Çin Kaynaklarına Göre SHİH–WEİ Kabileleri Üzerine Bir Etüd Denemesi

117

Prof. Dr. Türükoğlu[1] Gök Alp, târih sahnesine çıktığı
dönemden başlamak üzere kronolojik olarak Türkleri anlatıyor. Türk târihçilerden;
*Orta Asya Kaynak ve Buluntularına Göre
İslâmiyet’ten Önce Türk Kültür Târihi
, *Toğrıl
Bey’in Adı Hakkında ve Selçukluların Gelişi ile Orta Doğu’da Silahlarda Görülen
Yenilikler
, *Türk Kültürünün Gelişme
Çağları
, *Türk Mitolojisi (Kaynaklar
ve Açıklamaları İle Destanlar)
, *Türk
Kültür Târihine Giriş
(5 cilt) *Büyük
Hun İmparatorluğu Târihi
(2 cilt), *Türk
Devlet Felsefesi
, *Türklerde Devlet
Anlayışı
gibi eserlerin yazarı Prof. Dr. Bahaeddin Ögel’in (1923-1989) başlattığı
çalışmaları devam ettiren ve yarım kalan eserlerini tamamlamayı düşünerek yola
çıkmıştır. 

Beş ayrı kitap
hâlinde tamamlanması plânlanan serinin Çin
Kaynaklarına Göre Shih–Wei Kabileleri Üzerine Bir Etüd Denemesi
isimli birinci kitap, 13,5 X 21
santim ölçülerinde, 136 sayfadır. Müellif ‘Önsöz’ünde; ilk Türkler hakkında
Profesör Dr. Bahaeddin Ögel ve yabancı ilim adamlarından Sinolog / Çin târihi
uzmanı Alman asıllı Prof. Dr. Wolfram Eberhard (1909-1989)’dan başka ilmî
incelemeler yapan bulunmadığını bu durumun millî târihimiz ve Türklüğümüz
hesabına üzücü bir durum olduğunu belirtiyor.

Giriş’ bölümünde Türükoğlu, ‘Çingiz’ olarak andığı Cengiz Han’dan
önce Moğolların küçük ve ehemmiyetsiz bir kabile olduğunu yazıyor. Cengiz Han,
aynı ırka, aynı dile ve aynı kültüre mensup olan kabilelerin hepsini Moğol adı
altında toplamıştır. Bitişik arazide ise Türk kabileleri yaşıyordu. Irk
bakımından birbirinden tamamıyla ayrı olan bu iki âlem arasında sıkı temaslar
vardır. Zaman zaman Türkler Moğol âleminin içine doğru girmişler ve bâzen de
Moğollar Altaylara doğru uzanmışlardır. Bu temas ve münâsebetler daha ziyâde
Büyük Asya Hunları çağından itibaren önem kazanmıştır. Büyük Asya Hunları
döneminde Türkler, hâkim millet sıfatı ile Moğol dünyâsının içine girdikleri
gibi devlet idâresine katılmalarının tabîi bir neticesi olarak Moğollar da
batıya, Türk âleminin içine sızmaya başlamışlardır. Bu münâsebetler sebebiyle
Türkleşen Moğollar olduğu gibi, Moğollaşan Türkler de olmuştur. Diğer
târihçilerin belirttiğine göre; Moğollar kültür açısından Türklere nazaran
hayli geride idi. Nitekim bu sebeple; Cengiz Han İmparatorluğunun devamı ve
kolları olan Altun Orda İmparatorluğu, Çağatay Hanlığı, İlhanlılar,
Celâyirliler, Kazak Hanlığı ve Nogaylar, zamanla Türk kültürünü benimsemişler
ve İslâmiyet’i kabul etmişler Moğolluk ile bağları kalmamıştır.

