Türkiye dünyadaki Cami sayısının en yüksek olduğu ülke, 90 bin camimiz var.
1 milyon 150 bin kursiyeri olan 16 bin Kur’an Kursumuz,
1,5 milyon öğrencisi olan 3500 adet İmam Hatip okulumuz,
100 İlahiyat Fakültemiz var.
Birlik Vakfı, Ensar Vakfı, Hizmet Vakfı, Hayrat Vakfı gibi bir sürü vakıf üzerinden, normal okullarda da dini eğitim veriliyor.
Diyanet İşleri Başkanlığının İmam-Hatip unvanında 71 bin 362 personeli, müezzin olarak 11 bin 908, Kur’an kursu öğreticisi olarak 19 bin 721 olmak üzere toplamda 141.233 personeli bulunuyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı’na, 2017 bütçesinde 6 milyar 867 milyon lira ödenek ayrıldı. Camilerde toplanan yardım paraları bu rakamların dışında.
Diyanet’in 2017-2021 Stratejik Planı’na göre, bu beş yıllık dönemde 40 milyar TL harcama yapacak. Bu harcamaların yüzde 95’i personel maaşları için.
Kısaca devletimiz ve milletimiz dini eğitime ve ibadethanelere olağanüstü önem veriyor, ciddi harcamalar yapıyor.
***
Bütün bunlara rağmen şu sorulara gönül rahatlığıyla “evet” diyemiyoruz:
Camilerde hocaların vaaz, hutbe ve sohbetlerini dinleyen Müslümanlar doğru bilgi ile bilgilendiriliyor mu?
Din görevlilerimizin halkımıza verdiği mesajlar, İslam’ın özü ile yani Kur’an’ın mesajları ile örtüşüyor mu?
Müslümanlar Camilerde huzur bulabiliyor mu?
Din eğitimi veren okullar ve kurslarda dinimizi doğru anlayan ve iyi anlatabilen hocalar yetiştirilebiliyor mu?
Biliyorum, din alanında da gerçek İslam’ı büyük bir vukufla ve fedakârlıkla anlatan az sayıda bilim adamı ve din görevlimiz var. Bunlar iyi ki varlar.
Bu istisnalar haricinde bunca cami, Kur’an Kursu, dini okullarda İslam’ı öğretmeyen, insanları dinden soğutan bir yapının olduğunu biliyoruz da, bunun nasıl oluşturulduğunu bilemiyoruz.
Bu olumsuz tablonun sebeplerini bulmak ve çözüm üretmek en hayati meselelerimizden biri olmalıdır.
*********************************
Kaliteli Din Adamı İhtiyacı
Diyanet’in kendi hazırladığı 2017-2021 Stratejik Planı‘nda, “İlahiyat ve imam hatip lisesi mezunu sayısının kontrolsüz ve plansız arttığı” tespitine yer veriliyor. Ayrıca “bu mezunların nitelik sorununun bulunduğu“ da ifade ediliyor.
Planda, “kurumun üzerindeki siyasi etki, İslamofobi ve olumsuz İslam algısının yaygınlaştırılması, dernek ve vakıfların kontrolsüz şekilde cami ve Kur’an kursu inşa etmesi” de tehdit olarak kabul ediliyor.
*********************************
Keşke dinimiz hep böyle anlatılsa…
“Keşke Camilerimizde, okullarımızda, Kur’an kurslarımızda dinimiz hep böyle anlatılsa” diye düşündürten bir yazı okudum.
Dinimizi sevdiren ve böyle güzel anlatan bir yazı okuyunca sizlerle paylaşmadan edemedim. Facebook’tan arkadaşım olan bir İlahiyatçının (Selçuk Tapkı) paylaşımı ile haberdar oldum. Yazarı İbrahim Dane‘ye tebrik ve teşekkürlerimi sunuyorum.
Bakalım, “İslam ve ibadet” kavramlarının bu kadar güzel anlatıldığına hiç şahit oldunuz mu?
***
Günümüzde ibadet kavramı kadar anlamı daraltılmış, içeriği boşaltılmış çok az kavram vardır.
