Daha Farklı Bir İnsan Daha Farklı Bir Aydın

97

Benim aziz dostum, şair, musikişinas ve eczacı Memduh Cumhur (25 Ocak 1947-12 Ocak 2017)  hakka yürüdü. Bir kalp krizi geçirmiş. Haydarpaşa Dr. Siyami Ersek  Göğüs, Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırılmış. Sosyal medyadan haber hemen duyulmuş. Yayınlandı. Benim gibi bütün dostları panik atak. Memduh Cumhur Bey sağlıklı biriydi, üstelik titizdi bu konuda. “İnna lillahi ve inna ileyhi raciun” demekten başka elimizden başka bir şey gelmiyordu. Ne diyordu alemlerin Rabbi “Her can ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksin. Ankebut-57″ Bir başka ayette de ” Allahtan geldik, yine O’na döneceğiz. Bakara-156) denmiyor muydu?

Karacaahmet Şakirin Camiinde Son Bbuluşma

Memduh Cumhur Bey de bu hatırlatmayı yaşadı. Kendisini Karacahmet’te son yolculuğuna uğurladık. Çağdaş bir mimari tarzında inşa edilen Şakirin Camii pazar  günü olmasına rağmen miting alanı gibiydi. Cuma namazlarındaki gibi cemaat dışarı taşmıştı. Yurtdışından ve taşradan gelen yakınları, dostları ve arkadaşları da vardı. Düzce’den genç değerli bir aydınımız İlhan Karabulut ile Üsküdar’da buluşup Şakirin Camii’ne erken geçtik. Avlu bile dolmuştu. Her zaman bir kaç çiçekçi gelirken, bu defa onlarca değişik kuruluşların temsilcileri gelmişti. Bir o kadar da medya mensubu. Sonra dostlar. Cumhur Ailesi de oradaydı. Sıraya girerek eşine, kızına ve oğluna taziye bulunduk. Ön sıradaki tabutuna yaklaşmak zordu ama becerdim. Duamı okurken Rasim Cinisli’yi gördüm. Ailesiyle tanıştırdım Rasim Ağabeyi. Yeniden bu defa birlikte taziyede bulunduk. Cenaze namazının ardından Karacahmet’te yeni açılan bölümdeki mezarlıkta da defnettik Memduh Cumhur Bey’i.

Akşam Memduh Cumhur Bey’in her zaman sohbetlerini yaptığı,  şiirlerini okuduğu Üsküdar sahildeki Balaban Tekkesi’nde ruhuna Kur’an ve ilahiler okundu, dualar edildi. İstanbul’un önemli bestekarlarından musikişinas Amir Ateş Başkanlığındaki heyette ünlü hafızlarımız Yunus Balcıoğlu, Fehmi Atay, Mustafa Başkan, İsmail Çimen ve Kerim Öztürk yer aldı. İndirilen üç hatim için de Yaradan yakardık.

Memduh Cumhur Balkan göçmeni Boşnak bir aile çocuğu. Bursa İnegöl’de doğmuş. Liseyi ise İstanbul Haydarpaşa ve Bursa’da tamamlamış. İstanbul Eczacılık Fakültesinden mezun olmuş. Daha talebe iken şiirle meşgul olmuş, musikimizin meşk meclislerine katılmış. TRT’ye girmiş. 10 yıl çalışmış. Şiir ve yazılarını Hareket, Müzik ve Nota, Kubbealtı Akademi Mecmuası, Türk Edebiyatı Dergisinde yayınlamış. Birinci baskısı tükenen Tuna’yla Hasbıhal(2012) adlı bir çalışmasını  Kubbealtı Akademisi yayınlamış.

Aydınlar Evi Olan Eczane

Benim tanışmam(2009) ikince defa İstanbul’a avdet etmemle başladı. Perşembe akşamları Cağaloğlu’nda ESKADER’deki Babıali Sohbetlerinde zaman zaman birlikte olduk. Üsküdar merkezindeki Salman Eczanesi küçük idi ama sohbetleri muhitindeki çayhane, cafe, lokantalarda devam ederdi, ettirirdi. Her Üsküdar’a gittiğimde mutlaka uğrar birlikte olurduk. En son Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Arslan ve bir hafta önce de Dr. Şakir Diclehan ile ziyaret etmiş, derin muhabbetlere girmiştik. Rubai üstadıydı ama konjonktürle alakalı aykırı görüşleri, kara mizah dizeleri daha da düşündürücüydü. Bir İstanbul Efendisi olana Memduh Cumhur Bey Üsküdar’ın da bütün sırlarını üzerinde toplamıştı. Eczane bir aydınlanma evi gibiydi. Sultan Beşinci Murat’ın Torunu Ali Vasıp Efendi’nin oğlu Şehzade Osman Osmanoğlu’nu burada tanıdım. Şehzade Beylerbeyi’nde İstiklal Marşı Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un bir müddet ikamet ettiği evde oturuyordu. Orayı da ziyaret ettik. Daha sonra hep birlikte İstanbul’un yaşayan önemli yerel aş evi Kanaat Lokantası’da İstanbul Mutfağının yeniden lezzetine vardık. Mehmet Akif Ersoy Fikir ve Sanat Vakfı’mızın Kahire Üniversitesi’nde gerçekleştirdiği sempozyumun konser programına Memduh Cumhur Bey katkı vermiş, birkaç enstrümanı çalabilen ve solist olarak da musiki icra eden bir İzmirli sanatçıyla tanıştırmıştı. Ancak bu sanatçının iki defa İstanbul-Kahire bileti aldırmasına rağmen yeni bir mazeret göstererek gelmemesine çok üzülmüş, hatta kızmıştı. Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş’ın Yürüyüş Yolu Kitabını hazırlarken bir sohbetimiz esnasında anlattıkları da ilginçti. “Murat ve Mehmet Yalçıntaş’ın sünnet düğününde biz de TRT sanatçıları olarak mini bir konser vermiştik. ” Üsküdar Fatih Mahkemesi’ndeki bir konuşmamda aruzun son temsilcilerinden Kilisli Şair Hafız Kamil Kıdeyş’i anlatmıştım, büyük bir alaka ile dinlemişti. Üzerinde tartışmıştık.

