“Sevgi gelince tüm eksiklikler biter, bütün kötülükler yok olur.” Yunus Emre
Bilim insanları, eğitimciler, uzmanlar, düşünürler, şair ve yazarlar sevgiyi, farklı şekillerde açıklamışlar ve tanımlarını yapmışlardır.
Dr. Peck, sevginin ihata edici bir tanımı yapılamamasının, onu gizemli bir hale getirdiğini söyler ve yetersiz kalacağını da belirterek sevgiyi şöyle tanımlar: “Sevgi, insanın, kendisinin ve bir başkasının ruhsal tekâmülünü desteklemek amacıyla benliğini genişletme arzusudur”(Peck, 1992, s.81).
“Sevgi, insanı bir şeye veya bir kimseye karşı yakın ilgi ve bağlılık göstermeye yönelten duygu” (TDK Sözlüğü,1998).
“Sevgi nedir?” Sorusuna cevap aranacaksa; sevgi, kayıtsız şartsız saygıdeğer bulunmaktır. Sevgi fark edilmedir. Sevgi hoş görülmedir. Sevgi paylaşmadır. Sevgi tanınma, bir insanın olabileceğinin en iyisi olmasına, gelişmesine imkân sağlamaya çalışmadır. Sevgi, şeffaf olmadır. Sevgi ihtiyaçtır(Erdoğan, 2007).
Sevgi, sosyal bir varlık olarak, insan olmanın gerektirdiği doğal bir ihtiyaçtır. Moslow’un sıraladığı hiyerarşik insan gereksinimleri üçgeninde sevgi, temel olarak belirlenen, fizyolojik ve güven ihtiyacından sonra gelmektedir. Bununla beraber, sevginin, temel ihtiyaçların da önüne geçerek, ilk sırada yer alacak kadar güçlü bir ihtiyaç olduğunu gösterir sayısız örnek vardır(Özmen,1999, s.194).
Spinoza ise sevgiyi; ” zorlama olmadan, yalnız özgür olduğunda yaşanabilen, insan gücünü somutlayan bir eylem” olarak ele almaktadır (Sönmez,1997, s.45).
“Sevgi, kolların her zaman açık oluşudur. Sevgi için kollarınızı kaparsanız, kendinizin dışında tutacak hiçbir şey kalmadığını görürsünüz“(Buscaglia, 1985, 1986, 1987).
Bademci’ye göre: “Sevgi tutku gibi zehirlisi olmayan, herkesin yetiştiremediği sıradan bir çiçektir.”
Sevgiyi en geniş anlamda: “İnsanları birbirine yaklaştıran olumlu ve iyi duyguların tümü” olarak tanımlamak yanlış olmaz. “İnsan, sevme yeteneğini sevilerek kazanır. Sevmeden önce sevilmeyi öğrenir.” Sevecenlik, ilgi, anlayış, hoşgörü, acıma, bağlılık ve beğenme de bu duygunun ürünleridir(Yörükoğlu, 1979).
Sevgi türleri:
a. Eğer türü sevgi: Belli beklentiler karşılandığında verilecek sevgidir. “Eğer iyi olursan; annen baban, seni sever.” “Eğer başarılı ve önemli kişi olursan, seni severim.” Türünden sevgidir.
En çok rastlanan sevgi budur. Bir şarta bağlı, karşılık bekleyen sevgidir. Nedeni ve şekli bakımından bencildir. Amacı, sevgi karşılığı bir şey kazanmaktır. İlişkilerin pek çoğu “eğer” türü sevgi” üzerine kurulduğu için çabuk biter. En saf olması gereken anne baba sevgisinde bile “eğer” türüne rastlanır:
Bir genç Tokyo Üniversitesi giriş sınavlarını kazanarak babasını mutlu etmek için çok çalışır. Hazırlık kurslarına da gider. Fakat başarılı olamaz. Babasının yüzüne bakacak hali kalmaz. Üzüntüsünü hafifletmek için bir haftalığına Hakone kaplıcalarına gider. Eve döndüğünde babası öfkeyle; “Sınavları kazanamadın. Bir de utanmadan Hakone’ye gittin” diye bağırır.
Delikanlı; “ama baba, vaktiyle sen de bir ara kendini iyi hissetmediğinde Hakone kaplıcalarına gittiğini anlatmıştın” der. Baba daha çok kızarak, delikanlıyı tokatlar. Çocuk da intihar eder.
Delikanlı babasının kendisine olan sevgisinin yüksek düzeydeki beklentilerine bağlı olduğunu anlamıştır.
İnsanlar “eğer“ türü sevginin üstünde bir sevgi arayışı içindeler aslında. “Eğer” türü sevgi, bir beklenti koşuluna bağlı olduğundan büyük ve ağır bir yük haline gelebilir(Toyotome,1968).
Bazı anne babalar sevgilerini ve çocuğa olan güvenlerini başarı şartına bağlarlar. “İyi bir karne getirirsen seni severim. Takdir belgesi alırsan beni mutlu edersin. Sen akıllı bir çocuksun, çok çalışıp yüksek notlar almalısın…” derler.
Bu telkinlerin çocuk diliyle ifadesi şudur: “İyi notlar ve iyi bir karne getirmezsem annem babam beni sevmezler. Akıllı bir çocuk çok çalışıp yüksek notlar alır, Çocukların ödevlerini ve okuldaki başarısını önemsediğiniz ve duygularından önde tuttuğunuz zaman başarısızlık korkularının ilk tohumlarını da ekmiş olursunuz(Çankırılı, 2002, s.35).
