik! Saf dışı ettik! Batı’nın ekmeğine yağ sürdük! Baş tacı edeceğimiz yerde ayak bağı
telâkkî ettik! Varlığını engel saydık!
Tıpkı -bir zamanlar- merhûm Dış İşleri Bakanımız Fatin Rüştü Zorlu’nun da kıymetini bilemediğimiz! Kıbrıs’ı yeniden kazandırma imkânı sağlayan insanı büyük bir gaflet ve tam bir şuursuzlukla darağacına gönderdiğimiz! Kıbrıs’ta Türklere -kaatil Rumlar karşısında- direnecek gücü, el altından sağlayanları; hesaba çekme gafletinde bulunduğumuz gibi!
Bugün öyle yapmıyorsak da, ayaklarını kaydırarak siyaset sahnesinden çekilmelerine zemin hazırlıyoruz!
Türk ve Türkiye düşmanı kurt politikacılar karşısında, dik bir duruş sergiliyeceğimiz yerde; Dış İşleri’ni; en yetenekli, en tecrübeli devlet adamlarından mahrûm ve yoksun bırakıyor! Ellerini kollarını -hangi akla hizmetse- bizzat kendimiz bağlıyor! Hareketten men’ ediyor! Bindiğimiz dalı kesmekte bir beis / bir sakınca görmüyoruz!
Meydanı Batılı kurt politikacılara bırakıyor! Eskiye perde çekmekle, güya yeni politikalar üreterek sonuç alacağımızı sanıyoruz!
Ne boş ümitler içinde dönüp duruyor! Muhatapları halimize güldürüyor, dostları üzüyor; sonuçta dizini dövmek ise yine bize düşüyor!
X
Böyle dış politika olur mu, söyleyin Allah aşkına?
İşimiz kaldı Allah’a, akıl versin Allah biz şaşkına
Tutturdular bir “Çözümsüzlük çözüm değil!” diye diye
Kıbrıs elden gitmek üzere, olacak Rum’a hediye
Peşinden geliyor : ” Olmalı Ege’de kara suları on iki mil!”
Bunlar doymaz asla emin ol, vermeyince Türkiye’yi toptan tekmil
Sırada daha neler var neler, âh bilseniz eğer bir bir
Şaşar da aklınız, getirirdiniz, Tekbîr üstüne Tekbîr
İstanbul’un göbeğinde yükselince, Vatikan-vâri bir site
Peşinden, ne mâlûm istemiyecekleri, birçok üniversite
Sonuç alamazsınız asla, verdikçe her husûsta tâviz
Bulamazsınız sonunda, verilenlerden en ufak bir iz
Der: “Allah’a dayan, sa’ye sarıl, hikmete râm ol.”
Koca Âkif gösteriyor bize, nedir gerçek yol.
Hak bildiğin yolda, sakın korkma, Hakk’a yapış
Ancak bu şekilde, milletten alınır alkış
2082 – 2084