Bir topluluğa
millet vasfını kazandıran değerlerin başında, onun lisânı yâni dili gelir. Bizim
için, bu dil, güzel Türkçe’dir.
O kadar ki, büyük
şâirimiz Yahya Kemâl’in ‘Edebiyâta Dâir’
adlı eserinde ifâde ettiği gibi: ‘Türkçe’nin
çekilmediği yerler vatandır, ancak çekildiği yerler vatan olmaktan çıkar, vatanın
gövde ve rûhu Türkçedir.’
Bu, şu demektir
ki, ‘Vatan önemlidir fakat dil/lisân ondan
da önemlidir!’ Çünkü kuru coğrafyayı vatanlaştıran unsurlardan biri de ‘dil’dir.
Bu düşüncelerin
ışığında; Yavuz Bülent Bâkiler ve Oğuz Çetinoğlu tarafından hazırlanan ve Yakın
Plan Yayınları tarafından neşredilen 288 sayfalık ‘Dilimizdeki Dikenler / Uydurma ve Yabancı Kelimeler’ adlı eser;
Türkçe’nin bozulmasına ve tahribatına sebep olan, Türkçe’de karşılıkları
bulunduğu hâlde ‘uydurulan kelimeleri’
veya bunların yerine, bilhassa Batı dillerinden ve Amerikanca’dan geçen
kelimeleri kullananların hatâlarını ortaya dökmektedir.
Eserin
TAKDÎM’inde, Prof. Dr. Cihan Okuyucu şu isâbetli tespitte bulunuyor:
‘Dil, bir yandan nesiller arasında köprü
olma, geçmişle günümüzü buluşturma vasfını, bir yandan da yeni ve değerli
eserler verme imkân ve kaabiliyetini kaybediyor. Yavuz Bülent Bâkiler’in eserin
birçok yerinde veciz ifâdelerle belirttiği üzere bu yeni ve sığ dille hem diğer
Türk topluluklarıyla anlaşmamız hem de yeni Mehmet Âkifler, Yahya Kemaller,
Necip Fâzıllar ve Ârif Nihat Asyalar çıkarma imkânımız azalıyor.’ (s. 11)
Eserin yazarlarından
biri olan Yavuz Bülent Bâkiler; Nihat Sâmi Banarlı, Prof. Dr. Fâruk Kadri
Timurtaş, Prof. Dr. Mehmet Kaplan, Necip Fâzıl Kısakürek, Hüseyin Nihal Atsız,
Seyit Ahmet Arvasî, Mehmet Çınarlı, Doç. Dr. Ali Karamanlıoğlu, Ord. Prof. Dr.
Ali Fuat Başgil, Prof. Dr. Necmettin Hacıeminoğlu gibi, Yûnus Emreler’den,
Karamanoğlu Mehmet Beğler’den ve Ömer Seyfettinler’den süzülüp gelen Türkçe’nin
günümüzdeki sevdâlılarından ve savunucularından biridir. Bilhassa; bu konuda
yayınladığı ‘Sözün Doğrusu (1-2)’
adlı kitaplarının, Türkçe’yi korumayı ve geliştirmeyi arzu edenler için iki
kılavuz eser olduğunu da hatırlatmalıyım.
Bâkiler; ‘Başlarken’ başlığıyla yaptığı
açıklamada, bâzı soruları dile getiriyor ve şöyle diyor:
‘Dünyâ’da, alfabesi ve dili üzerinde en çok
oynanan milletlerden birisi, belki de birincisi biziz. Her milletin bir
alfabesi vardır. Dünyâda yirmi dokuz ayrı alfabeyle okuyup yazan tek millet
biziz; neden acaba?
Dünyâ’da yanlış bir dil ve eğitim siyâseti yüzünden
bir önceki neslin edebiyatını okuyamayacak, anlamayacak nesilleri de biz
yetiştiriyoruz; niçin acaba?