Hâlbuki içeriği bu kadar zengin, kapsamı bu kadar geniş çok nadir bir kavram olan İBADET; Allah’ın sevdiği, gizli ve açık söz ve davranışların tümünü içine alır.
Genellikle ibadet denilince, namaz, oruç, zekât, hac gibi ibadetler aklımıza gelir.
Kur’ân bunları ibadet kategorisine almaz bile. Bunlar Kur’ân’da; “nüsuk, (çoğulu menasik) ibadet şekilleri” olarak geçer. Bir takım ritüellerin toplamına “ibadet” denilmez İslam’da!
Anne-babanın evladına şefkati ibadet olduğu gibi, tüccarın dürüstlüğü de bir İBADETTİR.
Hatta İBADET zalim idareciler karşısında hakkı söylemek ve sözünde durmaktır.
İslam; bir takım ritüeller toplamından ibaret bir ibadet dini değildir.
Aksine İSLAM; hayatı ibadetleştiren bir dindir.
Gün boyu işlenen ahlaki her davranış, ibadettir.
İBADET; salih ameldir, yani; düzgün ve kaliteli iş yapmaktır, üretmektir. Yararı yalnızca kendimize olan ameller değil, belki faydası başkalarına da olan sâlihattır! (iyiliklerdir.)
İSLAM; tevhit ve adalet, sevgi ve merhametten ibarettir. Allah’ın hakkına tevhit, kulların hakkına da adalet çerçevesinde riayet etmektir!
İBADET; mutlak itaati yalnızca O’na özgüleyerek, Allah’tan başkasına boyun eğmemektir!
İBADET; O’nun mahlûkatına sevgi ve merhamet ile muamele etmek, yani; kul hakkı karşısında saygıyla eğilmektir!
İbadetler; “köşk, şarap, huri vs. gibi” ahirette zevk-ü sefa sürmek için yapılan bir takım ritüeller (ayinler) değildir. Asla bir Müslüman ibadetlerini, kâr-zarar hesabı yapan bir tüccar mantığıyla yapmaz!
Allah’ın rızası dışında hiçbir mükâfat beklentisi yoktur! Örneğin bir mümin sevap toplamak için Kur’ân okumaz! Namazını; psikolojik olarak kendisini rahatlatan bir tür yoga-meditasyon olarak görmez!
DİN; ahireti kazanmak için dünyayı terk etmek değildir!
DİN, dünya içindir, dünyayı ıslah içindir. AHİRET yaptıklarımızın karşılığıdır!
DİN, gün boyu iyiliği, adaleti, hakkaniyeti ayakta tutmak, bunları ikame etmektir.
UBUDİYET (Kulluk / itaat), kötülüğü, haksızlığı, zulmü engellemektir. Emr-i bil ma’ruf ve nehy-i ani’l-münkerdir! (İyiliği emredip, kötülükten sakındırmaktır.) İnsan hakkına tecavüzün, en büyük günah olduğunu idrak etmektir,
İBADET, zulme savaş açmak, zalimlere hasım olmaktır. Yolsuzluğa, yoksulluğa isyan etmektir. Fahşa ve münkerin (hoş olmayan ve çirkin tavırların) karşısına dikilmektir. Yetimlerin, mustazafların (mazlumların) koluna girmek, onların önünde yürümektir!
Mazlumların ahı göğü inletirken, bir köşede doksan dokuzluk tespih çevirmek hiç değildir. İnsanları aç-bî ilaç -boğaz tokluğuna bile değil- çalıştırıp, bunların sırtından iktisap edilen sermaye ile cömert görünmek değildir!
Vurana elsiz, sövene dilsiz, devletlüler karşısında el pençe divan duran, ensesine vurulduğunda ağzındaki lokmayı da veren pasif, miskin itaatkâr vatandaşlar olmak hiç değildir.
İBADET, bir duruştur. İlkeli olmak samimi olmak, diğergâm olmak (başkalarının yararını da kendi yararı kadar gözetmek), velhasıl adam gibi adam olmaktır. Kölelikten özgür insan olma eylemine inkılâp etmektir.”