Bazen bir terim güncel
gelişmeler nedeni ile popüler olur ve anlam kazanır. “Coğrafya Bir
Kaderdir” deyimi içinde bu böyle olmuştur ve bugün bu deyim taşıdığı
anlama göre hakkıyla anılır olmuş ve önem kazanmıştır.
Biz Türkler
için bu sözün çok derin anlamlar ifade ettiği tartışmasız bir gerçektir.
Türkler yaşadıkları tüm coğrafya parçalarında binlerce yıldır kâh mutluluk kâh
acı kâh gözyaşı ve kâh zulüm içinde yaşamış ve yaşamaktadırlar.
Bin yıldır
Anadolu’da olan bitenleri şöyle bir incelesek emin olun şaşkınlıklar içinde
kalırız… Kanaatime göre böyle bir yaşama, dünya üzerinde bir tek Türkler
dayanabilir diye düşünüyorum. Çünkü başımıza gelmedik şey kalmamış gibidir. Bir
tek henüz kıyameti yaşamadık diye biliyorum.
Bizim
Türkiye ile sınırlı bir fiziki coğrafyamız olduğu gibi yine moda tabirle bir de
“gönül coğrafyamız”
dediğimiz uçsuz bucaksız topraklar var!
Bu sebeple
bizlerden binlerce kilometre uzakta yaşayan Doğu Türkistan Türklerini
düşünmeden konuşmadan edebiliyor muyuz? Onları imanımız gereği hiç olmazsa
daima dualarımız içinde tutuyoruz. Sadece Doğu Türkistan Türkleri mi? Elbette
değil… Dualarımıza aynı soydan geldiğimiz ve inanç ortaklığı içinde olan tüm
kardeşlerimiz dâhil…
Ancak “coğrafya bir kaderdir”
diyoruz ama Türklerin girip çıktığı ve hali hazırda bulunduğu her coğrafya
bizim için bir kaderdir. Kırım Türklerini, Ahıska Türklerini unutabilir miyiz?
Onların sürgünlerini ve vatanlarına bir türlü dönemeyişlerini göz ardı edebilir
miyiz? Akrabalarının bugünkü Türkiye topraklarında çırpınışlarını yardımsız
bırakabilir miyiz?
Günümüzde
Doğu Akdeniz’de hakkımız olan enerji yataklarını kaptırmamak için askeri
destekli diplomasi yürütüyoruz ancak Rodos’u ve İstanköyü konuşmuyoruz!
Oralarda yıllardır Türkçe eğitimden ve ibadetleri yasaklayanlardan
bahsetmiyoruz… Hâlbuki iki adada yaşayan yaklaşık on bin Türk’e coğrafyaları
inanılmaz bir kadersizlik yüklemiştir. Türkiye’nin burnunun dibinde ol hatta
Rodos’ta TC’nin Başkonsolosluğu bulunsun ama Türkiye’de bunları konuşma…
Filistin’i konuşanlar buna ne diyecek acaba?
Keza bunlara
Irak ve Suriye Türklerini, Lübnan Türkmenlerini. Kıbrıs Türklerini, Avrupa(
Almanya, Fransa, Hollanda, Belçika, İngiltere vs.) Türklerini, Balkan
(Yunanistan/Batı Trakya, Bulgaristan, Makedonya, Kosova, Bosna Hersek,
Sırbistan, Karadağ, Romanya, Moldovya) Türklerini daha doğrusu dünyada nerede
bir Türk varsa orayı eklemek ve onları sadece düşünmek düşünmekle de kalmayıp
parmaklarına bir diken batsa yanlarına koşup gitmemiz bir zorunluluktur.
Yapıyor muyuz bunları? Bunun da cevabı hayır!
Bugün “gönül coğrafyamız” dediğimiz
yerler dün “fiziki ve hukuki
coğrafyamız” idi. Ne çabuk dünü ve arkamızdan bıraktıklarımızı
unuttuk… Hatırlama çabalarımız var ama bunlar çok yetersiz kalıyor…
Örneğin biz
Balkanlardan çekileli 100 yılı çoktan geçti. Oralarda yaşayan Türkler her türlü
baskıya ve yasaklamaya rağmen Türklüklerini koruyor ve Türk kalmak için
direniyorlarsa bu her türlü takdirin üzerindedir. Bu Türkiye’de yaşayan 83
milyona ibret olacak ve ders çıkarılacak bir hadisedir.
Coğrafya bir
salkımın taneleri gibi oraya buraya serpilmiş Türkler için bir kaderdir. Bu
kader iyi de yazılmış olabilir kötü de! Kaderi iyi yazılmışlar kaderi kötü
yazılmışları unutmasınlar ve her daim onların yanında olsunlar…
Zenciler
için istediğimiz insan haklarını aslında gönül değil fiziki coğrafyamızda
olması gereken kardeşlerimizden de esirgemeyelim… Coğrafyanın denildiği gibi
aslında bir kader olmadığını; herkesin her yerde insanca yaşama hakkı bulunduğunu
tüm dünyaya gösterelim.
Bunu
başaracak güç ve kuvvet sahibiyiz… Yeter ki farkındalık içinde olalım!
“Bu yazım Tokat’ta bir avuç Türk
Dünyası gönüllüsü taraftan çıkarılan “Kızıl
Elma” dergisi için yazıldı. Bu derginin çıkarılışında
gösterilen gayret ve hedef aslında Türklerin niye binlerce yıldır var olduğunun
önemli bir göstergesi… Bu nedenle başta Yavuz Cemil Erdem olmak üzere
Tokat’ta ki tüm arkadaşları kutluyor, derginin uzun ömürlü olmasını diliyor,
sizleri de bu gayrete destek olmaya çağırıyorum.” Ö.P