Okuyucularım farkındadır, günlük siyasete dair pek yazmam. Niçin? Baş sebebi görece çok anlamamam. Daha doğrusu, biraz anlıyorum da benden çok daha iyi anlayan arkadaşlarımın arasındayım. Onun için görece…
Bir başka sebebi, günlük siyasete dair yazıların tam da öyle, yani günlük olması. Günün meselesine dair yazarsanız, gün dönünce o mesele artık güncel değildir. Onun için günün meselelerine toptan bakıp acaba bunlardan bir kalıcı sonuç çıkarabilir miyim diye bakıyorum. Benim geldiğim memlekette, yani doğa bilimlerinde invaryantlar, yani değişmezler aranır. Siyasetin invaryantlarını bulmaya çalışıyorum. Galiba bir tane buldum. Ne olduğunu söylemeyeyim. Yazının sonunda okuyucunun ferasetine bırakayım o değişmezi.
Üç yıl önce – üç yıl sonra
Bakınız, 18 Eylül 2022’de, Altılı Masa Kimi Aday Göstermeli başlıklı bir yazı yazmıştım. Özetle şunu söylüyordum: “Anketlerin hata payını hesaplayabilirsiniz. İstatistik bilimi, kazanma şansları 50-50 olan iki adayın hangisinin kazanacağını %1’in altında hatayla öngörebilmeniz için rastgele 9604 kişiye sormanız gerektiğini gösteriyor. Sorun ve sonuca göre aday gösterin. Her şeye hile karıştırmaktaki maharetimizden endişelenirseniz, bütün masacıların üstünde anlaşacağı bir şirkete verin işi. Hatta yabancı bir şirketten bile isteyebilirsiniz.” Hiç birini yapmadılar. Sayın Meral Akşener, bir süre sonra aynı teklifi tekrarladı… Yapılmadı ve seçim kaybedildi. Anladık ki bütün altılı masa hareketi temelde Sayın Kılıçdaroğlu’nun adaylığı içinmiş. Seçimi kazanmak için değil. Sonuç şunu gösterdi: Kılıçdaroğlu’nun adaylığını temin etmekle seçimi kazanmak aynı hedefler değildir. Acaba helalleşecekler mi?
Şimdi de bu eski hataya çok benzer bir rota izleniyor. Yine anlıyoruz ki seçimi kazanmak için değil, Sayın İmamoğlu’nun adaylığını temin etmek için gayret gösteriliyor ve bu ikisi yine ayrı hedefler.
Aslolan ihtiraslarımız
Bu defa anket zahmetine katlanmalarına da gerek yok. Belki bir düzine anket yapıldı ve hep aynı sonuç alındı. Sayın Mansur Yavaş, açık ara önde. Doğrudur, yanlıştır ama halkın tercihi böyle. CHP seçmeninde de tercihi aynı. Anketlerde, seçmen tercihinin kırılımlarını da yapıyor: CHP seçmeni hangi adayı istiyor, diğer parti seçmenleri hangi adayı istiyor diye… Sonuç yine aynı çıkıyor. Ama biz allem eder, kallem eder direniriz ve o tercihi değil kendi tercihimizi aday yaparız. Sonra kaybedersek de canımız sağ olsun. İhtirasımız yolunda kaybederiz ya.
Mesele doğruyu bulmak değil de siyasî münakaşayı kazanmak ise yanlışa da kulp bulunur. “Erken seçime erken aday gerektir.” O halde bir milyon üye kaydedip sonra elcağızınızla kaydettiğiniz üyelere “Kimi tercih edersiniz?” diye sormak yerine hemen, hem de bugün, hem de bu saat, anketleri açıp bakın. Kimi gösteriyorsa onu aday ilan edin. Bundan hızlısı yok.
Bir başka kulp: Bakın altılı masada adayı geç ilan ettik, o yüzden kaybettik. O sebeple o sonucun hiç mi hiç ilgisi yok. Altılı masanın adayını geç ilan etmesinin sebebi, diğer partilerle gizli mutabakatlar, ödünç milletvekillikleri pazarlıkları ve bunların masanın ikinci büyük partisi İYİ Parti’den gizlenmesiydi. Sanki iç siyasetin Sykes-Picot anlaşmasıydı. Ne kadar geç olursa o kadar iyiydi; ne kadar emri vaki olursa o kadar iyiydi… Ve nihayet cesaret edilip Kılıçdaroğlu’nun adaylığı ilan edilince kıyamet koptu. Geç ilandan değil, gizli kulislerden kaybedildi. Geç ilandan değil, yanlış adaydan kaybedildi.
Arzulanan sonuçlara yanlış sebepler
İşte siyaset tartışmalarının bir başka sıkıntılı tarafı. Sebep-sonuç çözümlemeleri, sebep- sonuç düşünceleri sağduyuya göre değil, çıkmasını istediğimiz sonuca göre yapılıyor. “Biz İmamoğlu’nun aday olmasını arzu ediyoruz. Bunu sağlamak için nasıl bir aday belirleme usulü uygulamalıyız?” Açıktır ki akıl yürütme de soru da yanlış: Biz seçimi kazanmayı arzu ediyoruz. Bunu sağlamak için nasıl bir aday belirleme usulü uygulamalıyız?” diye sorulmalıydı.
Başka kulplar da bulunur: Mesela İmamoğlu’nun çok sevdiği “Kürt seçmen”! Hani devlet vaat ettiği. İşte o “Kürt seçmen” Yavaş’a oy vermezmiş. Bu ifadelerin temeli reddedilir de en basit cevap şudur: Anketler bütün Türkiye’nin örneklemesidir. Sonuç neyse odur. Anketler o seçmene de öbür seçmene de öteki seçmene de yapılıyor. Gerçek şu ki siz beğenmediğiniz için sonuca karşı çıkıyorsunuz.
Mesele adayın erken mi geç mi belirleneceği değildir. Mesele seçmenin tercihinin mi sizin tercihinizin mi aday yapılacağıdır.
Anladınız mı niçin siyasete dair yazmayı sevmediğimi? Bundan siyasete dair bir genelleme çıkar mı? Bence apaçık ortada. Hadi ipucu vereyim: Siyasetçi bunlardan hangisini savunur dersiniz? Gerçeği mi arzu ettiğini mi?
Bir de bulmaca: Tarafsız ve bağımsız yargımız bu şartlarda İmamoğlu’nu mahkûm etme yoluna gider mi?