Siyasi tarihimizi incelediğinizde 1980 darbesi Türk solu için bir milat sayılır. Zira 1980 Darbesinden sonra neredeyse bugüne kadar sol partiler tek vücut olamadı, olamıyor. 1980 İhtilalından sonra başbakan müsteşarı Necdet Calp önderliğinde Halkçı Parti, İsmet İnönü’nün oğlu Fizikçi Erdal İnönü liderliğinde de Sosyal Demokrasi Partisi kuruldu. İhtilaldan 3 sene sonra millet sandığa gitmeye hazırlanırken 1983 seçimlerine sadece Milli Güvenlik Konseyi’nden onay alacak partilerin katılabilmesi kararı alındı. Bunun ardından Milli Güvenlik Konseyi bütün siyasi partilerin kadrolarını inceleme altına aldı. İnönü’nün SODEP’i darbeden önce CHP içinde aktif siyaset yapan kadrolardan oluşuyordu bu durum MGK’nın SODEP’i veto etmesine yol açtı böylece İnönü ve SODEP seçime giremedi.
Necdet Calp’ın Halkçı Partisi seçimlere katılma hakkını kazanan tek sol parti oldu. İnönü ve SODEP’de 1983 seçimlerinde tüm gücüyle HP’ye destek verdi. Böylece tüm tabanı konsolide etmeyi başaran HP %30,56 Oyla ana muhalefet partisi oldu. 10 İlde birinci çıktı ve TBMM’de 400 sandalyenin 118’sine sahip oldu. 25 Mart 1984 Yerel seçimlerine kadar geçen süreçte Necdet Calp ana muhalefet partisi liderliğini üstlenirken, SODEP’e karşı mesafeli durdu ve birleşme çağrılarına çok da kulak asmadı. Seçimde İnönü ve SODEP oyların %23,45’ini alıp ikinci parti olurken, HP oyların %8,66’sını alabildi ve DYP’nin de gerisinde kalarak seçimi 4’üncü olarak bitirdi.
Bu sonuçlar tabanın HP’yi değil SODEP’i tercih ettiği gerçeğini ortaya koydu. Calp birkaç ayda %22 oy kaybetmesi neticesinde görevinden istifa etti ama parti kurucular kurulu istifasını kabul etmedi böylece genel başkanlık görevini sürdürdü. 1985’e kadar HP ve SODEP arasındaki gerginlik devam etti. Sonunda 29 Haziran 1985 HP kurultayında Necdet Calp başkanlık yarışını kaybetti. Yeni genel başkan Aydın Güven Gürkan’ın ilk işi SODEP’le birleşme sürecini başlatmak oldu. 2 Kasım 1985’de Halkçı Parti adını, Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) olarak değiştirdi, 3 Kasım 1985’de de SODEP kendini feshedip SHP’ye katıldı. Böylece Erdal İnönü önderliğinde solda birlik sağlanmış oldu.
Sağlandı ama 11 gün sürdü ve 14 Kasım 1985’de eski başbakan Bülent Ecevit’in siyasi yasaklı olması hasebiyle eşi Rahşan Ecevit’in liderliğinde Demokratik Sol Parti (DSP) kuruldu. Bülent Ecevit, SHP hareketine karşı ”Mücadelenin güçlüklerini göze alamayanlarla yolumuz ayrılmıştır.” Tavrını takınarak 1970’lerde ortalığı kasıp kavuran ”Ortanın Solu” söylemini ”Demokratik Sol” olarak devam ettirme kararı aldı. 1986 Ara seçimlerinin ardından HP-SODEP birleşmesinden memnun olmadığını kesin bir dille ilan eden 27 milletvekili SHP’den istifa etti. Bülent Ecevit’in teklif götürmesiyle bu 27 milletvekili DSP’ye katıldı. Böylece 29 Aralık 1986’da DSP 27 milletvekiliyle TBMM’de grup kurdu. SHP ise 90 milletvekiliyle ana muhalefetlik görevine devam etti. Böylece sol oyları yeniden bölündü.
1987’de Ecevit siyasete döndü ama aynı sene yapılan genel seçimde DSP %8,54’de kalarak barajı aşamadı, 1984 Yerel seçimlerine göre %32 bandında oy alması gereken SHP’nin oyları da %24’te kaldı. 1983’deTBMM’ye 118 sosyal demokrat vekil girmişken bu sayı 1987’de 99’a geriledi. Tabii bu durum 90’lar boyunca devam etti ama sanıyorum sol bölünmenin zirvesini 1994 yerel seçimlerinde yaşadı. SHP, DSP ve yasağın kalkmasıyla yeniden siyasete dönen CHP olmak üzere hemen hemen aynı görüşü savunan 3 sol parti seçimlere girdi. SHP %13,19, DSP %8,77 ve CHP %4,62 oy elde edebildi. Normalde 3 partinin toplam oyuyla İstanbul başta olmak üzere pek çok il alınabilecekken ayrılıklar yüzünden sol camia seçimden büyük bir hüsranla çıktı.
