Çağın Hastalığı ‘aşırı şişmanlık’ Hakkında Endokrinoloji Uzmanı Prof. Dr. RAMİS ÇOLAK ile konuştuk.

112

Oğuz Çetinoğlu: Endokrinoloji Ana
Bilim Dalı’nın ilgi alanı hakkında bilgi verir misiniz?

Prof. Dr. Ramis Çolak: Endokrin kelimesinin anlamı hormon
hastalıkları demektir.  Endokrinoloji
vücudumuzda salgılanan hormonlar, iç salgı bezleri ve metabolizma
hastalıklarının teşhis ve tedavisiyle uğraşır. ‘İç salgı bezleri’ denilince veya ‘endokrin sistem’ denilince hipotalamus, pineal bez-melatonin,
hipofiz, tiroid bezi, paratiroid bezi, böbrek üstü bezi (Adrenal), over
(yumurtalık) ve testis bezleri anlaşılır. Bu bezlerin salgıladıkları hormonlar,
bu bezlerde oluşan tümörler ve bu bezlerden salgılanan hormonların azlığı ve
fazlalığı önemli hastalıklar yapar. Endokrinoloji ayrıca şeker hastalığı,
obezite (şişmanlık), kan yağları (kolesterol ve trigliserid), ürik asit
yüksekliği, metabolik sendrom, vitaminler, beslenme, diyet ve osteoporoz (kemik
erimesi) gibi metabolik hastalıklar teşhis ve tedavisini yapar

Çetinoğlu: Endokrinoloji ilmi
ile hangi hastalıklar tedavi edilebiliyor? Hastalıkların halk arasındaki
isimlerini de lütfederek bilgi verir misiniz?
 

Prof. Çolak: En önemlileri şöylece
belirtilebilir:

1- Hipofız (Hipofiz Bezi
Hastalıkları) Boy kısalığı ve büyüme hormon eksikliği, Hipofiz bezi yetmezliği
(Hipopituitarizm), Prolaktin hormon fazlalığı (Prolaktinoma), Büyüme hormon
fazlalığı (Akromegali), Diabetes insipidus (Şekersiz şeker hastalığı),

2- Paratiroid bezi ve hormonları, Paratiroid hormon
fazlalığı (Hiperparatiroidi), Paratiroid hormon azlığı (Hipoparatiroidi)                  
3- Böbreküstü bezi (Adrenal bez) ve Hormonları: Böbreküstü bezi hastalıkları,
Kortizol hormon fazlalığı (Cushing Sendromu), Kortizol hormon azlığı (Addison
Hastalığı), Aldosteron hormon fazlalığı (Aldosteronizm), Adrenalin hormon fazla
salgısı (Feokromasitoma)
4- Testis ve hormonları: Testis, hormonları ve hastalıkları, Testosteron
eksikliği (Hipogonadizm), Erkekte meme büyümesi (Jinekomasti), Ereksiyon
problemi ve empotans, testis ve penis küçüklüğü, sakal çıkmaması
5- Over (Yumurtalık) ve hormonları:  
Yumurtalık (Over) hormonları ve bozuklukları, kadınlarda cinsî hormon
yetmezliği (Hipogonadizm), tüylenme (Hirsütizm), polikistik over sendromu ve
menopoz.

6- Tiroid bezi (Guatr) ve hormonları: Tiroid bezi ve
görevleri, Guatr, tiroid bezinin fazla çalışması (Hipertiroidi, zehirli guatr),
tiroid bezinin az çalışması (Hipotiroidi-Hashimoto), Nodüler guatr-nodül,
tiroid kanserleri, hashimoto hastalığı, tiroidit-tiroid bezi iltihabı.

6- Obezite, beslenme, diyet, metabolik sendrom.

7- Şeker hastlalığı-diyabet, şeker düşmesi-hipoglisemi.

8- Kemik erimesi-osteoporoz.

9- Ürik asit, kolesterol ve trigliserit yüksekliği.

Çetinoğlu: Obeziteolarak da anılan şişmanlık konusunda genel bilgi
lütfeder misiniz?

Prof. Çolak: Obezite, Latince ‘obezus
kelimesinden türetilmiştir. ‘Şişman’ karşılığı olarak kullanılan ‘obezus’, iyi beslenmiş anlamına gelir.
İngilizcede ise, ‘obezity’ şişmanlık,
obeze’ çok şişman, ‘overweight’ fazla ağırlık, tartıda fazla
gelen miktar, şişmanlık anlamındadır.