Aynı bölümün
devamında Çingiz’den önceki Moğolların Proto-Moğollar (Ön Moğollar) olduğu, Ön
Moğolların ekseriyetini de Shih-Wei kabilelerinden oluştuğu belirtiliyor ve
yaşadıkları bölge, giyim-kuşamları, evleri hakkında bilgiler veriliyor: Herkes
samur tutar, fok balıklarından tarak yaparlar, balık derisini elbise olarak
giyerler. Kız ve erkeklerin evlenmeleri usullere, kaidelere bağlıdır. Önce iki
âile arasında söz kesilir. Çeyiz olarak sığır ve at verirler. Kadın, çocuk
doğuruncaya kadar âilesi yanında kalır. Kocası ölen bir kadın ikinci bir
evlilik yapamaz. Kış mevsiminde at boyu kar yağar. Bu mevsimde hepsi dağlara
gidip toprak mağaralarda sığır ve diğer hayvanlarla bir arada otururlar. Her
tarafta buz vardır. Pek çok geyik avlanır.  

Sonraki
sayfalarda daha geniş şekilde, başta  Shih-Wevi’ler olmak üzere diğer kabileler ve
yaşayışları hakkında bilgiler var.  

Göktürk
Devleti’nin Kuruluşundan Çingiz’in Zuhuruna Kadar Altaylarda ve
İç Moğolistan’da Kabileler

Prof. Dr. Türükoğlu Gök Alp, 5 kitaptan oluşacak
serinin ikinci kitabında, Altaylar ve iç Moğolistan’da yaşayan kabileler
hakkında belgelere dayalı bilgiler veriyor. Birincisiyle aynı ölçülerdeki eser
143 sayfadır.

Önsöz’de;
Türklerle Moğolların sık sık birbirlerinin yaşadığı bölgenin içlerine seferler
düzenlemeleri sebebiyle ırk bakımından birbirlerinden tamamıyla ayrı olmalarına
rağmen, kültür ve dil bakımından akraba olan bu iki âlem arasındaki
münâsebetlerin tam olarak incelenmediği belirtiliyor.

Prof. Gök Alp, incelemelerine Sha-T’o’lar ile
başlıyor. Sha-T’o’lar dokuzuncu yüzyılın sonlarından onuncu yüzyıla kadar Kuzey
Çin siyâsetini büyük ölçüde etkileyen bir Türk kabilesidir. Beş Hanedan ve On
Krallık döneminde beş hanedandan üçü, Hou Tang, Hou Jin ve Hou Han’ı ve on
krallıktan biri olan Kuzey Han’ı kurdukları belirtiliyor.  Sha-T’o Türklerinin kurduğu kısa ömürlü
krallıkların yurtları Çinlerin Tang Hânedânı tarafından fethedilince kabile
eriyip kayboldu.

Kitapta yer
alan bilgilere ait belgeler titiz bir şekilde ve hayli teferruatlı bir şekilde
inceleniyor.

Müellif, Tatarları
4 bölümde inceliyor: 1-Alaşan Tatarları, 2-Orkun ve Kuzey Tatarları, 3-‘Ak Tatarlar’ olarak da anılan Yin-shan
Tatarları veya Öngütler, 4-Kara Tatarlar. Dikkat çeken ve az bilinen bir husus,
Tatarların bir bölümünün güçlü bir devlet kurduğu bilgisidir. Çin ile
anlaşmalar imzalamışlar, isyanlar düzenlemişler, Çinlileri hayli
uğraştırmışlardır.

Alaşan Tatar
Devleti 981 yılında Tsu-p’u’lar tarafından istilâ edilmiştir.

Orkun ve Kuzey
Tatarları, 907 yılında kurulan ve 1125’te yıkılan Kuzey Liao Devleti 1119
yılına kadar Orkun Tatarlarının isyanları ile meşgul olmuştu. 

