İlahiyat programları üzerinde yapılan düzenlemelerden nasibini alan bilim dallarından biri de din eğitimi oldu.
Din eğitimi son düzenlemeden de önce nasibini almış ve son sınıflara bir dönem ve haftada iki saat olarak hasredilmişti.
Alanım olması hasebiyle çok sorulan bir sorudur: “Din eğitimi ne ile ilgilenir?”
Kısaca şöyle ifade edelim:
Din eğitimi, dini eğitim ve öğretimin konusu haline getirir.
Bu ne demektir?
İster çocuklara ister büyüklere hangi dini bilgiyi nasıl vereceğiniz hususunda size rehberlik eder.
Böylelikle “bardağı taşırıp çatlatma veya bardağı boş bırakma” riskine karşı sizi korur.
Din eğitimi sahasında toplumsal problemleri, alan araştırmaları da dahil, çeşitli bilimsel metodlarlatesbit edip inceler ve bu problemlerin çözümüne ilişkin politikalar üretilmesine yardımcı olur.
Bunları gerçekleştirirken hem “dini”, hem “geleneği” hem de “dünyayı” bir bütün halinde değerlendirir. Böylelikle dinden olanla olmayanı, geleneğin iyi ve kötü yorum ve uygulamalarını, güncel yorum ve uygulamaları, dünya sathında bu alanda yapılan çalışmaları ve bunların yansımalarını da ele alır.
Söz konusu hususlardan hareketle geleceğe dair değerlendirme ve yol haritaları da ortaya koymaya çalışır.
Hal böyle olunca pek çok bilim dalıyla da ilgilidir.
Bu anlattıklarımız sahanın çok genel bir özeti.
Özetle aktarmaya çalıştığımız kısmıyla dahi din eğitiminin, alınan dini bilginin hayata aktarılmasında çok önemli bir rol oynadığı sanırım anlaşılmaktadır.
Aksi halde, mesela hangi yaş grubuna hangi dini bilgiyi nasıl vereceğinizi bilememeniz ve tabir-i caizse, kaş yapayım derken göz çıkarmanız söz konusu olabilir.
Üstelik bunu yaparken Kur’an’ın tavsiyelerinden ve Hz. Peygamber’in (S.A.V.) uygulamalarından bihaber olup, dinen “sevap kazanma” düşüncesiyle kendinizi haklı görmeniz de mümkündür. Dolayısıyla hata nesiller boyu devam edebilir.
Veya dini terbiyeyi salt korku duygusuyla aktarmaya çalışmanız ve psikolojik sorunlara yol açma ihtimaliniz de bulunabilir.
En iyi ihtimalle, siz bu hataları yapmasanız bile, yapanları uyarma şansını yakalayamayabilirsiniz.
Örnekleri çoğaltabiliriz.
Fakat asıl mesele şu:
Tıp fakültesi öğrencileriyle ilahiyat fakültesi öğrencilerinin benzer bir yönleri vardır:Mesleklerine resmi olarak başlamadan fiili olarak başlatılırlar. Yani daha öğrenci iken, başta yakın çevrelerince olma üzere adeta birer doktor veya hoca gibi algılanırlar ve kendilerine danışılır.
Peki, son sınıfta ve iki saatte verilecek din eğitimi dersiyle bu öğrencilerin din sahasında, bırakın hatayı, en azından bocalamadan eğitim vermeleri mi beklenmektedir?
Hayal kurmak güzeldir ama onun da bir sınırı olsa gerek…