Son günlerde gazetelerde çıkan bir haber dikkatlerden kaçmadı. Yunanistan’ın başkenti Atina ve Gümülcine’de uzun bir tehirden sonra Ziraat Bankası’nın şubeleri açıldı.
Bilindiği gibi bankalarımızın önemli bir bölümü ya tam, ya da yarı hisseleri ile yabancıların eline geçti. Bankalarımızı alan ülkeler arasında Yunanistan da var. Yunanistan’a banka satarken sorun çıkmıyor; ama Gümülcine Şubesi ile ilgili açılış tören davetiyesi ortalığı karıştırıyor. Yunanistan’ın Doğu Makedonya ve Batı Trakya Bölgesi Genel Sekreteri kendisine gönderilen davetiyeyi Ziraat Bankası Müdürüne yazdığı bir mektup ile reddediyor. Davetiyenin reddedilmesi ve geri çevrilmesi nedenleri arasında “Gümülcine” isminin hazmedilemeyişi var. Onun yerine Komotini yazılmalıymış. Davetiyenin Türkçe ve İngilizce basılması da kabul edilemiyor. Rumca’nın da davetiye de yer alması bekleniyor. Rumca’nın davetiyede yer almaması, onlar için bir hakaret ve kabul edilemez bir şey olduğu ortaya konuluyor. Aslında Ziraat Bankası’nın gönderdiği davetiyelerin İngilizce bölümünde neden Komotini yazdığı, Türkçe bölümünde ise Gümülcine ifadesinin kullanıldığı da anlaşılmış değil. Eğer Yunan tarafı kadar yer adlarında hassas ve bazı şeylerin farkına varabilmiş iseniz; her iki dilde de sadece Gümülcine isminin kullanılması gerekirdi.
Bu olay aslında bazılarımız için bir ders niteliğindedir. Yunanlı yetkilinin bu hassasiyeti aslında yadırganacak bir şey değildir. Ancak, Türkiye’de yer adları ve kuruluş isimleri konularında işi hafife alanlar, bazı gerçekleri görmelidirler. Kosova ve çevresinde yaptığımız bir gezide Sırpça isimlerin Sırpların yenilgisi sonrası nasıl değiştirildiğini gördük. Ancak, Balkanlar’da bir çok yerde Türkçe isimlerin yerine bizzat bizim tarafımızdan yabancı isimlerin kullanıldığına şahit oluyoruz. Osmanlı’nın medeniyet, insan hakları ve yatırım götürdüğü Rumeli topraklarında Türkçe isimlerin bazıları unutulmuşa benziyor. Üsküp‘e Skopa, Kalkandere‘ye Tetova diyenler oldukça fazla.
Tarihlerine oldukça saygılı olan rejim değişse bile Rus kültürünün izlerini koruyan Rusya, 1917 Komünist İhtilal’inden sonra değiştirilen yer isimlerine tekrar döndü. Artık Stalingrad ve Leningrad gibi isimler yok. Başka birçok örnekler verilebilir. Manş Denizi İngilizlere göre “British Channel”dır. Hollanda’da “Lahaye” isminden çok “Den Haag” ismi kullanılır. Hiçbir ciddi devlet turizmden gelir gelecek diye yer isimleri ile bizdeki gibi oynamıyor ve yabancılaşma örnekleri sergilemiyor. Geçenlerde bir toplantı dolayısıyla Ankara’ya gitmiştim. Esenboğa Havaliman’ı maddi kültür olarak gerçekten güzel ve Ankara’ya yakışır bir havalimanı olarak gördüm. Ancak kültürün maddi yönünün ötesinde çelişkiler hemen sırıtıyor. Havalimanı’nın ismi “Esenboğa Airport” olarak verilmiş. Almanya ve Hollanda gibi ülkelerde bu böyle mi? THY’nın dergisinin ismi de “Skylife“… Dergideki haritada her halde “Türkiye sadece Türklerin değildir” anlayışından hareket edilerek yer adlarının Rumcaları da yazılmış. Bu gibi hataları Cumhurbaşkanlığı bile yapıyor.
Devletin dili olan Türkçe bu ölçüde hafife alınırsa; dış siyasi ilişkilerde yeteri ölçüde ciddiye alınamazsınız. Kendi değerlerine ve kendisine saygı göstermeyenlere başkaları da saygı göstermez. Ancak, Türkiye’de Batılı tez ve beklentilere uygun olarak Zazaca ve Kırmançca’yı Kürtçe adı altında birleştirip üstelik yeni bir TRT kanalı açan, dış telkinlere açık anlayıştan fazla bir şey de beklenemez. Türkiye, bazı durumlarda kendi konumuna ve tarihi rolüne uygun olmayan çapta siyasetçiler ve bürokratlarca yönetilmektedir. Türk Milletini yoksullaştıran yolsuzluklara, adam kayırmalara, ekonomik pay kapmalara, rant yaratma hesaplarına aklımız gereğinden fazla yetiyor; ama milli davalara ve milli değerlerimize, bu arada Dünya ve ilim dili olan Türkçe’ye yaptığımız saygısızlıkları fark edemiyoruz. Soygun ve yolsuzlukları yapanlar toplum önünde aşağılanıp itibar kaybedecekleri yerde; neredeyse ödüllendiriliyorlar ve korunuyorlar.