Bulgar Zulmü Nedir Bilir misiniz? Bulgaristan’dan Türkiye’ye Göç Eden Op. Dr. AHMET YÜCETÜRK Anlatıyor.

92

Oğuz Çetinoğlu: Bulgarların ırkî kökenlerini de belirterek ‘Bulgaristan‘ adlı devletin kuruluş hikâyesini kısaca anlatır mısınız?

Op. Dr. Ahmet Yücetürk: Okullarda tarih dersinde öğretmenlerimiz resmî Bulgar tarihini, daima ‘Protobulgarlar‘ ve ‘Han Asparuh‘ ile başlatıyorlardı. Bundan öncesi sanki yokmuş davranıyorlardı. Komünist Partisi öyle dikte ediyordu.

Bu konu ile ilgili, Yeşil Bulgaristan Partisi lideri yazar Stoyan Dinkov, ‘Osmanlı – Roma İmparatorluğu, Bulgarlar ve Türkler‘ adlı kitabında Attila döneminden günümüze kadar Bulgaristan ve Türkiye tarihini ele alıyor. Yazara göre Osmanlı Cihan Devleti Roma İmparatorluğu’nun devamıdır ve Bulgar halkı etnik kimliğini Osmanlı sayesinde koruyabilmiştir.

Ben Bulgaristan’da öğrenim gördüm ve anladım ki, çok şeylerin ve kavramların ilmî ve tarihi görünüşleri çok değiştirilmiş, yamultulmuş biçimde öğretilirdi. Atlara gem ve gözlerine kapaklar takıldığı gibi, beyinler de Bulgaristan Komünist Partisi (BKP)’nin direktifleri ve şövenizmi ile yıkanır, yine yıkanıp yeniden durulanırdı.

‘Aprilski plenum – 1956’*, BKP’nin Nisan plenumu rüzgârı biz Türklerin ve diğer azınlıkların başına ne çoraplar ördü…

Benim lise yıllarımda (1955/1956-1958/1959) târih dersi, Aprilski plenumu -1956 rüzgârının gölgesi dışında yazılamaz ve okutulamazdı. Tarih ilmi BKP’nin sermayesi ve tutsağıydı, Öyle ki, partinin direktifleri dışına her çıkış yasaklanmıştı. Kimse buna cesaret etmeyi bile düşünemezdi.

Lise birde, ilk ders saatlerinde tarih öğretmenimiz madam (o yıllarda öğretmenlerimize ismen hitap ederken dahi, ‘yoldaş’ kelimesini kullanmak mecburiydi!) Antonova bir defa, Protobulgarların Türkî olduğunu söyledi.

Aprilski plenum sonrasında Proto-Bulgarların soyu ‘tabu’ hâline geldi. Artık hakîkatler hiçbir yerde konuşulmaz ve yazılmaz oldu. Hattâ gerçek tarihçiler bile, partinin nakaratını tekrarlamaya mecbur kaldılar. Tabii bu nakaratın geniş repertuvarını da aynı parti hazırlamıştı.

Yıllar sonra, vızroditelen protses** diye adlandırılan o zorbalıklar bizleri, Bulgaristan Türklerini şiddetle sarsalayıp uyandırdıktan sonra Bulgaristan sınırları dışında gereken kaynakları buldum. Târihçi olmasam da, daha lise yıllarımda bana BKP iktidarı tarafından konulmuş ‘tabu’yu yıkmak istedim. Malûmdur, o yıllarda Bulgaristan’da böyle kaynaklara ulaşılamazdı; parti kimin ne okuduğunu dört gözle ve büyük bir titizlikle takip ediyordu.

Fakat demokrasinin gelmesinden sonra ortaya çıkan hakîkatler gösterdi ki, beyinlerden her şey tamamen yıkanıp gitmemiş. İlgili kaynakları bulup okumaya başladım:

1-Fehér Géza, Bulgar Türkleri Tarihi: Ankara 1984.                                                                                 2-Prof. Dr. Talat Tekin, Tuna Bulgarlаrı ve Dilleri: Ankara 1987, Türk Dil Kurumu Yayınları.                                                                                                                                                 3-Beşinci Milletlerarası Türkoloji Kongresi: İstanbul, 23-28 Eylül 1985, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayını.                                                                                                                                              4-Bulgaristan Türkleri Semineri: 20 – 22 Mart 1986, Ankara Üniversitesi Yayını.