1999’da DSP’nin %22,20 oyla birinci parti oldu oldu ama CHP aynı seçimlerde %8,73 oy aldı. Yine birlik söz konusu olsaydı sol blok %31-32 bandında oya ulaşacak, ikinci olan ve %17,90 oy alan MHP’ye ciddi fark atacak olası koalisyon senaryolarında solun eli çok daha kuvvetli olacaktı, olmadı…
Bugünkü yazımın asıl konusun daha iyi anlamlandırmak için geçmişe şöyle bir göz gezdirmemiz icap ediyordu, gezdirdik. Gelelim bugüne 10 Mart 2019’a, yerel seçimlere 21 gün kalmış. CHP ve DSP arasındaki aynı tartışma üstünden 30 sene geçse de devam ediyor. Yani Cem Karaca’nın dediği gibi ”Dön baba dönelim, geleyoz aynı yere !”
DSP her ne kadar 2002’den itibaren oyları noktasında ciddi manada gerilese de hiçbir zaman arenadan çekilmedi, ”Tamam !” demedi. 2009 Yerel seçimlerinde büyükşehir belediyesi bile kazandı. Uzun süredir uykuda olan ve bir ara benim ”Kapandılar mı acaba ?” diye araştırma gereği duyduğum DSP, 31 Mart’a giderken çıktı ve ”Ben hala buradayım, bazı yerlerde sağlam adaylarım da var !” dedi. CHP Tabanı bu olayı ihanet olarak kabul etti. DSP’liler Bunun üzerine sivri çıkışlar da yapınca mevzu siyasetimizin gündem maddelerinden biri haline geldi.
DSP Kocaeli İl Başkanı Halim Dedeoğlu ve DSP İzmit Belediye Başkan adayı Hülya Yıldırım’la uzun süredir sosyal medyada arkadaşız, ildeki büyük organizasyonlarda denk geldiğimiz zaman da laflarız. Sağ olsunlar bana her zaman güzel yaklaşmışlardır, ben de onlara aynı güzellikle yaklaşmaya gayret etmişimdir. Sosyal medyada DSP genel başkanı Önder Aksakal’ın 2 Mart 2019’da Kocaeli’de olacağını öğrendim ve Hülya başkanımdan bana bir röportaj ayarlamasını rica ettim. Sağ olsun beni kırmadı, genel başkanın yoğun programına rağmen il binasında kendisiyle görüşmemi sağladı.
DSP İl binasında samimi ve samimi olduğu kadar beni duygusal hissettiren bir atmosfer vardı. Beni zarifçe karşıladılar, muhabbete kattılar. Zerre yabancılık çekmedim. 1985’den beri partide olanlar, Ecevit’le İzmit sokaklarında yürüdüğü anılarını anlatanlar. Beni tuhaf hissettirdi. DSP İl binasındaki büyüklerimde bir siyasi partinin oy beklentisinden ziyade liderim dediği insana gösterdikleri vefanın örneğini gördüm, siyasetin içinde bulunanlar bilir ki en zor kazanılan değerlerin başında vefa ve sadakat geliyor, bu yüzden etkilenmekten kendimi alıkoyamadım.
Sayın genel başkan Önder Aksakal son derece mütevazı biri. Beni kırk yıllık gazeteciymişim gibi saygıyla selamladı. Bana değerli olduğumu hissettirdi. Tanışma faslından sonra, bu nezaketi yüzünden sohbetimiz siyasi bir röportajdan ziyade tanıdık büyüğümle yaptığım son derece keyifli bir muhabbete dönüştü.
Önder Bey’e öncelikle DSP’nin bugün imkân olarak ne durumda olduğunu sordum, ”Maddi imkânlar noktasında çok kuvvetli olmadığımızı biliyorsun. Ama gönüllülerimizin vefasıyla, bağışlarıyla devam ediyoruz. Rahmetli Ecevit gibi halkımızdan uzaklaşmadan, onlarla iç içe yolumuzu yürüyoruz. ” dedi. Zaten kendisi geceliği 80 lira olan bir otelde konaklamıştı.
”Her partinin özellikle belli bölgelerde oy beklentisi, kazanım beklentisi vardır. DSP İçin buralar nereler ?”Dedim ve Önder bey söze girdi, ”Bildiğin gibi İstanbul’da özellikle 2 ilçede çok kuvvetli adaylarımız var. Bunun dışında Türkiye’nin genelinde sevilen, siyasi geçmişi pak olan adaylarımız var. CHP’nin hali ortada ben DSP’nin Türkiye’nin her yerinde ciddi kazanımlar yapacağını ümit ediyorum.” Dedi.
