Çalışmanın Önemi

79

 

İnsanın dünya ve ahiret mutluluğunu hedefleyen Yüce Dinimiz İslam, insanın başkalarına muhtaç olmadan, onurlu bir şekilde hayatını sürdürebilmesi için mutlaka çalışması ve kendi elinin emeği ile kazanç temin etmesi gerektiğini bildirmiştir. Nitekim Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur: “İnsan için ancak çalıştığı vardır. Şüphesiz onun çalışması ileride görülecektir. Sonra çalışmasının karşılığı kendisine tastamam verilecektir.” (Necm,  53/39-41) Kur’an-ı Kerim’de ayrıca, “Allah’ın size rızık olarak verdiklerinden helal olarak yiyiniz” (Maide, 88)     buyrularak, insanın geçimini meşru yollardan sağlaması emredilmiştir.

Müslüman, dünya hayatını kazanmak için de, ahiret hayatını kazanmak için de mutlaka çalışıp çabalamalıdır. Aslında dünya ahiret ayrımı yapmak da doğru değildir. Çünkü kişinin kendisi, ailesi ve toplum yararına olan çalışması, Allah’ın emrini yerine getirmek maksadıyla ve meşru ölçüler içerisinde olduğu takdirde onun ahiret hayatını kazanmasına vesiledir. Kaldı ki, dünya nimetlerinden yararlanmak da Yüce Allah’ın emri gereğidir. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır: “Allah’ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana iyilik yaptığı gibi sen de iyilik yap ve yeryüzünde bozgunculuk isteme. Çünkü Allah bozguncuları sevmez.” (Kasas 28/77)

Yüce dinimiz İslam, insanın çoluk-çocuğunun nafakasını helal yollardan temin için çalışmasını farz kılmış, bununla beraber çalışma imkanına sahip iken başkalarına yük olmayı, insanlara el, avuç açarak dilenmeyi de yasaklamıştır. Peygamber Efendimiz (s.a.s.), “Sizden birinizin ipini alarak sırtında dağdan odun yüklenerek getirmesi ve onu satıp geçinmesi, bu sebeple de Allah’ın kendisinin yüzünü (şerefini) koruması, dilenmesinden çok çok iyidir” (Sahih-i Buharî, Zekât, 749) buyurarak, insan haysiyet ve şerefiyle bağdaşmayan tembellik ve dilenmenin doğru bir davranış olmadığını ifade etmişlerdir.

Hz. Peygamber (s.a.s.) emek sarfederek rızık elde etmeyi teşvik etmiş ve hadis-i şeriflerde öyle buyurmuştur: “İnsan, elinin emeğinden daha hayırlı bir lokma yememiştir. Allah’ın elçisi Davûd (a.s.) da, kendi elinin emeğini yerdi.” (Riyazü’s-Sâlihin Tercemesi, I/569) “İnsanın yiyip içtiklerinin en helal ve bereketli olanı, çalışıp, kazanarak aldıklarıdır.” (İbn Mâce, H. No. 21237)

Hz. Peygamber (s.a.s.),  “Allah kulunu, helal kazanç talebinden yorgun düşmüş görmeyi sever” (Tâc, 2/35) buyurarak helal kazanç yolunda koşturmayı tavsiye etmiş; mü’minleri tembellik ve ataletten sakındırmıştır. Efendimiz (s.a.s.) tembellikten korunmak için de şöyle dua etmiştir:  “Allahım! Sıkıntı ve hüzünden, acizlik ve tembellikten, korkaklık ve pintilikten, insanların kahrından sana sığınırım.” (Tâc, 5/113)

Dinimiz, bizleri çalışmaya teşvik ederken, bazı hususlara dikkat etmemizi de emretmiştir. Bunlardan birisi dünya ve ahiret dengesinin korunmasıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bir hadis-i şeriflerinde bu konuyu şöyle açıklamaktadır: “Sizin hayırlınız; ne dünyasını ahireti için, ne de ahiretini dünyası için terk edendir. Her ikisi için de çalışandır.” (Cami’üs-Sağir, c.2, s.116)

Diğer bir husus da, rızık temininde helal-haram sınırlarına riayet edilmesidir. Müslüman, iş ve meslek seçiminde olduğu gibi, işini yaparken de dinin emir ve yasaklarına uymak mecburiyetindedir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Kazancın en temizi ve güzeli, kişinin kendi eliyle elde ettiği kazanç, hileden, hainlikten uzak meşru alış-veriştir…” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 31, 42)

Yüce Allah’ın dilemesi ile kâinat varlığını sürdürmekte ve kâinatta bulunan her varlık sürekli hareket halinde bulunmaktadır. Yerde ve gökteki tüm canlılar hareket halinde ise; Allah’ın yarattığı en seçkin varlık olan insanın yerinde durması, tembellik edip çalışmaması düşünülebilir mi? Halbuki Allahu Teâlâ; “…Yeryüzüne dağılın. Allah’ın lütfundan rızkınızı arayın” (Cum’a, 62/10) buyurarak, biz mü’minlere çalışıp çabalamayı ve helal rızık peşinde koşmayı emretmektedir. Hz. Peygamber (s.a.s.) de şu tavsiyede bulunmuştur: “İki gününü birbirine eşit geçiren aldanmıştır.” (Keşfu’l-Hafa, c.2, H.No:14065)

O halde, Yüce Rabbimizin bizlere ihsan ettiği yeteneklerimizi ve imkanlarımızı en verimli şekilde değerlendirmeli ve O’nun hoşnutluğunu kazanmak için çalışmalıyız. Cenâb-ı Hak, hiç kimsenin gayretini, çabasını zayi etmeyecek; herkes kendi yaptıklarının karşılığını görecektir. (Zilzâl, 99/7-8) Bunun için, hem dünyada, hem de ahirette ancak gayret ve çalışmamızın karşılığında mutlu olabileceğimizi unutmamalıyız.