Bu yayınlardan başka, daha Menges***in araştırmaları mevcuttur.

Bu kaynaklar ve diğer kaynakların verilerinden öğrendim ki, Ogurlar’ın iki alt grubu: Kutrigur ve Utigur (s: 482) konfederasyonun esas kavimleriymiş. Konfederasyon sınırları, Karadeniz’in kuzeyindeki bölgeleri, batıda Tuna nehrinin çatal ağzı ve doğuda Kuban bölgesi ve kuzeybatı Kafkas dağları içinde yer alırmış. Burası Attila’nın en küçük oğlu İrnek’in konfederasyonu imiş. İki esas federasyon; Kutrigur, toprakların batısında ve Utigur, Doğu kısımlarında yerleşmişler.

Macar kaynaklarına göre bu Bolgar-Török unsurlarına, Sovyet Türkolog Baskakov Batı Hunları, Batı Türkologları ise Proto-Bulgarian isimlerini veriyor. Bu unsurlarla ilgili Мenges, К. Н. (1968): Doğu Avrupa ve Balkanların Türkçe konuşan ilk göçmenleri ve halkları, bunlar olduğunu söylüyor.

Altıncı asırda İrnek’in konfederasyonu ikiye ayrılıyor:  Azak Denizi’nin Maiotis gölünün ağzında ve Kırım’ın doğusunda bulunan Maiotis yarımadasının doğusu Utigurların, batısı ise Kutrigurların yönetimindedir. (Yıl: 560)

Avarlar bu iki devleti zapt ediyorlar ve uygun topraklar arayarak Panoniya’ya (bugünkü Macaristan) yerleşirken Kutrigurların bir kısmını getiriyorlar. Avar ordularının içinde Kutrigurların sayısı küçümsenecek gibi değilmiş. Hattâ 630 yılında yâni Asparuh’un doğduğu yıl, Avar devletindeki Kutrigurlar, kendi ülkelerindeki akrabalarının etkisi altında kalmışlar ve Avarlara karşı ayaklanmaya çalışmışlar.

Yedinci asrın başlarında Avar devletinin en doğu bölgelerinde bulunan Utigurlar, Bolgar-Török’ların egemenliğinde kalıyorlar.

Belirttiğim kaynaklarda, Bizans menşeli olanlar da var. Kaynaklardaki bilgilere bakılırsa, Kovratos-Orhon dilinde Kubrat, birleştirme, toplama demektir. 605-641 yılları arasında Kubrat Han unvanına sahip ve bağımsız büyük devlet Onogunduroi (Menges, 1968) hükümdarı. Dulo ailesinden olan Kubrat, 584 yılında doğmuş, Bizans, Konstantinopol’de okumuş ve daha 619 yılında Hıristiyanlığı kabul etmiş. Beş oğlu varmış, 641-642’de ölüyor ve yerine en büyük oğlu Kuzey Kafkas kavimleri Utigurlar’ın Hanı, Bat-Bayan (Bezmer) geliyor.

Géza Fehér’den edinilen bilgilere göre, Kubrat’ın üçüncü oğlu Han Asparuh (Esperih veya İsperih) 630 yılında doğup, 703 yılında ölüyor. Batı Bolgar-Török kavimlerinin – Kutrigurlar’ın Hanıdır.

Yedinci asrın ortalarında Hazar Türkleri, Don ve Kuban arasındaki toprakları zapt ediyorlar. Böylece Utrigurlar’ın hanlığı Hazarların hâkimiyetinde kalıyor.

Batıya akın eden Hazarlar, Kutrigurları Don ve Dinyeper nehirleri arasındaki kendi topraklarını terk etmeye mecbur ediyor. Han Asparuh’un yönetiminde, Bolgar-Töröklar Besarabya’ya, Dinyester ve Prut nehirleri arasına göç ediyorlar.