Şartlı sevginin sonu inatlaşmaya varır çoğu zaman. İnadına yaramazlık, inadına ders çalışmama, inadına saç uzatma, inadına küpe takma vb. gibi. Aile iletişiminde yaşanılan problemler “şartlı sevgi” lerin açtığı yaralardır.
Bir mağazadan kendine gömlek alan çocuk tezgâhtara, “bu gömleği eve götüreyim. Eğer annemle babam gömleği beğenirse geri getirip değiştireceğim” diyor.
Tezgâhtar şaşırarak sebebini sorunca çocuk, “O’nlar hep benim istemediğim şeyleri yapıyor ve benim zıddıma davranıyorlar. Ben de O’nlara inat beğenmedikleri bir gömlek alacağım” diyor.
Evde ve okulda yeterince sevgi bulamayan insan, o sevgiyi dışarıda arar. Çünkü insan sevgisiz yaşayamaz(Çamlıca, 2010, s.21).
b. Çünkü türü sevgi: Bu tür sevgide kişi, bir şey olduğu, bir şeye sahip olduğu ya da bir şey yaptığı için sevilir. Başka birinin onu sevmesi, sahip olduğu bir niteliğe ya da koşula bağlıdır.
“Eğer” türünden pek farkı yoktur. Bu tür sevgi insana yük getirir. Kişiler hep daha çok insan tarafından sevilmek isterler. Hayranlarına yenilerini eklemek için çabalarlar. Sevilecek niteliklere onlardan biraz daha fazla sahip biri ortaya çıktığı zaman sevenlerinin, artık ötekini sevmeye başlayacağından korkarlar.
Böylece yaşama, sonsuz sevgi kazanma gayretkeşliği ve rekabet girer. “Ailenin en küçük kızı yeni doğan bebeğe içerler.” “Sınıfın en çalışkan öğrencisi, yeni gelen çalışkan öğrenciye kızar.”
“Çünkü” türü sevgi de, gerçek ve sağlam sevgi olamaz. Bu tür sevgide güven duygusu yoktur.
Japonya da bir temizleyicide çalışan dünya güzeli kızın yüzü patlayan kazanla parçalanmış. Yüzü fena halde çirkinleşince, nişanlısı nişanı bozup onu terk etmiş. Daha acısı, aynı kentte oturan anne ve babası, hastaneye ziyarete bile gelmemişler. Sahip olduğu sevgi, sahip olduğu güzellik temeli üstüne bina edilmiş olduğundan, bir günde yok olmuş. Güzellik kalmayınca sevgi de kalmamış. Kız birkaç ay sonra kahrından ölmüş.
Toplumlardaki sevgilerin çoğu “çünkü” türündendir. Bu tür sevgi, kalıcılığı konusunda insanı hep kuşkuya düşürür. Peki, o zaman gerçek sevgi, güvenilecek sevgi nedir? İşte sevgilerin en gerçeği(Toyotome,1968).
c. Rağmen türü sevgi: Koşula bağlı olmadığı ve karşılığında bir şey beklenmediği için “eğer” türü sevgiden farklıdır. Sevilen kişinin çekici bir niteliğine dayanıp, böyle bir şeyin varlığını esas olarak almadığı için “çünkü“ türü sevgi de değildir.
Bu tür sevgide, insan “bir şey olduğu için” değil, “bir şey olmasına rağmen” sevilir. Burada insanın iyi, çekici ya da zengin olarak sevgiyi kazanması gerekmiyor. Kusurlarına, cahilliğine, kötü huylarına ya da kötü geçmişine “rağmen“ olduğu gibi, o haliyle sevilebiliyor. Bütünüyle çok değersiz biri gibi görünebiliyor, ama en değerli gibi sevilebiliyor.
Yüreklerin en çok susadığı sevgi budur. Farkında olsanız da, olmasanız da, bu tür sevgi sizin için yiyecek, içecek, giysi, ev, aile, zenginlik, başarı ya da ünden daha önemlidir.
Yaşamınızı sürdürebilmenizin nedeni “rağmen” türü sevgiyi şu anda yaşamanız ya da bir gün bu sevgiyi bulacağınıza inancınızdır. Bugün yaşadığımız toplumda herkesi doyuracak bu sevgiyi bulmak zor. Çünkü herkesin sevgiye ihtiyacı var.
“Dünyadaki en büyük kıtlık, rağmen türü sevginin yeterince olmayışıdır!” (Toyotome,1968).
Sevgi koşulsuz olmalıdır. Çocuklarımızı “Rağmen türü sevgi” ile sevmeliyiz. “Olumlu benlik bilinci için koşulsuz sevgi şarttır. Koşulsuz sevgi birey ne yaparsa yapsın onun sevgi ve saygıya layık olduğunun kabulüdür.
Çocuklarımızı sadece; çalışkan, başarılı, kusursuz, güzel, yakışıklı, çekici, iyi, uyumlu vb. özelliklerinden ötürü değil, olumsuz özellikleriyle birlikte, her şeye rağmen, olduğu gibi sevmeliyiz. Gerekli değeri vermeli ve yeterince ilgilenmeliyiz.
İşte o zaman çocuklarımız geleceğin sağlıklı, kişilikli, kendine yeterli ve güvenen başarılı ve mutlu bireyleri olacaklardır.
Sevgiyle kalın…