Çok Kültürlülük ve Anayasa

80

 

Aynı ezber sürekli tekrar ediliyor.  Anayasanın 66. maddesindeki kimlik tanımını ayrım yapmadan herkesi milli kimlikte buluşturması bazılarını rahatsız ediyor. Cumhuriyeti, milli devleti ve hatta Milli Mücadeleyi içlerine sindiremeyenlerde ve dünün devamı olan işbirlikçilerde Türk’e karşı ırkçılık hortluyor.

TESEV dahil birçok kuruluşun çalışmalarında Anayasadaki  vatandaşlık tarifinin bütün etnik gruplara eşit mesafede durmasının gerektiğinden bahsediliyor.

Türk kimliğine hakarete gösterilen hassasiyetin bütün etnik ve dini kimliklere gösterilmesi ileri sürülüyor. Oysa, Türk Ceza Kanunu’nun 301.maddesinde yapılan değişiklikler ile Türk Kimliğine hakaret suç olmaktan çıkarılmıştı.

Anlaşılan Müslüman Türk Kimliği bazılarına göre etnik ve dini kimliklerden sadece biridir. Demek ki Müslüman Türk Kimliği bu vatan coğrafyasında basit bir mozaik parçasıdır. Bundan dolayı kimlik maddesine içi boş bir Türkiyelilik, adı konmamış bir anayasal vatandaşlık teklifleri yapılıyor. 

Rahatsızlık ve etnik taassup kışkırtıla kışkırtıla o noktaya getirilmiş ki; bazıları Kürtlük ile ilgileri olmamalarına , bazıları da devletle kavgalı olduklarından,  Ermeni olmamalarına rağmen Ermenicilik yapıyorlar.

“Atatürk”,”Türk Milleti”,”Milliyetçilik”,”Ülkenin bölünmez bütünlüğü” gibi kavramları anayasada görmek istemiyorlar.

İktidarın desteği ile Başbakanlıkta hazırlatılan anayasa taslağında bu esaslar hâkimdi. Görüldüğü kadarıyla iktidar da bu görüşlerin dümen suyuna girmiştir.

Milli kimliğe karşı etnik ırkçılık hız kazanmıştır.  Buna paralel olarak ülkemiz çok kültürlülüğe zorlanmaktadır.

Türkiye’de Türk kimliğinin dayatılmış olduğundan bahsedenler var. Türkiye’de kimlik dayatması olmuş olsaydı, bugün etnik taassup ve ırkçılık yeşerebilir miydi?

Aslında bizde milli kimlik dayatması değil; kimliksizlik dayatması görülmüştür. Resmi kanal, milliyetçilik ve İslam‘a karşı çoğu kere tarafsız (nötr) kalmayı uygun bulmuştur.

3 Mayıs 1944 Türkçülük Davasında Türk aydınlarına Rusya’ya hoş görünmek için reva görülen işkenceler ve baskılar, Milliyetçiler Derneği’nin 1954’de kapatılması, 1976’da Cumhurbaşkanı Korutürk’ün 19 Mayıs Nutku ile bazılarını Pan Türkist, Pan İslamist ve eksantrik suçlaması, rahmetli İ.İnönü’nün 19 Mayıs 1944 nutku ile Türk aydınlarını suçlaması, 1971 ve 1980 askeri müdahalelerinden sonra bazı Türk milliyetçilerinin eylemlerinden değil; fikirlerinden dolayı suçlanmaları birer kimlik dayatması mıdır?

Aydınlar Ocağı’nın kamu menfaatine hâdim dernek sayılabilmesi için yaptığı müracaat, tüzüğünde “Türk Milliyetçiliği” geçiyor diye reddedilmiştir. 

Türkiye’de bilhassa son yıllarda çok kültürlülük tezgâhları kurularak milli kimlikle uğraşılıyor. Milli kimliğin değişik etnisiteleri kapsayabileceği göz ardı ediliyor.

Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri her şeyden evvel bu Devletin temel nitelikleri ile uzlaşmak zorundadır.

Sandıktan çıkan oy oranı bu nitelikler ile kavga etmeyi gerektirmez. “70 yıllık tarihinde Türkiye Cumhuriyeti katı bir üniter anlayışa sahip olmuştur

Türkiye Türklerindir gibi tezler yanlıştır” gibi çarpık fikirleri öne süren sözde devlet adamları ve iktidarlarla nasıl uzlaşabiliriz? Hangi ciddi devletlerde böyle çarpıklıklar görülebilir?

Çok kültürlülük, çok seslilik değildir. Çeşitlilik ve zenginlik olarak da anlaşılamaz. Zenginlik olmadığı için Çekoslovakya ve Yugoslavya bölünüp dağıtıldı.

Çok kültürlülüğü kabul eder gibi görülen bazı Batılı devletler, önü açılan milli devletlere bunu dayatmaktadır.

Ancak, son yıllarda çok kültürlülüğün Batıda yürümemesi karşısında, farklılıklara gerekli hoşgörünün gösterilmemesi görüşleri yaygınlaşmaktadır.

