Dikkatinizi
çekmiştir. Son iki yılda devletin resmi bildirilerinde, kamu spotlarında, yandaş
medyada, bakanların, iktidar partisi yetkilileri ve milletvekillerinin her
beyanatında, mutlaka Cumhurbaşkanından bahsediliyor. “Sayın
Cumhurbaşkanımızın liderliğinde ve O’nun talimatlarıyla” diye başlayan övgü,
minnet ve sadakat duygularının beyanı adeta bir ritüel olarak
tekrarlanıyor.
İçişleri
Bakanı S. Soylu’dan ve başka bazı kamu görevlilerinin, “Türk Milletine ve
devletimize sadık kalacağım” demesi gerekirken, “Cumhurbaşkanına karşı
hayatımın sonuna kadar sadık kalacağım” dediğini duyduk.
Eskiden
Azerbaycanlı kardeşlerimizle yaptığımız toplantılar ve sohbetlerde duymaya
alıştığımız “Hörmetli Cenab Prezidentimizden İlham ve destek alaraq” diye
başlayan övgü cümlelerini de aşan bir uygulama bu. Azerbaycan’da Prezident’e
övgü biraz abartılsa da, “dövlet” önemini hiç kaybetmeyen bir kavramdır.
Osmanlı
tarihi boyunca padişahlar için “Şevketlü, kudretlü, mehâbetlü, azametlü
hünkârım hazretleri” gibi sözlerle başlayan uzun övgü, minnet ve sadakat
ifadeleri kullanılırdı.
Cumhuriyet
döneminde “mülkün (devletin) sahibi” olan “padişah”
yerine, milletin temsilcilerinin seçtiği “Reis-i Cumhur” geldi.
Devlet Başkanına hitap tarzı Osmanlı’dakine nazaran çok sadeleşti.
Atatürk
için, “Reis-i Cumhur Gazi Paşa Hazretleri”, İsmet İnönü için “Başvekil İsmet Paşa Hazretleri” gibi hitaplarda
bulunulmuşsa da, Türk Devleti ve Türk Milleti
kavramları daima şahısların üstünde bir değer olarak kullanılmıştır.
Milletimizin kurtarıcısı ve
devletimizin kurucusu Atatürk hakkında
padişahlar için kullanılan sıfatlar kullanılmamıştır. Bilakis Atatürk demeçlerinde
daima Türk Milletini öne çıkarmış, yapılan
büyük ve faydalı işlerin “milletin azim,
kararlılık, çalışkanlık ve fedakârlığının ürünü olduğunu” vurgulamıştır. Övgü, minnet ve sadakat ifadelerini,
Atatürk Türk Milletine hitaplarında kullanmıştır.
1950’li yıllardan
günümüze kadar, dünyadaki gelişmelere paralel olarak, devleti yönetenlerin geçici olarak kamuya hizmetle görevli kişiler olduğu
kabul edilmekte. “Sayın Cumhurbaşkanı
veya Sayın Başbakan” gibi yalın hitap tarzlarıyla anılmaktadır.
Devletin yaptığı hizmetler için “Reis-i Cumhur veya Başvekil Hazretlerine”
değil, devlete şükran ve minnet duyguları ifade edilmiş, “Allah
devletimize zeval vermesin” diye dua edile gelmiştir.
Çünkü devletin var olma sebebi millete hizmettir. Milletin
faydasına olan hizmetleri, Cumhurbaşkanının
lütfu veya ihsan-ı şahanesi değildir. Görevinin
gereğini yapmaktan ibarettir. Çünkü onlar da sadece birer kamu
görevlisidir.
Elbette
Cumhurbaşkanlığı makamı çok değerli ve saygın bir makamdır. Cumhurbaşkanı
(özellikle yeni sistemde) çok geniş yetki ve sorumlulukları üstlenmiştir. Ancak
asıl olan, kalıcı olan devlettir, millettir.
Cumhurbaşkanı devletin sahibi
değildir, devlet görevlisidir.
Cumhurbaşkanının liderliği çok iyi ve O’nun talimatları fevkalade doğru da olsa,
kullandığı kaynaklar milletin, temsil ettiği güç devletin gücüdür. Bu
yüzden sadakat şahıslara değil, devlete ve millete olur.
Bu
bakımdan devlet kavramı yerine Cumhurbaşkanını öne çıkarma
gayretlerini, çağdaş demokrasi anlayışından uzaklaşma ve padişahlık
özlemlerine bağlıyorum.
*******************************
Liderler İyi, Etrafı
Kötü
Cumhurbaşkanı
ve AK Parti Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’a yıllardır oy verenler, yapılan vahim
hatalar ve kötü yönetimden şikâyetçi de olsalar, doğrudan “Tayyip Bey’i”
değil, “etraf”ını eleştiriyorlar.
Etrafındaki liyakatsizler, yolsuzluk yapanlar, pkk-severler ve FETÖ’cülerden
yakınıyorlar.
Aynı
durum diğer siyasi parti liderleri için de geçerli. CHP ile İYİ Parti’de ve
diğer siyasi partilerde de lideri eleştiremeyenler “etrafını” tenkit
ediyorlar.
Oysaki
o eleştirilen “etraf”, bizzat eleştiriden muaf tutulan, “lider”in
kendi tercihidir. Artık vesayet makamı olan güçler de kalmadığına göre,
kimse onlara bu etrafı tercih etmesi için silah zoruyla baskı
yapmamıştır.
Eğer “etraf kötü” ise lider kötü tercih yapmıştır.
Tamam, her
kurumda ve her durumda liderin etrafını kuşatan “her devrin adamı”,
“yalaka”, “kurnaz”, “siyasetin ayak oyunlarını bilen”, “dalkavuk” insanlar
olur.
Neticede
liderler de insandır, nefis sahibidirler. Bu yüzden etrafını saran mahlûkların
iltifat, övgü ve “yalakalıklarından” hoşlanmasını pek yadırgamayabiliriz.
Ama etrafın
yanlış kişilerden oluşmasının sorumlusu bizzat bu kişileri tercih edendir.
Liderlik, etrafını iyi ve doğru insanlardan oluşturmakla başlar.
“Lideri yanıltan etraf”ın olduğunu söyleyenler, liderin
“yanıltılabilir” olduğunu da söylemiş oluyorlar. Bunu söyledikleri
zaman da “lider” rahatsız oluyor.
Elbette liderler de insandır.
Yanılabilir ve yanıltılabilirler. Nitekim
Tayyip Erdoğan da “çözüm sürecinde” ve FETÖ ile münasebetlerinde yanıldığını ve
yanıltıldığını itiraf etti.
Liderlerin
yanılma ve yanıltılmaların faturasını millet öder.
Yetki verdiğimiz kişilerin en az yanılmaları veya yanıltılmaları için etrafında her zaman
doğruyu söyleyebilecek, ortak akıl ve vicdana davet edebilecek gerçek dostlara
ihtiyacı vardır.
Ülkede
veya partilerin içinde mutsuz insanların sayısı çok artmışsa, liderlerin
etrafını gözden geçirmesi zamanı çoktan gelmiş demektir.