Değerlerimizi inancımızdan bağımsız düşünemeyiz. Değerler inançlarında tesiriyle asırlar boyunca oluşmuş bir milleti millet yapan, o milleti ayakta tutan ve diğer milletlerden ayıran milli ve manevi hususiyetlerimiz ve bize ait özelliklerimizdir.
Bu özellikler bizi diğer milletlerden ayıran ve bizi biz yapan değerlerdir.
Bu değerlerimizi bilip, onları koruyup sahiplenirsek var olmaya devam ederiz. Aksi takdirde eriyip yok olmaya mahkûm oluruz. Şunu bilelim ki bu değerlerimizden her gün biraz daha uzaklaşıyoruz. Asimile oluyoruz, işin ilginç tarafı kendi kendimizi asimile ediyoruz.
Değerlerimizden bazıları şunlardır:
1- Aile
2- Sevgi-saygı
3- Dürüst ve güvenilir olmak
4- Verdiğimiz sözde durmak
5- Yalan söylememek
6- Ölçü ve tartıda dürüst olmak
7- Aldatmamak
8- Tesettür-Başörtüsü-Türban
9- Bayrağımız-sancağımız
10- İstiklal marşımız
Şimdi size bilimsel bir kıssa anlatayım.
Kurbağa:
Bilim adamlarının yapmış oldukları araştırmalarda kurbağalar 20 derecedeki suda yaşayamaz, ölürler. Kurbağanın birisini içerisinde 20 derecedeki su bulunan bir kabın içerisine bırakırlar. Kurbağayı suya bırakır bırakmaz kurbağa şiddetli bir vıraklama sesiyle ve can havliyle zıplayarak dışarı çıkar. Bunu gören bilim adamları kurbağayı alır yaşayabileceği bir sıcaklık derecesi içindeki suya koyarlar. Kurbağa hayatından gayet memnundur. Bilim adamları suyun sıcaklığını her gün bir derece yükselterek sabitlerler. Kurbağa içerisinde bulunduğu ortamın normal olmadığını her gün bir şeylerin değişerek kötüye gittiğini hisseder, hareketleri yavaşlar, hantallaşır ama ilk günkü gibi aşırı tepki göstermez gösteremez. Nihayet suyun sıcaklığı 20 dereceye ulaşır. Kurbağa ortamın her gün kötüye gittiğinin farkındadır ama ısı birer derece birer derece yükseltildiği içinde gittikçe tepkisizleşir ve tepki veremeden ölür. Şimdi bunun konumuzla ne ilgisi var diyorsunuz değil mi? Kısaca izah edeyim.
Aile en kutsal değer değil mi?
Bizim inanç ve kültürümüzde aile nikâhla oluşur. Gelinlikle girilen evden kefenle çıkılır. Şimdi nikâhsız beraberlikler, evlilikten kısa bir zaman sonra boşanmalar, nişan döneminde yüzük atmalar sıradanlaştı. Artık muhafazakâr ailelerde bile sıkça görülür oldu.
Televole ve magazin kültürü gayri meşru ilişkileri yaygınlaştırdı. Babasız dünyaya gelen çocuğun suçu ne? Hanginiz böyle bir durumda yani (babası belirsiz) bir insan olmak isterdiniz?
Önceden tesettürün bir ağırlığı vardı şimdi başörtülü genç kızlar sokak-cadde ve parklarda erkek arkadaşlarıyla sarmaş dolaş gezmekte beis görmüyorlar. Genç ve olgun yaştaki hanımlar ve beyler sokakta dondurma yalayarak dolaşabiliyorlar. Unutmayalım suyun sıcaklığı her gün bir derece daha yükseliyor. Eşini aldatan kadın-erkek ve erkek arkadaşıyla ailesinden haberli-habersiz gayri meşru ilişkiye girerek hamile kalan kız dizisi artık dindar ailelerde bile seyredilir oldu.
Bunları seyreden anne baba, kız erkek o hayatı içselleştiriyor ve onlar gibi olmayı normal görmeye başlıyor. Dikkat edin suyun sıcaklığı her yıl (gün değil) bir derece yükseltilerek toplum yozlaştırılıyor, tepkisiz hale getiriliyor.
Peki sevgi-saygı ne âlemde şimdi bırakalım çocuklarımızın mahallemizde ki büyüklere saygısını kendi anne babalarına, dede ve ninelerine ne kadar saygı duyuyorlar. Peki ya siz sahi büyüklerinize ne kadar saygılısınız?
Önceden bir büyük (anne-baba-dede-nine) içeri girdiğinde saygıdan ayağa kalkılır yer gösterilirdi.
Peki ya şimdi?
Onunla mı saygı olur, bununla mı saygı olur, şununla mı saygı olur?
Peki ya neyle saygı olur?
Bizim kültürümüzde “Bana bir harf öğretenin kölesi olurum.” Anlayışıyla hocalara, eğitimcilere saygı bayraklaştırılmıştı.
Bugün bu saygının ne kadarını okulda bir öğrenci öğretmenine, cemaat imamına, hanımlar eşlerine, komşular birbirlerine gösteriyor.
Unutmayalım ki suyun sıcaklığı her yıl bir derece daha arttırılıyor ve biz de bu durumu normal görüyoruz.
Bu duruma nasıl uyum gösterdiğimizi size şehirli gelin kıssasıyla anlatayım.
Şehirli gelin:
Anadolu’nun bir köyünde büyüyen bir delikanlı üniversite okumak için büyük şehirlerden birine gider. Okul bitince orada tanıştığı bir kızla evlenir. Aradan bir müddet geçer gelin beyinin evini köyünü tanımak ister. Beraberce köye giderler. Hayatında hiç köy görmeyen bu geline görüntü garip gelir haliyle.
Eve varıp merdivenden tırmanmaya başlayınca burnuna çok ağır kokular gelir. Aynı koku evin içerisinde de vardır. (Köyler de evler genellikle iki katlı olur, alt kat dam-kom hayvanlar için üst kat insanlar içindir.)
Gelin bu kokudan rahatsız olunca hafif bir sesle beyine ailesinin bu evde nasıl yaşadığını sorar, evin çok pis olduğundan şikâyet eder.
Güngörmüş kayınvalide olayı (gelinin tavrını) anlayışla karşılar. Gelin şehirde büyüdüğü için köylerdeki damdan komdan habersizdir. O tek bir kom bilir o da internetteki com’dur.
Fakat gelin hanım iyi niyetlidir evi temizleyerek kokuyu gidermek ister. Kayınvalidesine evi temizlemek istediğini söyler, oda meselenin farkında olduğu için olur cevabını verir.
Gelin hanım yatağı, döşeği, yorganı, yastığı, kabı, kaşığı hulasa evde ne varsa hepsini döker, söker yıkar evin köşesini bucağını günlerce ilaçlı suyla temizler bu iş bir hafta on gün sürer.
Her şeyi yerli yerine koyar.
Kayınvalidesine bak anneciğim ev tertemiz oldu koku falan kalmadı der. Kayınvalide eline koluna sağlık kızım çok güzel oldu ev mis gibi oldu der.
Artık gelinin burnu kokuya alıştı, kokuyu duymaz ondan rahatsız olmaz oldu, bağışıklık kazandı. Kokunun kaynağı ev değil evin altındaki hayvanların barınağı (damı-komu)’dır.
Hepinizin yarını bugününüzden güzel olsun. Allah’a emanet olun.