Türkiye dışındaki Türk topluluklarıyla aramızdaki
ortak kelimeleri dilimizden çıkarıp atan resmî ve hususî kuruluşlar da sâdece
bizde var; garip değil mi? (s. 17)
Değişik konularda
birçok kitabı bulunmasına rağmen, Türkçe hakkında ‘Ses Bayrağımız Türkçe’ adlı bir kitabı da hazırlayan, eserin diğer
yazarı Oğuz Çetinoğlu da, Önsöz’de şu görüşlere yer veriyor:
‘Hiçbir dil, kelime türetme imkânları
bakımından Türkçe kadar zengin imkânlara sâhip değildir. Ne yazık ki bu imkân,
dil hassasiyeti olmayan hoyrat zihniyet sâhipleri tarafından kötüye
kullanılmaktadır.
Türkleri târih sahnesinden silmek için Haçlı Seferleri
düzenleyen Hristiyan batı, günümüzde seferlerine kültür alanında devam ediyor.
Ne yazık ki içerden de destek görüyor.
Dilimizi tahrip edenlere karşı çıkan Türkçe’nin
mücâhitleri sâyesinde dilimiz varlığını ve canlılığını korumaya devam
etmektedir.’
(s. 21)
Eserdeki konu
başlıkları ise, şöyledir:
*Türkçemizin
Başına Gelenler-Dil, *Türkçe,*Sâdeleştirme Hareketi ve *Türkçe’de Kelime
Türetilmesi, *Evsel Oda, Evsel Kira, Evsel Kadın, Evsel Erkek, Evsel Geçim *Türk
Dil Kurumu’nun İmlâ Kılavuzuları ve Sözlükleri. *Dilimizdeki Dikenler
(Kısaltmalar, Açıklamalar) *Dilimizdeki Dikenler (Liste) *Harflerde ‘^’ işâreti. *Bilgisayarın/İnternetin
Dilimize Sokuşturduğu Zehirli Dikenler. *Hangisi Yanlış / Hangisi Doğru? ‘Hangisi
Ayrı / Hangisi Bitişik Yazılır? *Din Aleyhtarlığı Sebebiyle Türkçe’ye
Düşmanlık. *Türkçemizin 120 Yıldır Çözülemeyen Problemi: ‘Ne… ne’ ve ‘Ne… Ne de’
*Röportajlar: (Oğuz Çetinoğlu / Yavuz Bülent Bâkiler), *(Yavuz Bülent Bâkiler /
Oğuz Çetinoğlu), *(Mehmet Şâdi Polat / Yavuz Bülent Bâkiler), *(Mehmet Şâdi
Polat / Oğuz Çetinoğlu), *Bitirirken/1, *Bitirirken/2
Dilimizdeki Dikenler;
şâir ve Yazar Yavuz Bülent Bâkiler ve yazar Oğuz Çetinoğlu tarafından
büyük emekle hazırlanmış, güzel dilimiz Türkçe’nin korunması ve geliş(tiril)mesi
hususlarında teferruatlı bilgiler veren kıymetli bir eserdir.
Türkçe sevdâlıları
ve Türkçe hakkında bilgi sâhibi olmak isteyenler için önemli bir kaynaktır.
YAKIN PLAN YAYINLARI:
Cumhuriyet Mahallesi, Halaskârgazi Caddesi, Nu: 97-7 Osmanbey, Şişli –
İstanbul. Telefon: 0.212-458 20 22 / Belgegeçer: 0.212-458 20 77 e-posta: bilgi@yakinplan.com.tr /www.yakinplan.com.tr
OHRİLİ EYÜP SABRİ
Nurettin Beyaz, 13,5 X 21 santim ölçülerindeki 543 sayfalık eserinde;
Teşkilât-ı Mahsusa kurucularından ‘Sorgusuz
İttihatçı’ olarak vasıflandırdığı ‘Ohrili
Eyüp Sabri’nin kendisine verilen vazifeleri îfa edişi sırasında
yaşadıklarını hızlı tempolu roman akıcılığı ile anlatıyor.