Obezite, yağ dokusunun vücut
ağırlığına oranla patolojik olarak artması şeklinde tanımlanmaktadır.

Dünya Sağlık Teşkilatı (DST): ‘Sağlığı bozacak ölçüde vücutta anormal ve
aşırı yağ birikmesi
’ olarak tanımlamaktadır. Yetişkin erkeklerde vücut
ağırlığının % 15-18’i, kadınlarda ise % 20-25’ini yağ dokusu oluşturmaktadır.
Erkeklerde bu oranının % 25, kadınlarda ise % 30’un üzerine çıkması durumu ‘obezite’ olarak tanımlanmaktadır.
Davranış bozukluğunun olduğu, Endokrin ve Metabolik değişikliklerle
karakterize kompleks, multifaktöryel bir hastalıktır. Obezite, enerji alımının
enerji tüketiminden daha fazla olduğu durumlarda yağ dokusunun artmasıyla
ortaya çıkan sosyal, psikolojik ve ciddî tıbbî problem oluşturabilen önemli bir
sağlık problemidir

Şişmanlık, tekrarlayıcı ve devamlı (Kronik) bir Hhstalıktır. Şişmanlık,
çok eski çağlarda bir hastalık olarak algılanmamakta, hatta sağlık ve güç simgesi olarak görülmekteydi. Ankara’daki
Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenen eski çağlara ait kadın
heykellerinin hep şişman olması bu inanışın güzel bir örneğidir. Ancak
şişmanlığın bir hastalık olduğu, yapılan birçok ilmî araştırma ile ortaya
konmuş bir gerçektir. Kilo veren kişi düzenli beslenme uygulamaz veya egzersizi
azaltırsa tekrar kilo alır. Bu sebeple şişmanlık, tekrarlama özelliği olan bir
hastalık olarak tanımlanmaktadır.

Şişmanlık, tüm dünyada yaygın bir sağlıktır. Gelişmiş batı ülkelerinde daha
yaygındır ve bu ülkelerdeki gelir seviyesi düşük kişilerde daha fazla görülür.
Az gelişmiş ülkelerde ise orta ve yüksek gelirli kesimlerde daha sık ortaya
çıkar. Dünyada 315.000.000 insan şişman, 750.000.000 insan ise aşırı kiloludur.
Diğer bir deyişle dünyada 1.100.000.000 insan aşırı kilolu veya şişmandır. DST
2015 yılında Obez sayısının:
700.000.000’u ve fazla kilolu
sayısının: 2.300.000.000’a ulaşacağı tahmin etmektedir. Son 20 yılda
gelişmiş ülkelerde şişmanlık büyük bir patlama yapmış ve yüksek oranlara
ulaşmıştır. Bu ülkelerde erişkin yaşlardaki kişilerde şişmanlık sıklığı
ortalama % 20’ye ulaşmıştır. Yani her 5 kişiden biri şişmandır. Doğu Avrupa’da
ise % 35,5 gibi daha yüksek bir orana ulaşır. Şişmanlığın en fazla görüldüğü
ülke olan Amerika Birleşik Devletleri’nde toplumun 3’te 2’si aşırı kilolu veya
şişmandır. ABD’de 1980’den bu yana şişmanlık % 75’in üzerinde artış
göstermiştir.

Türkiye’de şişmanlık sıklığı: 2010 yılında
sonuçları açıklanan TURDEP-2 çalışmasında Türkiye’de obezite sıklığı %3 2 bulunmuştur. TUİK-2010 verilerine göre Türkiye’de
20 yaş nüfus
:  48.567.099 (% 65,9) olarak kabul edilirse, obez nüfus (% 32,2): 15.634.598 kişidir. Erkeklerde kilo
fazlalığının, kadınlarda ise obezitenin daha yaygın olduğu dikkati çekmektedir.
Bel çevresine göre değerlendirilen visseral obezitenin ise kadınlarda % 49,9,
erkeklerde % 17 genel olarak ise % 35 olarak bulunmuştur. Genel olarak erişkin
yaşlardaki Türk toplumunun 3’e 2’si kilolu veya obezdir Son 10 yıl içerisinde
obezitede % 44’lük bir artış olmasına rağmen aynı çalışmada diyabet gelişme
riskinin ise % 90 oranında arttığını belirtti. Bu rakamlarla Dünya Sağlık
Teşkilatı’nın 2030 yılı için öngördüğü diyabet oranını 12 yılda aşmıştır.

