Ünlü fikir adamı ve sosyolog ve Cumhuriyet’in fikir babası Ziya Gökalp 25 Ekim 1924 tarihinde vefat etmişti. Geçen zaman içinde bazı görüşlere rağmen, Gökalp’in görüşleri hala canlılığını korumakta, kendisini Türk olarak hisseden herkese ve Cumhuriyete içten bağlı olanlara yol göstermektedir.
Ziya Gökalp’in ölüm yıldönümünü takiben Milli Mücadele’nin tacı olan Cumhuriyetimizin 90.Yıldönümünü kutluyoruz. Milli Mücadele’yi zor şartlar altında Türk Milleti ile birlikte gerçekleştiren başta Mustafa Kemal Atatürk’ü, silah arkadaşlarını, isimsiz nice kahramanı ve Ziya Gökalp’i saygı ve rahmetle anıyoruz.
Cumhuriyeti, Türkler ve kendilerini Türk olarak hissedenler, Anadolu’dan kovduğumuz işgalci güçlerle, haçlılarla işbirliği yapmayı reddedenler, Türk kimliğini milli kimlik olarak benimseyenler kurmuşlardır. Osmanlı’dan Milli Devlete geçerken, kendilerini Türk olarak hissetmeyenler ise; çirkin işbirliği sergilemişler, meslekleri farklı da olsa ülkeyi genelde terk etmişler ve etnik ırkçı eğilimlerin emrine girmişlerdir. Aynen Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinin bürokrasisini meydana getirmek üzere ayrılıp ülkelerine dönenler gibi…
Milli Mücadele izinleyapılmamış ve Cumhuriyet’ de izinle kurulmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti, ne bir kavimler ittifakı, ne de tamamlanmamış bir devlettir. Milli mücadeleyi yapanlar ve Cumhuriyeti kuranlar, bugün bazılarının gönüllerinde yattığı gibi iki üç devlet ve millet kurmak hayalinde değillerdi.
Türkiye’de demokrasi, fikir ve düşünce hürriyeti, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesine karşı olanlarca öyle istismar ediliyor ki, ekranlarda anti-Türk mayınlarını, Cumhuriyet karşıtlarını, Türk’e karşı ırkçılık yapanları ve etnik özürlüleri izliyoruz. Milli değerlerimiz ve Bayramlarımız Cumhuriyet karşıtı marjinal grupları tatmin edecek şekilde ele alınmaktadır. Anayasa değişikliklerinden sözde demokratikleşme paketlerine kadar Türk milleti değil, %6 ile %8 arası değişen gruplar dikkate alınmaktadır. Aslında yapılması gereken şey sözde müttefiklerimizin hazırladığı demokratikleşme paketinin sahiplerine iade edilmesidir. Bu da şahsiyetli bir tavır gerektirir.
Milli Mücadeleden çıkan Türk Milleti sosyolojik açıdan bir kalabalık da değildi. Türkler ve kendilerini Türk olarak hissedenler, Osmanlı bakiyesinden milletleşme sürecinde ilerlemişlerdir.Türk ismi Anadolu’da bir etnik grup değildi ki, diğerleri dışlanmış ve ihmal edilmiş olsun. Hakim kültür ve kimlik dışlanarak Dünyanın neresinde milletleşme süreci işletilebilmiş ve milli devlet kurulabilmiştir? Osmanlı’dan milli devlete geçiş, milli kimliğe kavuşma dönem dönem kaybedilmiş olana dönüştür. Bu bir etnik proje değil; asla yani Osmanlı’nın kuruluşundaki sosyal gerçeğe ve iradeye dönüştür.
Son yıllarda bazıları liberal rüzgarlara kapılarak “devlet – millet yok; fert var” milletsiz ve devletsiz hayali bir ferdi esas almaktadırlar. Bazıları da demokrasiye evet; Cumhuriyete hayır diyorlar. Cumhuriyetsiz bir demokrasi istiyorlar. Mesela İngiltere gibi… Vatandaşlarınaeşit bakan Cumhuriyet, ihanetle karşılaşmadıkça, kimseyi ne ötekileştirmiş, ne dışlamış ve ne de eritme ihtiyacı duymuştur. Tersine bazıları kendi kendilerini ötekileştirmişlerdir. Günümüzde vatandaşlar arasında eşitlik bozularak Kürtlere değil; Kürtçü ırkçılara dış destekle imtiyazlar verilmeye çalışılmaktadır. Ülkenin sorunu, farklılıklar yaratmak ve onları kutsal ilan etmek değil, Türk Milletine mensubiyet şuurunu sağlamaktır. İktidar bunun için sandıktan çıkmıştır. Ancak 2011 Türkiye Değerler Araştırmasında da görüldüğü gibi, maalesef “ülkem için her fedakârlığa katlanırım” diyenlerin oranında %11 düşüş olmuştur. Bu bir başarı mıdır; yoksa başarısızlık mıdır?