İttihat ve Terakki Partisi’nce, Enver Paşa’nın tâlimatı ile
kurulan ve kendisine bağlı olarak faaliyet gösteren yarı resmî bir kuruluştur.
İttihatçılar yurt dışına kaçtıktan sonra ve hatta Cumhuriyet yönetiminde de
çalışmalarına devam etmiştir.
Ohri, günümüzde Kuzey Makedonya Cumhuriyeti sınırları
içerisinde bulunmaktadır. Bir dönemde nüfusunun % 70’i Müslüman Türklerden
oluşuyordu. Günümüzdeki oran % 30’lar seviyesindedir.
Ohrili Eyüp Sabri (1876-1950); İttihat ve Terakki’nin önde
gelen simasıydı. Askerdi. ‘Hürriyet
Kahramanı’ olarak anılan Resneli Niyazi’nin en yakın arkadaşıydı. O’nun
dağa çıkmışına destek verdi. Sonra kendisi, komutanı olduğu Ohri Redif
Taburu’ndan 200 askeri, halktan 200 sivili yanına alarak dağa çıktı.
Balkanlar kaynıyordu. Avrupa; Selanik, Kosova ve Manastır
şehirlerini içini alan Makedonya’yı Osmanlı’dan koparmak için, Rum, Bulgar,
Sırp çetelerini cesâretlendirmiş, büyük destek sağlamıştı. Ohrili Eyüp Sabri Çetelere
karşı çete savaşı verdi. Kolağası (önyüzbaşı) olarak, 1909’da 31 Mart
ayaklanmasını bastırmak için Hareket Ordusuyla İstanbul’a girdi.
1910’da ordudan ayrıldı, aynı yıl, partiye dönüşen İttihat
ve Terakki’nin, Genel Merkez Teşkilâtı’na üye olarak seçildi. Bu üst seviyedeki
yöneticiliği döneminde İttihat ve Terakki Partisi’ni iktidara getirecek
çalışmalarda önemli roller üstlendi ve başardı. Üyeliği Birinci Dünya Savaşı
sonuna kadar devam etti. 1913 Babıali Baskını’nda, perde arkasında büyük rol
oynadı.
Teşkilât-ı Mahsusa’nın kurucuları arasındaydı. Gizli görevle
tekrar Balkanlara gitti. Osmanlı’dan ayrılan Arnavutluk’ta, Osmanlı taraftarı
Müslüman halkı teşkilâtlandırma çalışmasında yer aldı. İngilizlerin takibi
sonunda yakalanarak Malta’ya sürüldü. Buradan kaçıp İstanbul’a döndü. Parti faaliyetlerine
devam etti. Birinci Dünya Savaşı’nda Anadolu’da halkı ‘uyandırmak’ için görünürde devlet memuru sıfatıyla Antep’e gitti.
Yine İngilizlere esir düştü, Mısır’da esir kampında çile çekti.
Roman kahramanlarının hemen hepsi yüksek ideallerle ruhunu
dolduran insanlardır. Yalnızca kendilerini değil, çevre bölgelerdeki halkın da
huzur ve refaha kavuşması için ellerinden geldiğince gayret gösteriyorlar,
tab’ası oldukları Osmanlı Devleti’nin de içerisinde bulunduğu bunalımlı
dönemden kurtulması için fikir üretiyorlardı.
Romanda okuyucuya yabancı olmayan pek çok isim var: Enver
Paşa’nın tetikçisi Yakup Cemil, Resneli Niyâzi, Mustafa Kemal, Mustafa İsmet
(İnönü), Abdullah Cevdet, Süleyman Askerî, Talat Paşa, Tevfik Fikret ve
diğerleri…
Yazarın usta işi anlatımlarıyla okuyucu, Eyüp Sabri ile
esaretteki mahrumiyetlerin sıkıntılarını, en sonunda ise kurtuluşun sevincini
yaşıyor.
