Cennet ve Cennetliklerin Özellikleri (1)

80

Cennet, dünya hayatında yaratılış gayesine uygun davranan, iman edip salih ameller işleyen kulları için Yüce Allah’ın ahiret hayatında hazırlamış olduğu ebedî huzur ve mutluluk yurdudur.

Sözlükte “bitki ve ağaçlarla örtülü yer ve bahçe” anlamına gelen cennetin, dinî anlamı ise; iman edip salih amel işleyenlere, ahirette vaad edilen nimet ve mükafât yurdu demektir. Kur’an-ı Kerim’de cennet için çeşitli isimler kullanılmıştır: adn cenneti, firdevs cenneti, naim cenneti, dâru’l-huld (ebedilik yurdu), dâru’s-selâm (esenlik yurdu), dâru’l-mukame (ebedî durulacak yer) ve makâm-ı emîn (güvenilir makam).[DİB. Dini Kavramlar Sözlüğü, sh. 96] Cennet kelimesinin çoğulu “cinân” veya “cennât”tır. Kur’an’da “cennât” kelimesi çok sık kullanılmıştır.

Allahu Teâlâ, yeryüzündeki bütün nimetleri dünyaya imtihan için gönderdiği insanın hizmetine vermiştir. Rahman sıfatının tecellisi olarak dünyada, inanan-inanmayan, iyi-kötü ayırımı yapmadan bütün kullarını nimetlerinden yararlandırmaktadır. Ancak Rahîm sıfatının gereği olarak ahiret hayatında sadece mü’min kullarına merhametiyle muamele edecek ve onları cennet nimetiyle mükâfatlandıracaktır. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır: “İman edip salih amel işleyenleri de ebedî olarak kalacakları, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Allah, gerçek bir vaadde bulunmuştur. Kimdir sözü Allah’tan daha doğru olan?”(Nisâ, 4/122)

Peygamber Efendimiz (s.a.s.) de bir hadis-i şeriflerinde mü’minlerin cennetteki durumlarını haber vermiştir: “Cennetlikler cennete girince bir münadi (çağırıcı) şöyle seslenir: ‘Siz cennette ebedi yaşayacak ve hiç ölmeyeceksiniz. Hiç hastalanmayacak ve daima hep sağlıklı olacak;  hiç ihtiyarlamayacak, ebedi genç kalacaksınız; sonsuz nimetlere kavuşacak ve hiçbir üzüntü ve keder görmeyeceksiniz’ diye seslenir.”(Müslim, Cennet, 8)

Kur’an-ı Kerim’de cennet ve cennet nimetlerinden bahseden pek çok ayet-i kerime bulunmaktadır. Onlardan bazıları şöyledir: “İşte onlar için içlerinden ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. Orada tahtlar üzerine kurularak altın bileziklerle süslenecekler, ince ve kalın ipekten yeşil giysiler giyeceklerdir. O ne güzel karşılıktır! Cennet de ne güzel bir yaslanacak yerdir!”(Kehf, 18/31)

“Onlar, Naîm cennetlerindedirler. Onları çoğu öncekilerden, azı da sonrakilerdendir. Onlar, karşılıklı yaslanmış vaziyette mücevheratla işlenmiş tahtlar üzerindedirler. Çevrelerinde (hizmet için) dolaşan ölümsüz gençler; içmekle başlarının dönmeyeceği ve sarhoş olmayacakları, cennet pınarından doldurulmuş, sürahileri, ibrikleri ve kadehleri,beğendikleri meyveleri ve arzu ettikleri kuş etlerini dolaştırırlar. Onlar için saklı inciler gibi, iri gözlü huriler de vardır. (Bütün bunlar) işledikleri amellere karşılık bir mükâfat olarak (verilir). Orada ne boş bir söz, ne de günaha sokan bir şey işitirler. Sadece “selâm!”, “selâm!” sözünü işitirler. Ahiret mutluluğuna erenler, ne mutlu kimselerdir! (Onlar), dikensiz sidir ağaçları ve meyveleri küme küme dizili muz ağaçları altında, yayılmış sürekli bir gölgede, çağlayan bir su başında, tükenmeyen ve yasaklanmayan çok çeşitli meyveler içinde ve yüksek döşekler üzerindedirler.”(Vâkı’a, 56/12-34)

“Allah’a karşı gelmekten sakınanlara söz verilen cennetin durumu şöyledir: Orada bozulmayan su ırmakları, tadı değişmeyen süt ırmakları, içenlere zevk veren meşrubat ırmakları ve süzme bal ırmakları vardır. Orada onlar için meyvelerin her çeşidi vardır. Rablerinden de bağışlama vardır. Bu cennetliklerin durumu, ateşte temelli kalacak olan ve bağırsaklarını parça parça edecek kaynar su içirilen kimselerin durumu gibi olur mu?”(Muhammed, 47/15)

Kur’an-ı Kerim’de ve hadis-i şeriflerde cennet, insanların bildikleri kelimelerle, tanıdıkları özelliklerle anlatılıyor, ama cennette bulunanlar hiç bir şekilde dünyadakiler gibi değildir. Bundan dolayıdır ki, ne cennet ve cennet nimetlerinin dünya ölçülerine göre tarif edilmesi mümkün değildir. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmaktadır: “Allah (c.c.) şöyle dedi: ‘Ben, salih kullarım için cennette hiç bir gözün görmediği, hiç bir kulağın işitmediği ve hiç bir insanın hatırına gelmeyen nimetler hazırladım.’ Sonra da Secde suresi 17. ayeti hatırlattı: “Hiç kimse, yapmakta olduklarına karşılık olarak, onlar için saklanan göz aydınlıklarını bilemez.” (Tirmizî, Tefsir, 33)

 

(Haftaya devam edecek)