Konu tam istediğim yere gelmişti, ”CHP’nin hali diyorsunuz başkanım. Bunu açabilir misiniz ?” dedim. Önder bey bir gülümsemeyle söze girdi, ”CHP Bugün kendini yenileyemeyen, yenileyemediği gibi Atatürk adını suiistimal eden bir parti haline geldi maalesef. İnanabiliyor musun 2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminde İslam İşbirliği Teşkilatı Başkanlığı yapmış birini seçmenin önüne getirip oy verin dedi. Bu yerel seçimlerde bazı bölgelerdeki adaylar 6 oktan milliyetçilikle hiç uyuşmuyor. Kısacası CHP artık ana muhalefet görevini yapamıyor. AKP gibi onu da değiştirmek gerekiyor.”
”CHP Sizi oyları bölmekle suçluyor ve ittifak teklifi ettik kabul etmediler diyor. Buna ne diyorsunuz başkanım ?” diye devam ettim.
Önder bey ise ”İttifak teklif ettikleri kısmı külliyen yalan. Biz 24 Haziran’dan önce hangi parti ittifak için bize gelirse görüşürüz, anlaşırsak ittifaka katılırız açıklaması yaptık. Ama CHP buna kulak vermedi. Madem o zaman dikkate alınacak kadar oyumuz yoktu da ittifaka katılmamızı istemediniz, şimdi biz yerel seçimlere katılırken niçin oy bölüyor suçlamasıyla ortaya çıkıyorsunuz? Eğer oyumuz vardıysa neden ittifaka davet edilmedik, oyumuz yoksa bugün biz neden oy bölücü oluyoruz ?” dedi. ”CHP’den aday devşiriyorlar kısmı da külliyen yalan. Ülkenin her yerinden yüzlerce CHP’li partilerine kırgın olduğunu bizden aday olma arzuları olduğunu dile getirdiler. Biz hepsini kabul de etmedik. Tüm adaylarımız kendi hür iradesi ile DSP’ye katılıp aday olmuşlardır.” Diye de ekledi.
”Sayın başkan, DSP Külliye destekli yorumlarının doğruluk payı nedir ?” Diye sordum. Önder bey biraz hiddetlenerek: ”En çok gücümüze giden bu. Yahu ne saray desteği ? Saray destekli partilerin hali vaziyeti ortada. Biz ancak ve ancak halktan destekli oluruz. Doğru bugün AKP’ye yakın yayın organları CHP’yle aramızda gerginlik olduğu için bizleri haber yapıyor, bizleri ekranlara taşıyor. Ama bunun ne benimle ne de DSP’nin yetkilileriyle alakası var. Bizi haber olarak ulusal basına taşıyanlara da yok bizi yazmayın, bizi konuşmayın diyemeyiz. ” dedi.
Daha sonra DSP’nin yerel seçimlerdeki kent hayalinden konuştuk. DSP Belediyelerinde cumhuriyet ilkelerine bağlı, doğayla barışık, halkçı, şeffaf ve kültür konusunda faal bir kent modeli hayal ediyor. Sempatik ve iyi niyetli hedefleri var. Özellikle de ”Şeffaflık” konusunda hem genel başkan hem de partililer hassas. Ranttan uzak durmaya yeminliler. Bu yeminin tüm siyasi partilere örnek olması temennimdir.
Sohbetimiz sona erdikten sonra genel başkanı Ankara’ya yolcu ettik. Partideki büyüklerimle birkaç dakika daha sohbet ettikten sonra ben de müsaade istedim. Birleşik Kartepe otobüsündeki koltuğuma oturmuş akıp giden yolu izlerken aklımdan son derece ahlaklı, beyefendi, Bülent Ecevit’in hatırasına yakışır bir genel başkanla söyleşi yapabilmenin mutluluğu ve DSP Kocaeli binasındaki emektarların, herkese örnek olmasını istediğim beni duygulandıran müstesna vefası vardı. Acı bir sevinçle dönüyordum Yahya Kaptan’a…
Demokratik Sol Parti’ye 31 Mart 2019 Mahalli idareler seçimlerinde başarılar diliyorum. Haklarında hayırlı olmasını diliyorum. Ve diyorum ki siyasetten kazanılacak en değerli mükâfat ne o unvanlar ne de altından saraylar…
Öldükten 13 sene sonra 75 yaşındaki birinin seninle yaşadığı hatırasını ağlamaktan kendini alamayarak, gözlerinin içi güle güle 19 yaşındaki bir gence müthiş keyifle anlatması. Rahat uyu Halkçı Ecevit, unutulmuyorsun…