Esâretten dönüşünde Millî Mücadele’ye katıldı. İlk Meclis’te
Eskişehir milletvekilliği yaptı. Yeşil Ordu Cemiyeti’nin kurucuları arasında
yer aldı. 1923’te Meclis dışında kaldı. 1926 yılında İzmir’de Mustafa Kemal’e
karşı düzenlenen suikast teşebbüsüne katıldığı iddiasıyla eski ittihatçılarla
birlikte İstiklal Mahkemesi’nde yargılandı ve beraat etti. 1935-1950 arasında kesintisiz
olarak 3 dönemde Çorum, tâkip eden 2 dönemde de Erzurum milletvekili olarak TBMM’nde
vazife gördü.
BİLGEOĞUZ
YAYINLARI:
Alemdar Mahallesi Molla
Fenarî Sokağı Nu: 35/B Cağaloğlu, İstanbul. Tel: 0.212-527 33 65 Belgegeçer:
0.212-527 33 64 Whatsapp hattı: 0.553-129 86 86 E-posta: bilgekitap@gmail.com WEB: www.bilgeoguz.com
RUH HEKİMİNİN HÂTIRALARI
Ruh Hekimi Prof. Dr. Ayhan
Songar çok yönlü bir sanatkârdı. Şâir, edib, müzisyen, mütefekkir, muharrir
ve müellif. Az bilinen iki yönü daha vardı. Mükemmel bir araştırmacı ve
tahlilciydi.
13,5 X 21 santim ölçülerindeki 135 sayfalık eserinde bir
özelliğini daha ortaya koyuyor: Candan ve vefalı bir dost. Bu eserinde hepsi
Rahmet-i Rahmana kavuşmuş dostları anışındaki samimiyet, sıcaklık ve candan ifâdeler, göz yuvalarına
dâvetiyeler gönderiyor. Balıkesir’in küçük bir sâhil kasabası olan
Küçükkuyu’daki balıkçı ve O’nun ayrılmaz cüz’ü mesabesindeki dostu pelikan kuşu
ile olan dostluğa gıpta etmemek mümkün değil.
Merhum Songar’ın, -Önsöz hâriç- 32 bölümden oluşan eserinde
andığı rahmetlilerden bâzıları: (Alfabetik sırlama ile)
Erol Güngör, Fahri Celal, Fâruk Kadri Timurtaş, Fethi
Gemuhluoğlu, Mazhar Osman, Mehmet Kaplan, Mevlâna, Necip Fâzıl Kısakürek,
Nevzad Atlığ, Neyzen Tevfik, Peyâmi Safa, Yahya Kemal Beyatlı.
Bölümlerden kısa kısa…
‘Mösyö Dögol’ olarak anılırdı. Asıl ismini kimse bilmezdi. Yıllarını
Bakırköy Akıl Hastahânesi’nde geçirmişti. Teşhisinde çok farklı fikirler,
ihtilâflar vardı. Fakat ‘iyi insan, iyi
dost’ teşhisinde O’nu tanıyanların ihtilafı yoktu. Havada, karada, denizde
giden taşıt plânları yapar, bunları bir paket sigara fiyatına satardı.
Hastahânenin bahçesinde gelip gidenlere memleketi nasıl ıslah edeceğine dâir
nutuklar irad ederdi.
Adını herkesin bildiği Mazhar Osman…
Hayatımın hususiyeti durmaksızın çalışmak oldu. Çalışmaksızın geçen
ömrüm çok sıkıcı usandırıcı olduğuna kaniim.
Peyâmi Safâ ile…
Biraz konuştuktan sonra benim mesleğimi, -hiç mübalağa etmiyorum- en
az benim kadar bilen ve birçok tıbbî meseleleri tartışmaktan çekineceğim bir
kimse olduğunu anladım.
