“Ve enzelna’l-hadîde fîhi be’sün, şedîdün ve menafiü li’n-nasi.” (Hadîd Sûresi: 25) “Biz demiri de indirdik, onda hem kuvvet ve şiddet, hem de insanlar için faydalar vardır.” Deniliyor ki: “Demir yerden çıkıyor; yukarıdan inmiyor ki ‘enzelna / biz indirdik’ denilsin. Neden ‘ahreçna / biz çıkardık’ denilmemiş? Zâhire / görünüşe muvafık / uygun olmayan ‘enzelna / biz indirdik’ denilmiş.” Kur’ân-ı Kerîm “enzelna / biz indirdik” kelimesiyle, demirdeki azîm, büyük ve çok ehemmiyetli nimet cihetini ihtar etmek / hatırlatmak için “enzelna / biz indirdik” demiş.
Çünkü yalnız demirin zâtını nazara vermiyor ki, “ahreçna / biz çıkardık” desin. Belki demirdeki büyük nimeti ve insanların demire ne derece muhtaç olduğunu ihtar / hatırlatmak içindir. Nimet ciheti ise aşağıdan yukarıya çıkmıyor, belki rahmet hazinesinden geliyor. Rahmet hazinesi, elbette yukarı ve mânen yüksek mertebededir. Elbette nimet yukarıdan aşağıyadır. Muhtaç olan insanların mertebesi ise aşağıdadır. Elbette in’am / nimet vermek, ihtiyacın üstündedir. Onun için, nimetin rahmet hazînesinden insanların ihtiyacına imdad için gelmesinin hak ve doğru tabiri “enzelna / indirdik” olur. “Ahreçna / çıkardık” olmaz.
Hem tedricî / yavaş yavaş çıkarmalar insanın eliyle olduğu için, “çıkarmak” kelimesi; ihsan, lütuf ve bağış cihetini gaflet nazarına hissettirmez. Evet, demirin maddesinden bahsetmek istenirse, maddî mekân bakımından ihraç / çıkarmak asıldır. Fakat demirin sıfatları ve burada kasdedilen mânâsı olan “nimet” ise, mânevîdir. Bu mânevî mânâ, mekâna bakmıyor. Belki mânevî mertebeye bakar. Rahmanın hadsiz yüksek mertebesinin bir tecellisi olan rahmet hazinesinden gelen nimet, elbette en yüksek makamdan en aşağı mertebeye gönderiliyor. Hak / doğru tâbiri “enzelna / indirdik” olur. Bu tâbirle insanlara ihtar eder / hatırlatır ki, demir en büyük İlahî bir nimettir. Evet, bütün insanî san’atların mâdeni, insanî ilerlemelerin menbaı / kaynağı ve insan kuvvetinin sebebi; sâhip olduğu demirden ileri gelmektedir. İşte bu azîm nimeti ihtar ve hatırlatmak ve insanın minnet duygusu içinde olması ve nimet vereni hatırlaması makamında, âyet tam bir haşmetle ferman edip bildiriyor.
Kaldı ki, “yukarı-aşağı” nisbî olup görecelidir. Arz küresinin merkezine göre yukarı ve aşağı oluyor. Hattâ bize nisbeten aşağı olan bir şey, Amerika kıt’asına nazaran yukarı oluyor. Demek, merkezden yeryüzü tarafına gelen maddeler, arz yüzeyinde olanlara göre vaziyeti değişir.
Kur’ân, acze düşürücü lisanı ile ifade ediyor ki: Demirin o kadar çok menfaati, o kadar geniş faydaları vardır ki, insanın evi olan yeryüzünün mahzeninden çıkarılacak sıradan bir madde değildir. Rastgele ihtiyaçlarda kullanılan fıtrî ve tabiî bir maden değildir. Belki kâinatı Yaratan tarafından, rahmet hazînesinde ve kâinatın büyük tezgâhından ihzar edilmiş / hazırlanmış bir nimet olarak yer ve göklerin Rabbi ünvaniyle; insanların ihtiyaçlarına sebep olmak için, Yüce Allah demiri inzal etmiş / indirmiş diye, demirdeki umumî menfaati ifade için, sanki demirin gökten gelen rahmet, hararet ve ziya gibi öyle şümullü / kapsamlı pek çok faydaları var ki, kâinat tezgâhından gönderiliyor. Arzın / yerin dar anbarından değil. Belki kainat sarayındaki büyük rahmet hazinesinden hazırlanarak gönderilip, arzın anbarında yerleştirilmiş. O anbardan asırların ihtiyacına göre parça parça ihraç ediliyor, çıkartılıyor.
Kur’ân, bu küçük anbardaki parça parça çıkarılan demir için, yalnız “sarf etmek” mânâsını kullanmak istemiyor. Belki En Büyük Hazîne’den; o büyük nimeti, arz ile beraber indirdiğini ifade etmek için, yani bu arz hânesine en lâzım şey demirdir ki, yüce yaratıcı, güya dünyayı güneşten ayırıp insanlar için indirdiği zaman, demiri de beraber indirmiş ve insan ihtiyaçlarının çoğu onunla temin edilmiştir.
Kur’ân “Bu demirle işlerinizi görünüz. Onu çıkarmaya çalışarak istifade ediniz.” diye, mûcizeli bir şekilde ferman ediyor. Bu âyetle; hem düşmanları def etmeye, hem de menfaatleri celbetmeye sebep olabilecek iki nimeti beyan ediyor. Zaten Kur’ânın inişinden evvel insanın; ehemmiyetli menfaat ve yararlarını demirle temin ettiği tarihen de sabittir. Fakat istikbal / gelecekte demirin; gayet hârika ve akılları hayrette bırakacak şekilde; denizde, havada ve karada insanın emrinde daha çok olacağı kaçınılmaz bir gerçektir.