Dünya dili olan Türkçe konusunda yapılan yanlışlar çok dikkat çekici oldu. Bilhassa TV ekranlarındaki alt yazılarda bu yanlışlar çoğaldı. Herkes hata yapabilir ama; bunu asgari seviyeye indirmek, dikkat etmek Türkçeye saygının bir göstergesidir. Geçenlerde terakki ile telakki kelimelerinin karıştırıldığını bile gördük.
Fatih Sofular caddesinde Cuma dolaysıyla bir camiye gitmiştim. Namaz öncesi vaiz kendi aklınca birleştirici ve sözde bütünleştirici mesajlar vermeye çalışıyordu. Din adamlarımızın dikkat çeken bir eksikliği, İslami bilgi ve bilim dalları dışında yeterli donanıma sahip olmamalarıdır. Sosyoloji ve felsefe bu eksikliklerin başında yer almaktadır. Din sosyolojisi de gerekli ölçüde verilememektedir. Vaiz, sık sık ümmet vurgusu yaparak, ümmete ait günlerin tespit edilmesini istedi. Maalesef Ramazan Bayramına giriş tarihinde bile İslâm âleminde bir ittifak yoktur. Bu gibi örneklerde bazı üslûp farklarına rağmen, birlik ve bütünlük sağlanabilmelidir. Efendim, Çerkez, Türk, Arap vb. isimlerden kaçınılmalıymış. Aslında birçok kişi ve çevre İslâm Ümmetine aidiyet ve Türk Milletine mensubiyeti birbirine rakip gibi görür. Milletlerden oluşmayan bir ümmet ütopyadır ve sosyolojik anlamda sınırsız, vatansız, devletsiz, milli kimliksiz bir kalabalıktır. Bu kalabalığın ipini de dün İngilizler; bugün ise Amerikalılar çekmektedir. İslâm evrensel bir dindir. Farklı milli kimlikleri ve milliyetleri içinde barındırır. Milletleşemeyen ve millet sıfatı taşımayan İslami topluluklar da milli devletler içinde birer parçadır. Üstünlük takvadadır. Bir Alman’ı İslam ile müşerref olmaya davet ederken ona milliyetini terk et diyemeyiz. Mahalli ve etnik değil; milliyet farklılıkları üzerinde birlik aramak gerekir. Üstünlük takvadadır. Yanlış bazı açıklamalardan sonra vatan fikrinde birleşmek ve vatanımız için hayırlı temennilerde bulunmak da aslında vaizin çizgisiyle tersti.
***
7 Haziran 2015 Genel Seçimleri yaklaştı. Türkiye’nin getirildiği kargaşa ortamını, zihinlerdeki bulanıklığı, sosyal yapıdaki tahribatı ve ekonomideki riskleri gidermek çok güç hale geldi. Türkiye’de sadece Türk Milleti yoktur; başka milletler de vardır dayatmasında bulunan, milli kimliksiz bir anayasa peşinde koşan, demokratik rejimi tek adam egemenliğine dönük başkanlık sistemiyle değiştirme peşindeki bir siyasi kadronun hatalarını gidermek gerçekten zordur. Vatandaş anketlerde %65 – 70 oranında başkanlık sistemine karşıdır. Her ne kadar bu Türk tipi diye takdim edilse de…
Sayın Başbakan “silah ve demokrasi bir arada olmaz” diyor. Doğru bir söz. İyi de dün neden silah bırakmamış, ayrı bağımsızlık peşindeki bir terör örgütü ile masalarda oturuldu ve pazarlıklar yapıldı? Oslo ve Dolmabahçe’de hangi mutabakatlar sağlandı? Demek ki iktidarı sadece paralel yapı değil; terör örgütü de aldatmış. Yeni Türkiye adı altında ülkeyi çok ortaklı, milli kimliksiz, federal bir yapıya ve kaosa sürükleyecek etnik pazarlamaya dur diyecek bir siyasi iradeye ihtiyaç vardır. Ülkede Türk Milletine mensubiyet duygusu zayıflatılmıştır. Bunun geliştirilmesine ihtiyaç vardır. Etnik aidiyet, topluma kısmen kapalı cemaatleşme ve aşırı hemşerilik anlayışı öne çıkmaktadır.
Türkiye’nin öncelikli iki sorunu vardır: 1. Üretken ve verimli olamayan, istihdam yaratamayan bir ekonomi, gelir dağılımındaki bozukluk 2. Demokratik parlamenter sistemin, ülke ve millet bütünlüğünün tehlikede olması. Türkiye’nin büyük bir onarım politikasına ihtiyacı vardır. Bu onarımda hukuk devletinin korunması, yolsuzluk ve yoksullukla mücadele önemli birer kilometre taşıdır. Fiili işsizliğin %18,8‘e çıktığı, mutfaktaki enflasyonun %14,7 olduğu ve araştırmalarda halkın %44‘ünün “ihtiyaçlarımı karşılayamıyorum” cevabı unutulmamalıdır.