Acaba dünyada kaç kişinin kapısını sabaha karşı çalıp da sâdece
dertleşmek için geldiğini söylerseniz sıcak yatağından kalkar, eliyle pişirdiği
kahveyi getirerek size uykusuz bir gecesini fedâ edebilir.
Yahya Kemal’e ve Türkçe’ye hasret…
Dünyada bizden başka ‘dil meselesi’ olan bir millet yoktur. Ne
bütün lisanı 30-40 kelimeden ibâret Hotantolularda, ne dilinin hemen hemen
bütün kelimeleri Lâtince ve başka dillerden gelmiş Fransız ve İngilizlerde, ne
bütün saflığına rağmen gene de yabancı kelime sızmalarından masun kalmamış
Arapça konuşan milletlerde…
Biz, Osmanlı’nın temellerinin sallanmaya
başladığı devirlerden beri devamlı bir propaganda ve telkinle kendi kendimize
düşman olduk. Yoldan rastgele bir delikanlı çevirin, konuşun. Bildiği, ‘seçenekli, olanaklı’ birkaç yüz
kelimeden ibârettir. Sorarsanız, en büyük düşmanı Osmanlı… Kendisine bu
memleketi, bu toprakları bağışlayan ecdadına kin kusuyor. Edebiyatını, mûsıkîsini,
sanatını, asırların kültür birikimini anlamaz, bunlardan bihaber, bir ‘Batılılaşma’dır tutturmuşuz.
………………..
Yazılı ve sözlü dil, insan beyninin en
yüksek ve mücered fonksiyonu, mahsulüdür. Zihin gelişmesi dildeki tekâmül ile
kendini gösterir. Zekâ da ifâde kabiliyeti ile belli olur. Bu bakımdan
diyebilirim ki, Yahya Kemal, tanıdığım üstün zekâlı nâdir kişilerdendi.
Benim için Yahya Kemal hasreti, dâima
güzel Türkçe hasreti ile birlikte olmuş, aynı mânâya gelmiştir.
Bilgilendirirken öğretiyor, öğretirken bilgilendiren
bilgilendiriyor. Ayhan Songar, hâzık bir hekim, mâhir bir kalem üstadı.
TÜRK EDEBİYATI VAKFI YAYINLARI:
Dîvanyolu Caddesi: Nu: 14 Sultanahmet, Fâtih
İstanbul. Telefon: 0.212-526 16 15
Belgegeçer:
0.212-513 77 49 e-posta: tedev30@gmail.com www.turkedebiyati.com.tr
ÇİN
TÂRİHİ
Yakın zamanların en önemli tarihçilerinden Doç. Dr. Kürşat
Yıldırım; Çince. Rusca, Japonca, Moğolca ve Arapça gibi dilleri, ilgili
ülkelerde çalışmıştır. Türk dünyâsında sâha araştırmaları, Batı ve Doğudaki
büyük bilim merkezlerinde proje ve kütüphâne çalışmaları yürütmüştür. Yıllar
boyunca Çin’de ilmî incelemeler yapmıştır.
12 X 19,5 santim ölçülerindeki 334 sayfalık eserinde Çin târihini
efrâdını câmi ağyarını mâni ölçüler içerisinde okuyucuya sunuyor. Çinliler, çok
erken dönemlerde kayıtlar tutmaya başlamışlardır. Bu kayıtlar sâyesinde
târihlerini bütün teferruatı ile öğrenebildiğimiz Çin’i anlamak için de onun
binlerce yıllık geçmişine vâkıf olmak lazımdır.
Çin târihinden Türkleri çıkarmak mümkün değildir. Çinlilerin
siyâsî, sosyal ve iktisâdî dönüşümlerinde kuzeyden gelen Türklerin ve diğer
konar-göçerlerin büyük etkisi vardır. Üstelik Çin’deki hanedanlıkların çoğu da
Türkler, Moğollar ve Tunguz-Mançular tarafından kurulmuştur. Hâliyle Çin
târihi, Türk târihinin ve hatta Dünyâ târihinin bilinmesi açısından çok
önemlidir.
