Cennetin Cenneti (1)

60

Önce bir nebze cennet anlatılacak. Sonra cennetten daha güzel olan cennet; yâni cennetin cenneti nazara verilecek.

O cennet ki sevgili okur! Orada hûriler var. O hûriler ki kadınlık hâllerinden, huysuzluk ve ahlâksızlıktan uzak.

O cennet ki içinde selsebil denen çeşmeler / ırmaklar var. O selsebiller ki suyu tatlı mı tatlı. Suyu lâtif mi lâtif; yani hoş, lezîz ve çok lezzetli.

O cennet ki bütün cismanî / cisimle ilgili ve maddî lezzetlerin tamamı ve her çeşidi onda var.

O saâdet yeri olan cennet ki, şu kâinatın sel gibi gelip geçen mevcudatının en büyük havuzu ve biriktiği yer.

O saâdet yeri olan cennet ki, bu kâinat tezgâhının işlediği mahsulâtın, mahsullerin hâsılat ve ürünlerin en büyük bir teşhirgâhı, fuar ve sergisi.

O saâdet yeri olan cennet ki, şu dünya tarlasının ebedî bir mahzeni ve deposu.

O saâdet yeri olan cennet ki, ebedî, sonsuz ve sürekli kalınacak bir âlem. Âhiret denen öteki dünya.

İşte böylesi bir cennette; elbette yemek ve içmek var. İşte böylesi bir cennette; şüphesiz şahıs ve kişiler sonsuza dek orada kalıcı olacaklar.

İşte böylesi bir cennette; kuşkusuz karı-kocalık münasebeti, yâni cinsel ilişki ve yaşantı mevcut.

İşte bütün bunlar, cennetin en büyük lezzetleri sırasına geçmiş.

Madem bu elem yeri olan dünyada; bu kadar şaşırtıcı ve ayrı ayrı lezzetler var. Yemek-içmek ve evlenmek gibi.

Elbette lezzet, saâdet ve mutluluk yeri olan cennette; o lezzetler, çok daha yüce bir sûret ve şekil alacak. Dünyada görevini yapmış olmasından dolayı, dünya lezzetine ilâveten ahiretteki ücreti de lezzet olarak ona eklenecek.

Dünyadaki ihtiyacı dahi, âhirete ait bir hoş iştiha sûretinde, o zevkine ilâve edilecek ve lezzeti cennete lâyık bir hâl alacak. Cennet onun için ebediyete münasip, uygun, en kapsamlı, hayatlı, canlı bir lezzet mâdeni ve kaynağı olacak.

O cennet ki şu dünya yerinde cansız, şuursuz ve hayatsız maddeler; orada şuurlu hayattar ve canlıdır.

Buradaki insanlar gibi orada da ağaçlar, buradaki hayvanlar gibi oradaki taşlar; emri anlar ve yaparlar.

O cennette elbette yemek -içmek, evlenmek dahi; dünyadaki cismanî hakikatlerini muhafaza edip koruyacak. Fakat o lezzetler, cennetin dünya üstündeki derecesi nisbetinde, dünya derecelerinden son derece yüksek bir sûret ve şekil almaları îcap edecek.

Elbette saadet yeri olan ve sonsuza dek devam edecek olan cennetler; birbirinden ayrı ayrı da olsa, beraber bulunmalarına bir engel yok. Çünkü cennetin sekiz tabakası birbirinden yüksek oldukları halde, her cennet tabakasının damı Arş-ı Âzam’dır.

Nasıl ki mahrûtî yani huni şeklinde olan bir dağın etrafında, birbiri içinde, birbirinden yüksek, kaidesinden zirvesine, temelinden tepesine kadar surlu daireler bulunsa; o daireler birbirinin üstündedir, fakat birbirinin güneşi görmelerine mâni olmaz. Birbirinden geçebilir, birbirine bakar. Öyle de, cennetler de buna yakın bir tarz üzeredir.

O cennet ki güzel, hayattar, canlı, revnaktar yâni süslü parlak ve tamamen kabuksuz öz ve kabuksuz içtir.

O cennet; göz gibi bütün insan duygularının ve lâtifelerinin yararlanacağı bir saadet yeridir.

O cennette lâtif, hoş bir cins olan hûrilerden / cennet kadınlarından ve hûriler gibi ve hattâ onlardan daha güzel, dünyadan gelme, cennetteki dünya kadınları vardır.

İnsan ne kadar güzeli ve güzelliği sever. İnsan ne kadar zevkine müptelâdır. Süse meftun ve düşkündür. Güzele karşı arzu dolu duygu, hasse, kuvve ve lâtifeleri varsa; işte cennetteki cennet kadınları, cennet güzelleri olan hûriler; bu duyguların tümünü memnun edip doyuracak, her birisini ayrı ayrı okşayıp mesut edecek, maddî ve mânevî her çeşit süs ve güzelliğe sahiptirler.

 

 

Önceki İçerikMalazgirt’ten Dumlupınar’a Türk’ün Ağustos Zaferleri
Sonraki İçerikCennetin Cenneti (2)
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.