Bilhassa New York ‘daki 11 Eylül saldırılarından sonra önemli bir dönüş olmuş; Müslümanlar potansiyel terörist olarak görülmüşlerdir.

Batılı ülkeler çok kültürlülükten şikâyet ederek eritmeci (asimilasyoncu) politikalara yönelmişlerdir. Çünkü bu ülkeler, milletleşmeyi reddeden “kalabalıkların birlikteliği” anlayışını kabul edemezler.

Homojen bir yapıda çok kültürlülük bir çatışma kaynağı olabilir. Karmaşık yapılarda ise; güç kaynağıdır.

Türkiye çok kültürlülük modeline oldukça yabancı bir ülkedir. Çok kültürlülük önü açılmış milli devletler üzerinde oynanan bir projedir.

Fertlere kendi kendilerini ötekileştirme yolunu açmaktadır. Vatandaşlık bilincini zayıflatmaktadır.

Toplumdan bağımsız fert ve otonom toplulukları esas alır. Farklılıkları hoş görmek yetmez; siyasi olarak da tanımak gerekir.

Unutmayalım ki, küreselleştirmenin ideolojisi çok kültürlülük tezleridir. Bünyenize uysa da uymasa da…

Önceki İçerikFransa’da Tarım
Sonraki İçerikSadaka-i Cariye ve Camilerimiz
Avatar photo
1944 İstanbul doğumludur. Orta Öğrenimini Maarif Kolejinde, yüksek öğrenimini İktisadî ve İdari Bilimler Yüksek Okul'unda tamamlamıştır. 1967'de İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ne asistan olarak girmiştir. Ord. Prof. Dr. Z.F. Fındıkoğlu'na asistanlık yapmıştır. 1972'de "Bölgelerarası Dengesizlik" teziyle doktor, 1977'de "Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri" teziyle doçent, 1988'de de profesör olmuştur. 1976 Haziranında yurt dışına araştırma ve inceleme için giden Erkal 6 ay Londra ve Oxford'ta inceleme ve araştırmalar yapmış, Doçentlik hazırlıklarını ikmal etmiştir. 1977 yılında hazırladığı "Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri" isimli Eğitim Sosyolojisi ve Eğitim Ekonomisi ağırlıklı tezle Doçent olmuştur. 1988'de Paris'de, 1989'da Yugoslavya Bled'de yapılan milletlerarası UNESCO toplantılarında ülkemizi birer tebliğle temsil etmiştir. 1992 Yılında Hollanda'da yapılan Avrupa Konseyi'nin "Avrupa'da Etnik ve Cemaat İlişkileri" konulu toplantısına tebliğle katılmıştır. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi dışında dönem dönem Harp Akademilerinde, Gazi Üniversitesi'nde, Karadeniz Teknik (İktisadi ve İdari Bilimler Yüksek Okulu) ve Marmara Üniversitelerinde de derslere girmiştir ve konferansçı olarak bulunmuştur. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İktisat Bölümü ve İktisat Sosyolojisi Anabilim Dalı Başkanı, Metodoloji ve Sosyoloji Araştırmaları Merkezi Müdürü, İstanbul Üniversitesi Senato Üyesi, Aydınlar Ocağı Genel Başkanı ve İstanbul Türk Ocağı üyesi olan Prof. Dr. Erkal'ın yayımlanmış ve bir çok baskı yapmış 15 kitabı ve 700 civarında makalesi vardır. Halen Yeniçağ Gazetesi'nde Pazar günleri makaleleri yayımlanmaktadır. Prof. Dr. Erkal evli ve üç çocukludur. Dikkat Çeken Bazı Kitapları : Sosyoloji (Toplumbilimi) (İlaveli 14. Baskı), İst. 2009 Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri, İst. 1978 Bölgelerarası Dengesizlik ve Doğu Kalkınması,(2. Baskı), İst. 1978 Sosyal Meselelerimiz ve Sosyal Değişme, Ankara 1984 Bölge Açısından Az Gelişmişlik, İst. 1990 Etnik Tuzak, (5. Baskı), İst. 1997 Sosyolojik Açıdan Spor, (3. Baskı), İst. 1998 İktisadi Kalkınmanın Kültür Temelleri, (5. Baskı), İst. 2000 Türk Kültüründe Hoşgörü, İst. 2000 Merkez Binanın Penceresinden, İst. 2003 Küreselleşme, Etniklik, Çokkültürlülük, İst. 2005 Türkiye'de Yolsuzluğun Sosyo-Ekonomik Nedenleri, Etkileri ve Çözüm Önerileri (Ortak Eser), İst. 2001 Ansiklopedik Sosyoloji Sözlüğü (Ortak Eser), İst. 1997 Economy and Society, An Introduction, İst. 1997 Yol Ayrımındaki Ülke, İst. 2007 Yükseköğretim Kurumlarının Bölgelerarası Gelişme Farklılıkları Açısından Önemi ve İşlevleri, İTO, İst. 1998 (Ortak Araştırma)