Satır
aralarında, ‘Ak Tatarların, Cengiz Han
dönemindeki nesillerinin Türklükleri hakkında bir tereddüt bulunmaması gerekir

cümlesi dikkat çekmektedir. Bu cümle, Tatarların ayrı bir millet veya ırk
olduğu iddialarını hükümsüz kılmaktadır. Kara Tatarlar ise Moğollarla çok fazla
içli-dışlı olmaları sebebiyle farklı bir grup olduğu belirtiliyor. Dikkat çeken
bir cümle daha vardır. ‘1162 yılında
Moğollar, Tatarlara taarruz edecek kadar güçlenmiştir
.’ Bir başka cümleden
Timuçin idâresindeki Moğolların Tatarlar
için büyük tehlike teşkil etmeye başladıklarını
’ öğreniyoruz.

Ak Tatarlar
(yin-Shan Tatarları Sarı Nehrin teşkil ettiği büyük dirseğin kuzeyinde
yerleşmişlerdi. Bunlar, Moğollar tarafından ‘Çağan Tatar’ olarak anılmıştır.  

Kara Tatarlar
Moğollarla çok sıkı temas hâlinde olmuşlardır. Orta Asya’nın hangi kesiminde
yaşadıkları kesin olarak tespit edilememiştir. Müellifin tahminen belirlediği
yer, Kerulen veya Onon Irmağı kenarıdır. Kara Tatarların medenî seviye
itibariyle Alaşan, Orkun ve Ak Tatarlardan çok daha gerilerde olduğu tespit
edilmiştir. Bu sebeple kabile hayatından devlet hayatına geçebilmiş olmaları
ihtimali zayıftır.

1202 yılına
ait 12 numaralı belgede, Timuçin’in 4 gurup hâlindeki Tatarları ortadan
kaldırdığı kayıtlıdır. Ancak belgede imha ameliyesinin kısmî veya toptan
olduğuna dâir bilgi yoktır. Müellifin tahminine göre büyük kısmı imha
edilmiştir.

Eserde sözü
edilen Tatarlar ile günümüzde Kırım’da, Tataristan’da, Başkurdistan’da ve
kısmen Çuvaşistan’da yaşamakta olan Tatarlarla bağlantısı hakkında da bilgi
verilmemiştir.

Sınırlandırılmış
Türk Târihi

Prof. Dr. Türükoğlu Gök Alp, telif ettiği 5
kitaplık serinin üçüncüsünün adı hakkında şu bilgiyi veriyor:

Bizde yaygın bir
kanaat vardır: Türk târihi zaman, yer ve devlet sayısı yönlerinden sınırlı
değildir. Bu sınırlı yâni mazbut olmayış onun başlıca özelliğini teşkil eder.
İşte bu yaygın kanaatten dolayıdır ki, Türk’ün târihi ölümsüzlüğe doğru
uzandığı gibi onun Asya, Avrupa ve Afrika’da birçok yurdu vardır ve kurduğu
devletlerin sayısı da 104’ü bulmaktadır!

Halbuki, umûmi bir
kaide olarak denilebilir ki, devlet kurmayı başarmış her milletin târihte
yalnız bir devleti olmuştur ve bu devlet zaman, yer ve sayı bakımından
sınırlıdır yâni mazbuttur. Esâsen, bilindiği üzere, devletin en büyük vasfı
devamlılıktır.

Bizim bu umûmi kaide
dışına çıkışımız târihimizin özelliğinden değil devletin mâhiyeti ve vasfı
üzerinde ya hiç veya gerektiği şekilde durmamamızdan ileri gelmektedir.
Bilindiği üzere, en büyük siyâsî teşkilât olan devlet sosyolojik, hukûki ve
târihî bir varlıktır. Bizde, şimdiye kadar, devletin bu sosyolojik ve târihi
varlığı üzerinde kısmen durulmuş ve fakat onun hukûki varlığı üzerinde hiç
durulmamıştır. İşte devlet hukûki yönden ele alınmadığı yani devletin târifi
yapılmadığı içindir ki târihte şu veya bu yerde görülen her Türk iktidarına
devlet gözü ile bakılmış ve böylece devletlerimizin sayısı 104’e kadar
çıkarılmıştır! Halbuki devletin hukûki mâhiyeti göz önünde bulundurulacak
olursa Türk’ün de umûmi kaideye uyarak târihinin akışı içinde bir tek devlet
kurduğu, ancak İran’ın tam olarak Türkleştirilememiş olması dolayısıyla bu tek
devletin iki devlet görüntüsü aldığı tespit olunacaktır. Gerçi, Çingizoğulları
ve Aksak Temir zamanında devletimiz, hukuk yönünden tek devlet olmuşsa da
aradaki İran engeli sebebiyle bu durum geçici bir zaman devam etmiş, süreklilik
kazanamamıştır. Bunun dışında kalan Türk iktidarlar ise içinde bulundukları
târihlerin malıdır.