Doç. Dr. Kürşat Yıldırım’ın Ötüken Neşriyat’ın ‘Kısa Dünya Târihleri’ serisinden
yayınlanan bu eserinde başından sonuna kadar Çin siyâsî târihi ele alınmış,
gerekli yerlerde iktisat, toplum, din gibi bahisler üzerinde durulmuş ve
bilhassa toplum ve ekonomideki dönüşümlerin siyâsete ve devlete ne tür etkiler
yaptığı vurgulanmıştır.
Ana kaynaklara ve araştırma eserlerine göre kaleme alınan bu
kitapta, konular bir Türk târihçisinin bakış açısıyla tarafsız ve önyargısız
olarak işlenmiş, metnin yazımında genel okuyucu seviyesi de göz önünde
bulundurulmuştur.
Eserde yer alan bölüm başlıklarından bâzıları, kitabın
bütünü hakkında tatminkâr bilgilere ulaşmak mümkün olacaktır: *Çinde ilk
insanlar ve kültürler. *Erken kalıntılar. *Ölü gömme ve atalar kültü. *Çindeki
ilk yabancı kültürler. *Hânedanlar: Xia (MÖ 2070-1600), Shang (MÖ 1600-1046),
Zhou MÖ 1046-256), Qin (221-206), *Kültür Devrimi, Türkler ve diğer komşularla
ilişkiler. Han Hânedanlığı (MÖ 206-MS 220), *Konfüçyüsçülüğün Dönüşü, Yeni Sınıf,
Konfüçyüsçülüğün devlet ideolojisi hâline gelmesi, *Üç hanedanlık dönemi
(220-280), *Kuzey Çin’de Türk etkisi ve Kuzey-Güney Çin ayırımının
belirginleşmesi, Toplum ve ekonomi, İsyanlar Wu Hânedanlığı (222-280, Jin
Hânedanlığı (266-420), *Kuzeyden gelen boyların etkisi, Hunlar ve Tibetliler,
On altı devlet dönemi (304-439), *Çin’de Kuzey ve Güney Hânedanlıkları dönemi. *Kuzey
Hânedanlıkları (386-581), *Sui Hânedanlığı (581-618), *Tang Hânedanlığı
(618-907), *Beş Hânedanlık Yönetimi (906-960), *Song Hânedanlığı (960-1279), *Yuan
Hânedanlığı (1271-1368) Kubilay’ın yükselişi – Çin’de yeniden yapılanma, *Ming
Hânedanlığı (1368-1644), *Quing Hânedanlığı (1644-1911), Çin Cumhuriyeti
(1912-1949), *Çin Halk Cumhuriyeti (1949-)
Halk Cumhuriyeti kurulduktan sonra Türklerin Çin ile
alâkaları, Doğu Türkistan’da esâret altında yaşamak mecburiyetinde bırakılan
Türkler sebebiyle daha da artmıştır. Doç. Dr. Yıldırım, bu sebeple kitabında
Uygur Türklerine de yer veriyor. Oradaki hassas konu, Doğu Türkistan’da yaşayan
Uygur Türklerinin, kendilerini ‘Uygur’
olarak tanıtmaları ve aynı bölgede yaşayan Kazakistan ve Kırgız Türkleri ile
Taciklerden ayrı tutmaları, yanlış bir politika olarak yıllardan beri devam
ettirilmektedir. Çin zulmünün karşısında, Doğu Türkistan Türkleri olarak
yekvücut olmaları elzemdir. Aksi
takdirde Çin zulmü önlenemez.
ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş.
İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu
34433 İstanbul Telefon: 0.212- 251 03 50
Belgegeçer: 0.212-251 00 12 e-Posta: otuken@otuken.com.tr www.otuken.com.tr