Çetinoğlu: Aşırı kilolu olmak,
hatalı şahsî beslenme tercihlerinin sonucu mudur, genetik yapı gereği midir?
Aşırı kilolu olmanın diğer sebepleri hakkında da bilgi verir misiniz?

Prof. Çolak: Sebebi tam olarak açıklığa kavuşturulamamış olmakla
beraber, şişmanlığın oluşumunda anne ve babamızdan aldığımız genetik yük,
yaktığımızdan fazla besin almak ve hareketsizlik önemli rol oynar. Obeziteye sebep olan etmenler tam olarak
açıklanamamakla birlikte aşırı ve yanlış beslenme ve fizikî aktivite
yetersizliği obezitenin en önemli sebepleri olarak kabul edilmektedir. Bu
faktörlerin yanısıra genetik, biyokimya ve çevre ile ilgili sebepler,
nörolojik, fizyolojik, sosyo-kültürel ve psikolojik pek çok faktör birbiri ile
ilişkili olarak obezite oluşumuna sebep olmaktadır. Bütün dünyada özellikle
çocukluk çağı obezitesindeki artışın sâdece genetik yapıdaki değişikliklerle
açıklanamayacak derecede fazla olması sebebiyle, obezitenin oluşumunda çevre
faktörlerinin rolünün ön planda olduğu kabul edilmektedir.

Çetinoğlu: Şişmanlığın aile ile
bağlantısı var mı?

Çolak: Şişmanlığın aileyle ilintili olduğu yıllardır bilinen bir
gerçektir. Anne ve babamızdan aldığımız genetik yük de kilo alımının önemli bir
sebebidir. Anne ve babanın şişman olması veya şeker hastası bir anneden doğmak
da kilo alma açısından risk anlamına gelir. Vücut ağırlığını kontrol eden bazı
genler vardır ancak çocuk ve adölesanda görülen obezitenin % 1’den azı genetik
bir hastalıktır. Yapılan ilmî çalışmalar vücut ağılığında % 30-70 oranındaki
değişikliklerin, genetik faktörlere bağlı olduğunu göstermiştir. Anne ve babası
şişman olan çocukların % 25 ‘inin şişman olması kalıtım veya genetiğin
şişmanlığın ortaya çıkmasında ne kadar önemli olduğunu gösterir. Anne ve babası
şişman olan kişilerin çocuklarında, şişmanlık daha sık görülür. Şişman bir
kişinin çocuklarının şişman olma ihtimali olmayan bir kişiye göre 2-3 kat daha
fazladır.   Aile üyeleri, sâdece genleri
paylaşmazlar, aynı zamanda obeziteye katkıda bulunan beslenme alışkanlıklarını
ve hayat tarzını da paylaşırlar. Anne ve babanın şişman olması, ailedeki hareketsiz
hayat biçimi ve ailedeki yanlış beslenme alışkanlığı, çocuklarda şişmanlık
görülmesinin önemli sebepleridir.

Çetinoğlu: İkizlerde şişmanlık
konusu da incelenmiş olmalı…

Prof. Çolak: İkizler ve evlat edinilen çocuklarda yapılan
çalışmalarda çekirdek ailelerde obezite geçişi % 30-50, evlat edinilen
çocuklarda % 10-30, ikizlerde ise % 50-80 arasındadır. Çocuğun obez olma
ihtimali; her iki aile obez ise % 80, sadece biri obez ise % 40, her ikisi de
obez değilse % 14’dür. İkizlerden biri obez ise diğerin de obezite görülme
riski monozigotlarda dizigotlara göre daha fazladır. Tek yumurta ikizleri, eğer
benzer şartlarda yaşıyorlarsa vücut ağırlıkları aşağı yukarı 1 kg kadar oynar.
Eğer hayat şartları çok farklı ise yalnız 2-3 kiloluk bir fark gösterirler. Bu
kısmen çocukluk çağında kazandıkları yeni alışkanlıklardan doğar. Fakat ikizler
arasında bu yakın benzerliğin genetik olarak kontrol edildiğine inanılmaktadır.

Çetinoğlu: Sosyal ilişkilerle
obezite arasında bir bağ var mı?

Çolak: Sosyal ilişkiler, obezite üzerinde şaşırtıcı biçimde güçlü
rol oynamaktadır. Ailesi veya yakın arkadaşları şişman olanlarda obezite
ihtimalinin daha fazla olduğu bilinmektedir. California Üniversitesi’nde
yapılan bir çalışmada, araştırmanın şaşırtıcı sonuçlarından birinin de yüzlerce
kilometre uzakta olan arkadaşların bile kilo durumunu etkileyebilmesidir.
Araştırmaya göre, bir arkadaşı obez olanın aşırı şişman olma olasılığı % 57,
kardeşi obez olanın % 40, eşi obez olanınsa % 37 oranında artıyor. Çok yakın
arkadaşlıklarda ise risk üçe katlanıyor.

