Eskiden köy ve kasabaları
dolaşıp gösteri yapan kumpanyalar olurdu. Gösterilerden en çok ilgi çekeni çoğu
zaman iki direk arasında gerili tel üzerinde hünerlerini gösteren cambaz olurdu. Yankesiciler çalıp
çırpmak için bu ilgiyi değerlendirirdi.
Gösteriler için kasaba
meydanına gelen ahali sağa sola bakınırken, biri “cambaza bak, cambaza!” diye bağırır. Bütün başlar havaya kalkar. Herkes ip üzerinde yürüyen
cambaza odaklanmışken, aşağıdaki yankesici cüzdanları götürürdü. Türkçemizin
güzel bir deyimi olan “cambaza bak, cambaza” deyiminin buradan çıktığı söylenir.
Dikkati başka yana çekmek için yapay gündemler
oluşturmak siyasetçilerin, özellikle
de devletleri yönetenlerin sık başvurduğu bir yöntemdir.
Türkiye’de bu yöntemi en
iyi uygulayan kişi kuşkusuz Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı R.T. Erdoğan’dır.
Şiddetli bir yandan ekonomik kriz ve salgın, diğer taraftan ağır dış
meseleler varken, Erdoğan’ın “cambaza
bak” yöntemi ile dikkatleri başka
tarafa çekmek istemesi normaldi.
Ancak gösterilen cambaz ve muhalefetin
Erdoğan’ın yarattığı yapay gündemin peşine takılmak zorunda kalmasını değerlendirmek
istiyorum.
********************************
Gönül Açan Bayramlar Yaşayamadık
Geçtiğimiz ay önce Ramazan Ayı’nı, Kadir Gecesini, 19 Mayıs
Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramını ve akabinde Ramazan Bayramını
idrak ettik.
“Bayram” Müslüman olmadan önce Türkler’in
sevinç ve gezme günü olarak kutladıkları güne verilen isimdi. Müslüman olduktan sonra da dinî bayramlara aynı
isim verildi. Bayramlar (11. Yüzyılda yaşayan Kaşgarlı Mahmud’un ifadesiyle) “GÖNÜL AÇAN” mekânlar
oluşturularak kutlanırdı.
Bu bayramlarda GÖNÜL AÇAN konuşmalar, gönül açan
programlar yapılmalıydı.
Bu mübarek günlerde milli birlik ve dayanışma ruhunu
artıracak programlar yapılabilirdi. Camiler ibadete kapalı olsa da, medya milli ve manevi duyguları beslemeye
yönlendirilebilirdi.
Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan, AKP Genel Başkanı şapkası ile
konuşmayı seçti. Salgın ve alınan tedbirlerle en merak edilen bilgileri
açıkladığı konuşmalarının en az yarısını yine muhalefet partilerini “vatan haini” ilan eden ayrıştırıcı
ifadelere ayırdı.
Muhalefet liderleriyle biraraya gelip, GÖNÜL AÇAN bir bahar havası yaratması mümkünken,
küçük ortağı ile birlikte kamplaşma
ve hatta muhalefeti düşmanlaştırma
politikasına devam ettiler.
İktidarın kontrolündeki yandaş ve sözde merkez medya ise
kamuoyunu “Mustafa Kemal’i Vahdettin mi
görevlendirdi? Bandırma vapuru hurda mı modern bir gemi miydi?” gibi yapay
gündemlerle meşgul etti.
********************************
Gerçek Gündem Çok Ağır
Oysaki Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en ağır borç
krizini yaşıyorduk. Bir yıl içinde 170
milyar dolar dış borç ödememiz gerekiyordu. Fakat Hazine tamtakırdı, ihtiyat
akçesi bile harcanmıştı. Çok acil ihtiyaç olan 50-70 milyar dolar dış borç
için IMF ile anlaşma sağlanamamış,
başka kaynak da bulunamamıştı.
Özal döneminden bu yana dışa
açılan ekonomi içe kapanmaya başlamıştı. TL’nin konvertibl olma özelliğini kaybetmesi anlamına gelen
tedbirler alınıyordu.