Müellif; ‘Devletin Mâhiyeti ve Özelliği’, ‘Devletin Unsurları’: A-Ahali, B-Ülke, C-İktidar’
Kavramları hakkında bilgi verdikten sonra, târih sahnesine çıkmış Türk
devletlerini; Tumanoğulları, Hsien-pi’ler, Aparlar (umûmi kabul görmüş ismi ile
Avarlar), Ötüken Kökbörüoğulları, Basmıl Kağanlığı, Uygur Kağanlığı, Kırgız
Kağanlığı, Kara-Ordu Kökbörüler (Karahanlılar), Yeh-lü Ta-shih Oğulları
(Kara-Kitaylar), Karalılar (Keraitler), Sekizoğuzlar (Naymanlar),
Anuşteginoğulları (4. Harzemşahlar) ve Çingizoğulları şeklindeki
isimlendirmelerle tasnif ediyor  sülâlelerin her biri hakkında tatmin edici
bilgiler veriyıor. Hemen akabinde devletin unsurları meyânında İstiklal
kavramını yorumluyor. Görüldüğü gibi hepsi Türk, Moğol veya Türk-Moğol karışımı
hânedânlardır. Osmanlı, Orta Asya’da olmadığı için haklı olarak 13 hânedâna dâhil
edilmemiştir. 

‘İstiklâl’
başlığı altında, Türklerle Moğolların aynı ırktan olup olmadıkları, Çingiz’in
de Türk olup olmadığı meselesi, çok geniş bir şekilde ele alınıyor. (s:
413-428)

Netice:
Moğollar Türk ırkından değildir. Ancak Türk kültürünü benimsemişlerdir. O
kadar. Irkî özelliklerini korudular. Davranışları, insan sevgisi, adâlet
anlayışı, düşünce sistemleri Türklerden farklıdır. Dil ve kültür birliği
yoktur. (Belirtilmemiş olmakla birlikte, inanç birliği de yoktur.)

Çingiz de Türk
değildir. Onun Moğolca  ve Türkçe
bildiğini iddia edenlere karşı Türükoğlu Gök Alp, aksi görüşte olduğunu, yalnız
Moğolca bildiğini, Türkçe biliyorsa da, Türklere hükmedebilmek için öğrenmek
mecburiyetinde kaldığını, bunun siyâsî bir davranış olduğunu deliller ileri
sürerek ortaya koyuyor (s: 434-440)

Sayın Gök Alp,
Aksak Temur Bek’in de Türklüğü ve Moğolluğu hakkında bu gün bile tam bir görüş
birliği olmadığını ispat etmeye çalışıyor. (s: 447-450) Doğu Türkistan ve Altın
Orda Hanlığı’nın hükümdârı Toktamış Han hakkında yazdıkları ise genel kabul
görmüş bilgilerle mutabıktır.

Eserin son
sayfalarında 10 adet harita bulunuyor.

Kaynaklara
Göre Orta Asya’nın Önemli Ticârî Ve Askerî Yolları

Prof. Dr.
Türükoğlu Gökalp 5 ciltlik eserinin 4. Kitabının ‘Önsöz’ünde; ‘Orta Asya’da kurulmuş bulunan sülâleler,
komşuları ile çok geniş ticârî ve askerî faaliyetlerde bulunmuşlardır. Bu faaliyetlerde
özellik gösteren yön, Çin’den başlayıp Akdeniz kıyılarında son bulan kervan
yollarının, Orta Asya’dan geçen kısmının ele geçirmeye veya bu yolları kendi
denetimi altında bulundurma hususunda Orta Asya’da hâkimiyet kuran sülâleler
ile Çin ve Tibetliler arasında uzun zaman çetin çatışmalar olmasıdır
.’
Diyor.