İstanbul’un Efendisi, Üüsküdar’ın Çelebisi

Memduh Cumhur bir gönül dostu, musikimizin aydın sanatçısı bir şairimizdi. Nüktedanlığını, mizah ustalığının yanında zarif ve naif bir insandı. Kara mizah dörtlüklerinin bazılarını sosyal medyada yayınladığında büyük bir alaka görüyordu. Haklı olarak belden aşağı vurmalarına eşinin karşı çıktığını söyleyerek, kendini frenlemiş, cazip kelimelerin yerine daha dikkat çekicileri yerleştirmişti. Bu haliyle rubai ve hiciv sanatçısı olarak aynı zamanda hikmet sahibiydi. Bir bakıma Neyzen Tevfik, Şair Eşref ve Rıza Tevfik Bölükbaşını hatırlatıyordu bana. Bir örnek vermek istiyorum; Kürsüde raks eder görürüz hokkabazları,

Beyhude zannedip almadık mezarda biz,

İslam’ı mal sanır, bugünün biz yobazları;

Yanmaz kefen satanları gördük pazarda biz!.

39. Evlilik yıldönümünü kutlamıştı. Tebrik edince teşekkürle geri dönmüştü. 2017 yılı içinde hem Almanya ve hem de Baltık ülkelerine gezi yapmıştı. Yakından takip ettim. Meğer Dresten’de aynı dönemde olmuşuz. Baltık ülkelerine gitmek istediğimi söyleyince ilkbahar sonu, yaz başlangıcının en iyi mevsim olarak belirtmişti. Yeni tanıştığı herkese yaş grubuna bakmadan “Arkadaşım hoş geldin” derdi. Bilge bir şairdi. Alicenap ve mükrim bir insandı. Çelebiydi özetle. Ses tonu sizi etkilemeye yeterdi. Temsil özelliği çok fazlaydı. Her zaman şık giyinirdi. Ehl-i dildi. Gezdiği galerileri, okuduğu kitapları, dolaştığı mekanları tavsiye ederdi. Bir Azeri sanatçının Ümraniye Kültür Merkezi’nde açtığı tezhip, minyatür ve kabartma sanatını tavsiye etmişti. Ancak sergininin açılışı bir fiyasko olmuş. Buna çok üzülmüştü. Gerçekten gidip gördüm, muhteşem bir sergiydi. Ancak yöneticilerin böyle bir endişesi olmaması böyle neticeler veriyordu. Rahmetli az kızardı bu olay da bunlardan biriydi.

Sevgilinin Lütfuna Muhtaç Olmak

Osmanlıdan günümüze kadar tarih, edebiyat, dil, musiki, tasavvuf, sanat ve medeniyet hareketi içinde kültür donanımlı olan Memduh Cumhur bir dörtlüğünde şöyle diyordu bu günlerini görerekten;

Yadelleri silmekten ibaretmiş ömür,

Can sırrını bilmekten ibaretmiş ömür;

Canana giden yolda nefesler sayılı,

Sevmek ve sevilmekten ibaretmiş ömür!.

“Huve’l Hallak’ul Baki”  Makamı ali, mekanı cennet olsun. Nurlar içinde yatsın aziz dostum, değerli gönül adamı. Bir dörtlüğünde de  bam telimize vuruyor;

Daldıkça bu âlemde derinden derine, Söz mülkünü seçdim nice mülkün yerine, Kalbim ve lisânımla ulastır Rabbim, Ecdâdımızın vecîz rubâîlerine

Merhum Ahmet Yüksel Özemre’ye ithafında da şöyle diyor;

Her lâhza seven sevdiğinin lutfuna muhtaç,

Tevhîdi bilen der ki tevekkülden ibâret,

Gül sevgisi Hak sevgisinin remzidir ancak;

Alemdeki tek varlığımız gülden ibâret!.