Her 4 gencimizden biri
işsizdi, salgında kapanan işyerleri sebebiyle her 3 gencimizden birinin işsiz olduğu korkunç bir sürece girdik.
Gelişmiş ülkeler salgın sebebiyle ekonomik zarara uğrayan (bazı
ülkeler her vatandaşına) GSYH’nın yüzde
10’undan fazla tutarda nakit para yardımları yapıyordu. Türkiye GSYH’nın yüzde 1’i kadar bir nakit
yardımını yapabilmişti. Bunun kaynağı da Merkez Bankasında para basmaktı.
Yıllık 30 milyar dolar getiren turizm gelirleri
bu sene olmayacaktı. Oteller, restoranlar, kafeler çok sıkı tedbirlerle açılabilse
bile, 5-10 milyar dolarlık bir turizm
geliri iyimser bir tahmin sayılıyordu.
Özel hastaneler zor durumda, devletten yardım bekliyor, küçük esnaf ayakta kalmakta zorluk çekiyordu. 2019 bütçesinde yatırımlara bütçeden ayırdığımız pay sosyal yardımların tutarından azdı.
Şimdi ise neredeyse bütün yatırımlar
duruyordu. Sosyal yardımları
artırmak zorunda kalınmıştı.
Devletin gelirleri azalmış, giderleri artmıştı.
Devletin vergi gelirlerinin en büyük kaynağını
teşkil eden ithalatın yapılması için döviz bulunamıyordu. Üretici ile tüketici arasındaki tedarik
zinciri birkaç halkadan kopma noktasındaydı.
Dış politikada yaşadığımız
ağır sorunlar, Türkiye’deki Suriyeliler ve güneyimizde kurulan terör devleti
gibi meseleler çözüm bekliyordu.
Bütün bunlar yerine,
iktidar minare hoparlöründen “çav bella”
çalınması, “darbe söylentisi” gibi
yapay tartışma konuları yaratabiliyor. İçişleri
Bakanlığı ve Diyaneti yöneten iktidar failleri bulmak yerine “CeHaPe zihniyeti” kavramıyla mağduriyet üretmeye çalışıyor.
********************************
AKP Nasıl Gündem Belirleyebiliyor?
Bütün bu olumsuz ekonomik
gelişmelere rağmen AKP hala nasıl gündemi belirleyebiliyor, muhalefet neden Erdoğan’ın yarattığı yapay
gündemin peşine takılmak zorunda kalıyor?
Bununla ilgili başlıca sebeplerin birincisi, şüphesiz iktidarın olağanüstü propaganda gücüdür.
Medyanın yüzde 90’ını kontrol eden, sosyal medyayı binlerce trolü ile etkileyen
müthiş bir güç bu.
İkinci sebep, bugüne kadar AKP’ye
destek veren kitlenin içinde bulunduğu ağır
suçluluk duygusudur diye
düşünüyorum. Bugüne getiren politikaların uygulayıcısı olan AKP’ye kayıtsız şartsız destek vermenin
sorumluluğunu paylaşmak kolay olmasa gerek.
Bu yüzden AKP’den ayrılıp DEVA
Partisi Genel Başkan Yardımcısı olan Mustafa
Yeneroğlu gibi “yaşanan haksızlık ve
hukuksuzlukların dayanılmaz boyutlara geldiğini, son 1 yılda çocuklarının yüzüne utanmadan bakamadığını”
söyleyebilenlerin sayısı fazla olmuyor.
Üçüncü sebep Stalin’in şu deneyi ile
açıklanabilir: Stalin bir
canlı tavuğun tüylerini yolar. Şaşkın, çaresiz, üşümüş, acı içindeki tavuğa bir
avuç yem atar. Bundan sonra tavuk, sadakatle, Stalin nereye giderse oraya
peşinden gider. Toplumun üçte birinin sosyal
yardım aldığı bir ülkede yaşadığımız gerçeğini göz ardı edemeyiz.
Dördüncü sebep de, muhalefet partilerinin
“ben daha iyi yönetirim” mesajını kuvvetle verebilecek etkili bir muhalefet
yapamamasıdır.