2 Ekim 1992…Bu tarih, unutulmaması gereken bir tarihtir. Ege Denizindeki NATO Kararlılık Tatbikatı sırasında ABD’ye ait Saratoga uçak gemisinden atılan iki adet füze ile Muavenet muhribi vurulur. Sözde dost ve müttefikimizin uçak gemisinden yapılan saldırıda beş askerimiz de şehit düşer. Bu üzücü ve düşündürücü olaydan bugüne 21 sene geçmiştir.
İşin enteresan tarafı, bu olayı bir belgesel ile ortaya koyan gazeteci işinden olur. TV8’de yayınlanan “Muavenet Fırkateyni Neden Vuruldu?” adlı belgeselde Saratoga’nın muhribimizi kasten vurduğuna dair ciddi belgeler bu belgesel vasıtasıyla kamuoyu ile paylaşılır. Daha sonra bu belgesel yayından kaldırılır ve bir daha yayınlanmaz. Belgeseli hazırlayan gazeteci de işinden kovulur.
Bu ve benzeri elim olayları unutmamak ve unutturmamak basın ve yayın işi ile uğraşan herkesin görevidir. Ancak kamuoyunu aydınlatacak birçok belgesel ve program yerine, halkı uyutacak, uyuşturacak magazin konular, diziler ekranlarda bolca yer alır. Böylece asıl tartışılması ve düşünülmesi gereken konular hep göz ardı edilir. Halkımız vurdu-kırdılı silahlı ve kanlı programlarla şiddete yönlendirilir. İnsanlarımız hemen münakaşaya ve kavgaya yönelir. Yanlış yönlendirme ve şartlandırma ile ülke sorunlarına ve milli meselelere öyle yabancılaşırız ki; sandıkta neden ve niçin kimden yana oy kullandığımızın farkına varamayız. Bilgi ve fikir sahibi olunmadan, gerçekleri fark etmeden çoğu kere basit menfaat hesaplarıyla sandığa gidiş, halkın iradesini sağlıklı bir şekilde yansıtabilir mi?
Şiddet ve kavga topluma yayılmıştır. Hoşgörü, soğukkanlılık ve birbirine tahammül ve anlayış neredeyse tükenmiştir. Şiddet kamplaşmaları, kamplaşmalar da şiddeti tahrik eder olmuştur. Kendiliğinden oluşan veya belirli maksatlarla oluşturulan guruplar birbiri ile çatışır. Nitekim, son Beşiktaş-Galatasaray maçında son dakikaya kadar bekleyip sahaya giren şiddet uygulayan, yeni ortaya çıkan 1453 Kartalları isimli gurubun futbol ile ilgisi ne kadardır? Aynen Brüksel’de Heysel Stadındaki terör olayında olduğu gibi (29 Mayıs 1985) … Liverpool taraftarlarının bir kısmı o olayda da futbol ile ilgili değillerdi. İtalyan seyircilerin böyle bir saldırıyı hiç beklemedikleri anlaşılıyordu. Bu olayda birçok İtalyan seyirci hayatını kaybetti. Futbol ile ilgisiz ancak sanayi toplumunun sosyal hastalıklarına; yalnızlaşmaya, insanın makineleşmesine, sosyal bağların zayıflamasına, fertçi ve faydacı değerlerin öne çıkmasına tepki olarak doğan bir olayla karşı karşıya idik.
Çatışma, kavga ve şiddet görüntülerini ekranlardan kaldırmadığımız sürece, şiddete sınırsız özgürlük tanırız. İnsanları birbirinden ayrıştırma ve kamplaştırma demokratikleşme olamaz. Birleştirme ve kaynaştırma, ortak mutabakatlar olmadan demokrasi sadece tartışılır; ama uygulanacak zemin bulamaz. Geçmişten rövanş ve intikam alma duygusu ile yer adlarıyla oynamayı bırakalım. “T.C.” ibaresini silme hafifliğini terk edelim. Yapılmak istenen, sadece yer adlarını değiştirmek değil; rejime karşı insanları kışkırtma ve Cumhuriyet ile hesaplaşmadır. Bunun kimseye faydası olmaz. Cumhuriyet bizin 80 yıllık sorunlarımızın hesaplaşma ve intikam alanı değil; yeniden Türk’ün tarihi doğuşunun ve tarihinin alanıdır. CHP’nin tek parti dönemine de özenmeyelim.
Demokratikleşme adı altındaki paket, bir çözülme paketidir. Bu paket araştırmalara göre halkın değil; BDP (Kürt’lere rağmen Kürtçülük yapanların), bazı dış kaynakların ve iktidarın bir gurubunun isteğidir. Vatandaşa kültürel haklar değil; ülkenin çözülme reçetesi gündeme getiriliyor. İmralı-Kandil- İktidar muhabbeti halkın isteği midir? Oslo’da, terör örgütü ile doğrudan ve dolaylı görüşmeler, yeni anayasa oyunları, Ümraniye davaları ve Türk düşmanlığından daha büyük sivil darbe olabilir mi?