Güçlü devlet
olabilmek için günümüzde de ticârî ve askerî faaliyetler için yollar birinci
derecede öneme sâhip milletlerarası unsurlardır. Osmanlı Cihan Devleti de bu
hususa çok önem vermekte idi. Osmanlı Devleti gerek karada gerekse denizde
ticârî yolları kendi hâkimiyeti altına almak için savaşmış, başarılı olmuş ve
622 yıllık ömrü içinde, 300 yıl boyunca dünyanın en güçlü devleti olmuştur.

Eserin ‘Giriş’
başlıklı bölümünde ‘Yol’ kavramı
üzerinde duruluyor. Yolun büyük önemi bütün teferruatı ile okuyucuya sunuluyor.
İkinci bölümün konusu; Çin’den batı Türk iline giden yollardır. Bilgiler,
haritalar desteğinde sunuluyor. Bu yollarda; 632, 640, 642, 651, 655, 660, 669
yıllarında yaşanan olaylarla başlayan detay bilgiler, 983 yılına kadar
haritalar üzerinde yapılan açıklamalarla devam ediyor. Batı Türkilindeki yollar
üzerinde bulunan konaklama yerleri arasındaki mesâfeler, fersat birimiyle
tespit ediliyor.

3. bölümde
Orta Asya’nın kuzey kısmı yolları yer alıyor. Bu yollarda yaşanan önemli
olaylar, yıllar itibariyle 28 adet harita okuyucuya rehberlik ediyor. 4.
bölümde ‘Orta Asya’ın orta ve Batı
kısmını, Kuzey kısmına bağlayan yollar
’ başlığı altındadır ve 187-192
sayfalar arasında yer alıyor.

Özetlemek
gerekirse Türükooğlu Gök Alp 1972 yılında kaleme aldığı bu eserinde; Türk
Kağanlığı’nın kurulduğu 552 yılından Samanoğulları’nın ortadan kaldırıldığı 999
yılına kadar olan dört buçuk asırlık zaman dilimini inceliyor. Bu zaman
zarfında Orta Asya’nın önemli ticârî ve askerî yolları hakkında okuyucuyu
bilgilendiriyor. Kitapta yer alan bilgiler, târihçiler kadar günümüz devlet
adamlarını da ilgilendirmektedir.

13,5 X 21
santim ölçülerinde 216 sayfalık eser, yazara ait diğer eserleri gibi vefatından
21 yıl sonra ilk defa 2022 yılında yayınlandı.

Prof. Dr.
Türükoğlu Gök Alp’in, 5 kitaptan oluşan serinin sonuncusunda 1972-1983 yılları
arasında kaleme aldığı makalelerden seçtiği 17’si yer alıyor. Her birinde ilgi
çekici bilgiler bulunan makalelerin başlıkları: *Bilge Tonyukuk’un Deniz
Seferi. *Türk Kıyımı. *Kürşad Olayı. *Türk Târihi Yeni Baştan Yazılmalıdır.
*Türk Târihinin Meseleleri. *Türk Târihine Bir Bütün Olarak Bakılmalı. *Türk
Kültürü Dergisi Makaleleri. (9 makale) *Çincede ‘Tucüeh’ Kelimesi Türkçede ‘Türk’
değil. ‘Türük’ Demektir.

