Çöken Çözüm Süreci

94

Geçenlerde Fatih-Kıztaşı civarında bir camideydim. Cuma namazı öncesi vaaz veren hoca efendi alanı dışına sık sık çıktı ve zihinleri oldukça karıştırdı. Kürsüyü işgal eden kişinin hedefi milliyetçiliğin çok kötü bir şey olduğu yani milli menfaatleri, milli kültürü savunmanın onu koruyarak geliştirmenin, ekonomiden sanata kadar milli varlığa sahip çıkmanın kötü bir şey olduğunu ortaya koymaktı. Milliyetçilik İle ırkçılık arasındaki farktan haberi olmadığı anlaşılıyordu. İbni Haldun’da da geçen asabiyet kavramını kendine göre yorumladı. Sorun sadece bu kişinin sorunu değildir. Milli mücadeleye karşı çıkıp manda yönetimini uygun bulanlar, onu macera olarak yorumlayanlar da aynı çizgideydi. Onların artıkları bugün milliyet ve milli kimlik düşmanlığı yapıyorlar. Bunlar mensup olunan din dairesi ile milliyetin çelişmediğini anlayabilmiş değiller. İslam ile müşerref olan bir Alman’a daha iyi Müslüman olabilmesi için Alman kimliğini çöpe atmasını mı tavsiye edeceğiz? Protestan olan bir Alman veya Rus’a, Katolik bir Fransız’a, Rusluğunu, Almanlığını ve Fransızlığını terk et ki iyi bir Hıristiyan olasın telkininde mi bulunacağız? Fark idrakinin aşırı noktalara varması ve sadece biyolojik gerekçelerle sosyal olayları yorumlama ırkçılıktır ve Türk kültürüne de terstir. Camide kürsüyü işgal eden kişinin fark idrakinin zirvede olduğu bazı Arap ülkelerinde önemli hizmetler yapabileceğini düşündüm.

Son yıllarda ülkemiz “ben kimim” sorusuna cevap bulmakta zorlanan, kafası karışık bazı aydın ve siyasetçiler bollaştı. Milli kimlikler üzerinde estirilen tahripkâr küresel rüzgârlar, mahalli ve bölgesel sıfatları öne çıkarmış, parçalar bütünün önüne dikilmiştir. Etnik veya mezhep mensubiyeti milli seviyedeki birlikteliğe karşı kullanılmaktadır. Etnik sıfatı ne olursa olsun; milliyeti ve milli kimliği Türk olması gereken vatandaşlarımızın etnik ırkçılığa sapmadan mensubu oldukları Türk Milletinin, milliyetlerinin milliyetçiliğini yapmaları kadar normal bir şey olamaz. Milli kimliği reddetmek, o kimlik kapsamındaki mahalli sıfatları ve etniklikleri de reddetmektir. Milli birlik ve bütünlüğü dışlayarak etnisiteyi yaşatmak mümkün değildir. Bu olsa olsa başka bir milliyete hizmet etmek ve kullanılmak olur. Türk’ü Türkiye’de bir etnik parça veya bütünü tamamlayan bir mozaik taşı gibi görürseniz; birlik ve bütünlüğü zaten reddediyorsunuz demektir. Genelde bölücü ve ırkçı terörden sıyrılmak için terörist dalkavukluğu yapanlar ve hayali çözümlere, açılımlara teslim olanlar etnik dalkavukluğu bırakmak zorundadırlar.

Alman anayasasında milli birlik ve bütünlüğün tehlikeye düşmesi halinde Alman milletinin meşru müdafaa hakkı doğar diye bir cümle bulunmaktaydı. Bunun İptal edildiğini hiç zannetmiyorum. Türk Milletinin bu hakkını da herhalde %40’ın üstünde reyle iktidara gelenler ve milli iradeyiz diye ortada dolaşanlar yerine getirmeli, ülkeyi tanınmaz hale sokmamalıdırlar.

İspanya’da bölücü terör örgütüyle iş birliği yapan Batasuna Partisi Anayasa mahkemesince kapatılır. Buna karşılık AİHM‘ye kararın iptali için başvurulur. AİHM’nin verdiği karar ders niteliğindedir: “…Terörle özdeşleşen bir siyasi partinin ve çevrelerin demokratik hakları kullanma lüksü olamaz”.