Obezitenin oluşmasında genetik
yatkınlığın yanında çevre ile ilgili faktörler, davranış faktörleri, hayat
tarzı da etkilidir.

Çevre
ile ilgili faktörler:
Şişmanların
fazla yeme isteğinin ve beslenme biçiminin aile çevresinden edinilen bir
alışkanlık olduğu ileri sürülmektedir. Çocuklar için, yeme genellikle sosyal
bir durumdur, aileyi, diğer gençleri, akranları içeren diğer insanları
gözlemleyerek kendi yeme davranışını ve tercihini oluşturur. Çocukların yiyecek
tercihleri, ailelerinin yeme davranışlarından ve yiyecek seçim tercihleri ile
şekillenir. Çocukluk çağında obezite gelişiminde anne-babanın beslenme tarzı,
öğün sayısı, günlük aktivite şekli etkili olurken, okul çağı ve adolesan
dönemde bireyin gününün büyük bir kısmını geçirdiği eğitim merkezindeki kantin
ve yemekhanelerde sunulan besinlerin içerikleri ile eğitim programları,
önerilen fizik aktivitenin yeri etiolojide etkili olmaktadır.

Davranışla İlgili Faktörler: Diyet ve Yeme Alışkanlıkları: Çocukluktan
itibaren başlayan yanlış ve dengesiz beslenme alışkanlıkları sonucu ortaya
çıkan problemlerin başında şişmanlık gelmektedir. Hayatın ilk birkaç yılında
yeni yağ hücrelerinin oluşum hızı özellikle fazladır. Yağ depolanması
hızlandıkça yağ hücrelerinin sayısı da artar. Şişman çocuklarda yağ hücrelerinin
sayısı çok defa normal çocuklardakinin yaklaşık üç katı kadardır.

Obezitede en önemli faktör hızlı
ve fazla yeme davranışıdır. Bugün, toplumların beslenmesinde yağdan, sukrozdan,
sodyumdan zengin, posadan fakir bir diyetin yer aldığı görülmekte, işlem görmemiş
gıdaların tüketimi giderek azalmaktadır. Esas problemin, diyetin yağ ve
karbonhidrat kısmındaki dengesizlikten kaynaklandığı ve beslenme bilgisi ile
ilgili olduğu düşünülmektedir. Aşırı kilolu çocukların diyetlerinde fazla
enerjiyi yağdan aldıkları belirtilmektedir. Bebeklik dönemindeki beslenme şekli
çocuğun ileri yıllardaki beslenme alışkanlığını belirler. Anne sütü ile
beslenmenin obezite oluşumunu önleyici etkisi iyi bilinmektedir. Çocuk her
ağladığında biberon ile süt vermek, muhallebi gibi kaloriden zengin besinlere
erken başlamak ve bunları fazla miktarda vermek çocuklarda şişmanlığa yol açan
yanlış uygulamalardır. Hızlı yeme ve az çiğneme de obezite oluşumunda
kolaylaştırıcı faktörlerdir. Modern yaşamın getirdiği beslenme alışkanlığında
kalori ve yağ yoğunluğunun fazla oluşu (fast food tarzı beslenme) obezite
sıklığının artışında bir risk faktörüdür. Günde üç ya da daha fazla beslenen ve
öğünlerini düzenli tüketen kişilerde, günde bir veya iki defa düzensiz beslenen
kişilerden daha az sıklıkta obeziteye rastlanmaktadır

