Ortak bir kültüre sahip olmak; insan topluluklarının millet olabilmesi için ilk şarttır. Ortak kültürümüzü tespit etmek, kültür birliğini sağlamak ve millî kültürümüzü dış tesirlerden korumak mecburiyetindeyiz.
Özellikle büyük şehirlerde yaşayan elit tabakanın hayatı, büyük değişimler geçirmiştir. Tanzimat’a kadar Arap kültürünün, Tanzimat’tan sonra Avrupa kültürünün, Cumhuriyet döneminde ise Amerikan kültürünün tesirleri görülür. Günümüzde, sadece sosyal hayatımız değil, top yekûn kültürümüz baskılar altındadır. Baskı unsurlarının hedefi artık kültürümüzü değiştirmek değil, yozlaştırmak, kurutmak ve yok etmektir.
Bu işler ABD merkezli neoconlar tarafından tezgâhlanmaktadır. neocon: ‘Yeni muhafazakâr’ anlamında bir kelimedir. Neoconluk günümüzde dünyanın seçkinlerine hâkim görüştür. Neoconlar hafifletilmiş dinî olguları kullanarak; televizyon, sinema, tiyatro, kitap, dergi ve gazeteler aracılığıyla abartarak toplumları yönlendirirler. Zayıflatmak istedikleri toplumlarda hassas konuları kaşıyarak anlaşmazlıklar çıkarıp insanların kutuplaşmasına sebebiyet verirler. Sadece yayın organlarında değil, özel sektörde ve resmî görevliler arasında da neoconlar vardır. Kendilerini sevimli ve inandırıcı gösterirler. Çoğu Yahudi kökenli, Siyonist, mason veya bu grupların sempatizanıdır.
Kültürün iki önemli unsuru vardır: Dil ve din. Çarpık laiklik anlayışına rağmen, dini yaşayışımızda sapmalar olmamıştır. En mükemmel ve son semavi din olan İslamiyet, ilk günkü şekli ile uygulanmaktadır. Geçmiş dönemde, Ezan-ı Muhammedi’nin Türkçe okunması gibi yanlış uygulamalar oldu ise de ibadetle ilgili esaslar 1400 küsur yıldır, ilk günkü şeklini korumaktadır.
Aynı müspet durumu, Türk Dili’nde sağlayamadık. Çünkü dilimize sahip çıkan yok. Bu vazife ortak ve zincirleme sorumluluk altında, Milli Eğitim ve Kültür Bakanlıklarına ait olmalıdır. Türk Dili hassasiyeti olanlar ise; Türkçenin korunması görevini farz-ı ayın olarak benimsemeli ve uygulamalıdırlar.
Yapılacak iş şudur:
İki bakanlığın beraberce görevlendireceği geniş bir kurul teşkil edilir. Kurul, Millî kültürümüzü bilen ilim adamlarımızdan ve dil uzmanlarından oluşur. Yaşayan Türkçenin bütün kelimeleri burada tespit ve ilan edilir. Çalışmalar sırasında; ivme, dingin, imge, tikel, olumsallık, yeti, devimsel, dural, yadsımak, sorunsal… Gibi Türk Milleti’nin % 99’u tarafından bilinmeyen kelimeler dilimizden ayıklanır. Olanak, örneğin, onursal, zorunlu, yaşantı, ilginç, eşanlı… gibi, Türk dili kaidelerine aykırı olarak üretilen (daha doğrusu uydurulan) kelimeler liste dışı bırakılır. Ve tabii.sel -sal takılı bütün kelimeler… Ayrıca bu kurul; (bir kısmı) ihtiyaç hissedildiği, Türkçede karşılığı bulunmadığı için son yıllarda kullanılmaya başlanan; dikotami, progresiv, konservatif, dualite, partikül, konfigürasyon, entropi, fenomen, analojik, hümör… gibi kelimelere de uygun karşılıklar üretir. Türk Dil Kurumu’nun bu yönde çalışmaları var. Fakat yeterli ve teklif edilen yeni kelimelerin hepsi isabetli değil. Reaksiyon yerine ‘tepki‘, konsept yerine ‘kavram‘, ansambl yerine ‘topluluk‘ kelimeleri konulurken gösterilen başarı, change (çenç) yerine ‘para değişimi‘, mönü (yanlış olarak kullanılan şekli ile: (menü) yerine ‘yemek listesi‘ teklif edilirken gösterilememiştir. Erkân-ı Harbiye-i Umumîye Reisliği yerine ‘Genel Kurmay Başkanlığı‘ mayi mukadder yerine ‘akaryakıt‘ karşılıkları çok başarılı idi.
Yeni kelimeler teklif edilirken dikkat edilmesi gereken bir husus vardır; bulunan karşılıklar tek kelime ve/veya yabancı kelimedeki harf sayısından az harfli olmalıdır.
Dil, muhafazakârdır. Değişimlere direnir. Aynı zamanda canlıdır. Yenilikler ister. Değişimi, halkın benimsemesi ile ve uzun zaman içerisinde olur. Kısa zamanda ve zorlamalarla yapılmak istenirse, dil yozlaşır. İnsanlarımız 100 yıl önce 100.000 kelime kullanıyorlardı. Bugün Türkçemizde 10.000 kelimeden fazlası kalmadı. 5.000 kelime kullanabilenin Türkçesi ‘iyi’dir. Yüksek tahsil yapmış bile olsa, insanlarımızın çoğu 1.000 kelimeden fazlasını bilmiyor. Çoğunluğun rahatlıkla kullandığı kelime sayışı 500 civarındadır.
Prof. Neumark, vergi sistemimizi düzenleyen bir Alman’dır. Aynen şunları söylemişti: ‘Son otuz yıl içerisinde, Türkiye’ye 10’ar yıl ara ile üç defa geldim. Öğrendiğim Türkçe’nin hiçbir kelimesini unutmadığım halde, her gelişimde yazı dili olarak Türkçeyi yeniden öğrenmek mecburiyetinde kaldım.’
Gerçekte Türkçemizde, ‘yazı dili‘ – ‘konuşma dili‘ ayırımı yoktur. Fakat özentili ve aceleci bazı yarı-aydın yazarlar, böyle bir olumsuzluğa yol açmışlardır. Müşahhas yerine; somut – göreceli… Muhafazakâr yerine; bağnaz -tutucu kelimeler aceleci ve özentili hareketin ürünleridir.
Bir tarihlerde, TRT’nin ‘Dil Rehberi’ vardı. Bütün yayınlarda, bu rehberde yer alan kelimelerin kullanılması emredilmişti. Rehberde yer almayan ‘mahallî‘, ‘mesken‘, ‘teminat‘, ‘prensip‘ gibi kelimelerin kullanılması yasaktı. Yasağa uymayan program yapımcıları cezalandırılırdı. TRT’nin kendi bünyesinde yaptığını, doğru ve ilmî bir şekilde, Türkiye genelinde resmî yazışmalar ve okul kitapları için yapmak mümkün, hatta kaçınılmaz ve faydalıdır.
Türk Milleti; kültürü ile Türk Kültürü ise Türk Dili ile ayrılmaz bütündür. Türk Diline, Türk Kültürüne dolayısıyla Türk Milleti’ne yapılabilecek en büyük hizmetlerin biri ve hatta başında olanı, dilde birlik, bütünlük ve beraberliği sağlayıp, yaşatmaktır.