Türkiye’deki manzara bunun tam tersidir. Toplumun önünde burnunu karıştıran, göbeğini kaşıyan adamı meşhur ettik. Halkı örgüte yönlendirdik. İmralı’nın desteğini aradık. Olmadık haklar tanıyarak demokrasimizi teröre yenik düşürdük. Güvenlik güçlerine valilerin izni ile operasyon imkânı tanıdık. Askeri vesayeti kıracağız diye Devlet otoritesini zayıflattık. Bazı yörelerde kamu düzenini koruyamadık. Milli kimliği dışlayarak, egemenliği paylaştırarak, silah bırakmamış terör örgütü ile müzakere yaparak etnik ayırımcılık ve bölücülüğü demokratikleşme ve bütünleştirme zannettik. Milletler arası hukuka ve çıkarılan tezkereye rağmen, kollarında ABD bayrağı olan peşmerge sürüsünü sınırlarımızdan geçirerek Suriye’ye yönlendirdik. Ülkenin güney sınırını yolgeçen hanına çevirdik. ABD’den daha fazla Esad düşmanı olduk. Hayali çözümü ona buna ihale ettik. Bir de akil adamlar komedisi oynadık. Araştırmalara göre %20‘nin altında tasvip gören terör uluslararası siyasetin malzemesi yaptık. Çözüm süreci ve açılım macerası öyle bir çöktü ki, Yüksekova‘da cadde ortasında üç Mehmetçiğimizi, bir korucumuzu ve son olarak da astsubay Necdet Aydoğdu‘yu şehit verdik. Türkiye bu kadar yanlış yönetilmeye, Ankara’nın Bağdatlaştırılmasına layık mı?

 

Önceki İçerikHayat Bu Kadar mı Zor?
Sonraki İçerikOn Muharrem Kerbela Olayı ve Aşure Günü
Avatar photo
1944 İstanbul doğumludur. Orta Öğrenimini Maarif Kolejinde, yüksek öğrenimini İktisadî ve İdari Bilimler Yüksek Okul'unda tamamlamıştır. 1967'de İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ne asistan olarak girmiştir. Ord. Prof. Dr. Z.F. Fındıkoğlu'na asistanlık yapmıştır. 1972'de "Bölgelerarası Dengesizlik" teziyle doktor, 1977'de "Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri" teziyle doçent, 1988'de de profesör olmuştur. 1976 Haziranında yurt dışına araştırma ve inceleme için giden Erkal 6 ay Londra ve Oxford'ta inceleme ve araştırmalar yapmış, Doçentlik hazırlıklarını ikmal etmiştir. 1977 yılında hazırladığı "Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri" isimli Eğitim Sosyolojisi ve Eğitim Ekonomisi ağırlıklı tezle Doçent olmuştur. 1988'de Paris'de, 1989'da Yugoslavya Bled'de yapılan milletlerarası UNESCO toplantılarında ülkemizi birer tebliğle temsil etmiştir. 1992 Yılında Hollanda'da yapılan Avrupa Konseyi'nin "Avrupa'da Etnik ve Cemaat İlişkileri" konulu toplantısına tebliğle katılmıştır. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi dışında dönem dönem Harp Akademilerinde, Gazi Üniversitesi'nde, Karadeniz Teknik (İktisadi ve İdari Bilimler Yüksek Okulu) ve Marmara Üniversitelerinde de derslere girmiştir ve konferansçı olarak bulunmuştur. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İktisat Bölümü ve İktisat Sosyolojisi Anabilim Dalı Başkanı, Metodoloji ve Sosyoloji Araştırmaları Merkezi Müdürü, İstanbul Üniversitesi Senato Üyesi, Aydınlar Ocağı Genel Başkanı ve İstanbul Türk Ocağı üyesi olan Prof. Dr. Erkal'ın yayımlanmış ve bir çok baskı yapmış 15 kitabı ve 700 civarında makalesi vardır. Halen Yeniçağ Gazetesi'nde Pazar günleri makaleleri yayımlanmaktadır. Prof. Dr. Erkal evli ve üç çocukludur. Dikkat Çeken Bazı Kitapları : Sosyoloji (Toplumbilimi) (İlaveli 14. Baskı), İst. 2009 Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri, İst. 1978 Bölgelerarası Dengesizlik ve Doğu Kalkınması,(2. Baskı), İst. 1978 Sosyal Meselelerimiz ve Sosyal Değişme, Ankara 1984 Bölge Açısından Az Gelişmişlik, İst. 1990 Etnik Tuzak, (5. Baskı), İst. 1997 Sosyolojik Açıdan Spor, (3. Baskı), İst. 1998 İktisadi Kalkınmanın Kültür Temelleri, (5. Baskı), İst. 2000 Türk Kültüründe Hoşgörü, İst. 2000 Merkez Binanın Penceresinden, İst. 2003 Küreselleşme, Etniklik, Çokkültürlülük, İst. 2005 Türkiye'de Yolsuzluğun Sosyo-Ekonomik Nedenleri, Etkileri ve Çözüm Önerileri (Ortak Eser), İst. 2001 Ansiklopedik Sosyoloji Sözlüğü (Ortak Eser), İst. 1997 Economy and Society, An Introduction, İst. 1997 Yol Ayrımındaki Ülke, İst. 2007 Yükseköğretim Kurumlarının Bölgelerarası Gelişme Farklılıkları Açısından Önemi ve İşlevleri, İTO, İst. 1998 (Ortak Araştırma)