Fizikî Aktivite (FA): Sedanter hayat biçiminin bir uzantısı
obezitedir. Obezite genellikle düşük FA ile beraberlik göstermektedir. Her
türlü fizikî aktivite enerji harcamasını gerektirir. Fizikî aktivite ile enerji
harcaması arasındaki etkileşim şişmanlığın oluşmasında önemli rol oynar. Düşük
düzeyde FA’nin obezitenin sebebi olmaktan çok sonucu olduğu da düşünülebilir.
Fizikî olarak inaktif bir hayat yaşayanlar veya inaktif hâle gelenler,
genellikle aktif kişilere göre daha obezdir. Hareketsizlik, obezite sebebi
olarak gözlenmekte, obezite ise hareket eksikliğine yol açarak kısır bir döngü
oluşturmaktadır. Televizyon seyretmek ile obezite arasında pozitif ilişki
bulunmuştur. Televizyon seyretmek ile vücut yağ dağılımı ve total vücut yağı
arasında bir ilişki olduğu da saptanmıştır. Televizyon reklamları, kişinin
tükettiği gıdanın nitelik ve niceliklerini etkilemekte, obeziteye yol açan kötü
diyet alışkanlıklarına yol açmaktadır. Televizyon seyretme süresi boyunca
kişilerin ana öğünlerine ilaveten ara öğün yaptıkları sıkça görülmüştür.
Televizyon seyretme süresi fazlalaştıkça kişinin oturma süresi artmakta, bu da
BKI’ inde artışa yol açmaktadır. Obezite sıklığı, 4 saatten daha fazla
televizyon izleyen çocuklarda, 1 veya 1 saatten daha az televizyon izleyen
çocuklara göre daha yüksek olarak saptanmıştır. Televizyon izleyen çocukların
hiç reklâm izlemeyenlerden daha fazla şekerli gıda tüketmeyi tercih ettiklerini
gözlemlenmiştir.

Psikolojik Faktörler: Bazı çocuklarda psikolojik
problemlere tepki olarak aşırı iştahsızlık görülebileceği gibi, bazılarında bu
tepki fazla yeme şeklinde ortaya çıkar. Anne baba ve çocuk arasındaki
ilişkiler, ev ortamındaki problemler, arkadaş grupları tarafından kabul edilmeme,
derslerdeki başarısızlıklar bireyin ruhî yapısını etkileyerek beslenme
bozukluklarına sebep olmaktadır. Obez çocuklarda özellikle puberte döneminde
arkadaş edinememe, grup faaliyetlerine katılmama gibi ortaya çıkan psikolojik
bozukluklar çocuğun obezite derecesini arttırmaktadır. Psikanalitik kurama göre
fazla yeme, psikoseksüel gelişmenin oral dönemine bağlı kalmasından
kaynaklanır. Yemek yeme, parmak emme gibi oral etkinlikler erken yaşlarda
yakınlığa ve sevgiye eşdeğerdir. Daha sonraki yaşlarda sevgi ve güvenliğe olan
gereksinim doyurulmamışsa, oburluk bunların yerine geçer. Yaşam üzücü ise, kişi
yiyeceği duygularını doyurmak için kullanır. Çocuklarının her ağlama ve
rahatsızlığına her zaman meme veya biberonla cevap veren anneler, böylece
onların oral doyum ve hayat açlığını şartlandırarak ileride stres altında
kaldığında oral doyum aramasına neden olur

Obezitenin oluşmasında başlıca risk faktörleri şöylece sıralanabilir:

Yaş, Cinsiyet,  Eğitim seviyesi, Medenî durum,  Doğum sayısı ve doğumlar arası süre,  Sosyo – kültürel etmenler, Gelir durumu,
Hormonal ve metabolik etmenler, Genetik etmenler, Psikolojik problemler,
Yetersiz fizikî aktivite, Aşırı ve yanlış beslenme alışkanlıkları, Sık
aralıklarla çok düşük enerjili diyetler uygulama, Sigara- alkol kullanma
durumu, Kullanılan bazı ilaçlar (antideprasanlar vb.

 

DEVAM
EDECEK

 

Prof.
Dr. RAMİS ÇOLAK:

15
Nisan 1967 tarihinde Amasya’nın Gümüşhacıköy ilçesinde dünyaya geldi.
İlkokulu ve ortaokulu Gümüşhacıköy’de, Liseyi İzmir’de bitirdi. Gazi
Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. Fırat Üniversitesi İç
Hastalıkların Anabilim dalında İç hastalıkları ihtisası, Erciyes Üniversitesi
Tıp Fakültesi’nde Endokrinoloji ve Metabolizma Bilimdalı’nda yan dal ihtisası
yaptı.

 

1997 yılında
İç Hastalıkları Yardımcı Doçenti, 2000 yılında Endokrinoloji ve Metabolizma
Hastalıkları uzmanı, 2005 yılında Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları
Doçenti, 2009 yılında Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Profesörü
oldu.

Prof. Dr.
Ramis Çolak İngilizce bilmektedir. Evli ve üç çocuk babasıdır.

 

Önceki İçerikKıbrıs’ın Yarınını Görmek
Sonraki İçerikBenden Selam Olsun Bolu Beyi’ne
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.