 

 

Prof. Dr. TÜRÜKOĞLU GÖK ALP:

27 Temmuz 1922 târihinde
Denizli’nin Acıpayam ilçesinde dünyâya geldi. Doğduğu yerde ilk ve ortaokulu
parlak derecelerle tamamladı. 1940-1941 ders yılında Denizli Lisesi’ni 120
üzerinden 118 puan alarak birincilikle bitirdi. 1941 yılında Siyasal Bilgiler
Okulu’nun (daha sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi) yazılı
imtihanını kazanıp bu okula girdi. Yatılı olarak okuduğu bu okuldan 1945
yılında mezuniyetinin ardından Mâliye Bakanlığı’nda çalışmaya başladı.
Bakanlıktaki 17 yıllık görevinin ardından 1 Mart 1962 günü Ankara Üniversitesi,
Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde uzman kadrosuna tâyin edildi. Kısa süren bu
memuriyetinin ardından Yurtlar ve Krediler Kurumu’nda 2 yıl, Sanayi Bakanlığı’nda
bir yıldan az ve Millî İstihbarat Teşkilatı’nda 2 yıl görev yaptı.

Türükoğlu Gök Alp, 27
Mayıs 1960 darbesinden sonra memurların üniversitede okumalarına yasak getiren
4007 sayılı kanun yürürlükten kaldırılınca derhal Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin
târih bölümüne kaydoldu. Eğitiminin ikinci yılında lisans öğrenciliğini bırakıp
doğrudan doktora öğrencisi oldu. 16 Haziran 1966’da 44 yaşında Orta Asya Târihi
alanında pekiyi derece ile doktor unvanı aldı. Doktora danışmanı Prof. Dr.
Bahaeddin Ögel idi. 4 Aralık 1967’de Atatürk Üniversitesi, Tarih Bölümü’ne Türk
Târihi alanında Öğretim Görevlisi Doktor olarak göreve başladı. Aynı
üniversitede 1969’da Doçent ve 1978’de Profesör kadrosuna tâyin edildi. 1979
yılının sonlarında üniversitedeki görevinden ayrıldı. ‘Cevdet Gökalp’ olan adını mahkeme kararıyla ‘Türükoğlu Gök Alp’ olarak değiştirdi.

29 Mayıs 2001 günü
Ankara’da vefat etti. Üretken bir târihçi olan ve hayli ilerlemiş yaşında Çince
öğrenen Prof. Gök Alp ayrıca Fransızca, İngilizce ve orta seviyede Almanca
bilirdi.

Prof. Dr. Gök Alp’in, ‘Kaynaklara Göre Orta Asya’nın Ticârî ve
Askerî Yolları
’ (1973), ‘Başımıza
Gelenler
’ (2001) isimli kitapları yayınlanmıştır.

İlk sayısı Ocak
1991’de ve son sayısı 1993’de basılan ve 8 sayı yayınlanan ‘Türük Budun’ dergisini çıkardı. Türk
Kültürü, Millî Kültür, Töre, Türkistan gibi dergilerde Türk târihi üzerine çok
sayıda makale yazdı.

 

 

BİLGEOĞUZ
YAYINLARI:

Alemdar Mahallesi Molla Fenarî Sokağı Nu: 35/B Cağaloğlu,
İstanbul. Tel: 0.212-527 33 65 Belgegeçer: 0.212-527 33 64 Whatsapp hattı: 0.553-129
86 86 E-posta:
bilgekitap@gmail.com   WEB: www.bilgeoguz.com 

 



[1]Günümüzde
Türk’ olarak yazılıp okunan kelime
ilk defa Ön Asya çivi yazılı metinlerinde ‘Turukki’ şeklinde tespit
edilmiştir.  Kelime Orkun Kitâbelerinde ‘Türük’ olarak görülmektedir. Kitâbelerde
kelime;  iki temel mânâda kullanılmıştır.
Türk; güçlü, kudretli anlamına gelirken türük kelimesi kalabalık ve millet mânâsında
kullanılmıştır.  Macarlar ise Türkleri ‘Török’ kelimesiyle ifâde etmişlerdir. 

Önceki İçerik9 Eylül kutlu olsun- kutlayacağız!
Sonraki İçerikRusça Kaynaklara Göre Turan Coğrafyasında (Kuzey) Kafkasya – (1)
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.