Altını çizmek gerekir, Ogur-Bolgar-Török (Proto-Bulgarian) hepsi uzun yıllar Kafkasya’da yaşamışlar ve Balkanlara Beşinci asrın 60’lı yıllarından önce göç ediyorlar.

679 yılında kurulan ve 681’de Bizans tarafından tanınmış ilk Bulgar Devleti’nin kurucusu olan Han Asparuh’un Büyük Türk Hakanı Attila’nın 9. kuşaktan torunu olduğunu anlatan Bulgar araştırmacı Stoyan Dinkov ‘Bugünkü çağdaş Bulgar Devleti varlığını aslında Osmanlı’nın hoşgörüsüne borçludur.  Ona minnet duymalı’ diyor.

Türkler ile Bulgarların aynı soydan geldiğini savunan Stoyan Dinkov yazdığı kitapta: ‘Bizim târihimizdeki bütün gerçekler Türk olduğumuzu gösteriyor. Diğerleri birer teoridir ve bu teorileri destekleyen hiçbir delil yok.’ diyor. Devam ediyor yazar: Bazı Bulgar çarlarının Türk asıllı olduklarını, kullandıkları dilin de Türkçe olduğunu belgeleriyle ortaya koyuyor.

On dördüncü asırda eğer Osmanlılar gelmeseydi, çok küçük topraklara sâhip, güçsüz ve üçe bölünmüş bir haldeki Bulgaristan’ı başka devletler yok edecekti. Vidin Bulgaristan’ı denilen parçaya Macaristan göz dikmişti. Sırbistan ve Romanya’nın da Bulgaristan’da gözleri vardı. Yunanistan Trakya topraklarını alacaktı.

Birinci Boris döneminde, 864 yılında Hıristiyanlık kabul edilirken, Bulgar Türklerinden 100.000’i aşkın insan katledildi. Bu din, Bizans tarafından zorla kabul ettirildi. Alfabe de zorla kabul ettirildi. Proto-Bulgarlar, Türklerin kullandığı alfabenin benzerini kullanıyordu.

889 yılında Birinci Boris manastıra kapanarak yönetimi büyük oğlu Vladimire teslim etti. Vladimir, Gök Tanrı inancı ve Türklüğünü önde tutarak babasının çıkardığı pek çok kanunu iptal etti. Hıristiyanlaşmış Slav Bulgarları bundan hoşnut olmadı. Bu Hıristiyanlaştırma ve Slavlaştırma ile Bulgarların Türk Devletini ortadan kaldırma taarruzu Doğu-Roma İmparatorluğu’nun Bulgar Devletine karşı gerçekleştirdiği en önemli harekettir.

Bulgar hanları tarafından kovulan ve ‘Anti’ olarak anılan Slav kabileler Birinci Boris iktidarında geri döndüler. Onlar Slav dilinin konuşmasını mecbur hâle getirdiler. Herkes Slavca konuşmaya başladı. Böylece Türkler asimilasyona mâruz kaldılar. Birinci Boris’in küçük oğlu Simeon’un yönetime geçmesi ile Bulgar toplumu toplu halde Hıristiyanlığa geçti ve Slav kültürünün etkisi altında kaldı. Bulgarların konuştuğu Türkçe de Slav dilinin etkisiyle asimile oldu.

Simeon’un iktidarı döneminde Bulgarların devleti Türk devleti ismini ve özelliğini tamâmen kaybetti ve Bulgar Hıristiyan devleti hâlini alır. Bu devlet günümüz Bulgaristan’ın temelidir. Aslında Bulgaristan’ın ismi bir Türk boyunun adıdır. ‘Bulgar’ kelimesi, devlet ismi olarak ‘Bulgaristan’ olarak kullanmaya devam etmektedir.

1018 yılında Birinci Bulgar Devleti’ne Bizans İmparatorluğu son verdi.  1185 yılında Petro ve Asen kardeşlerin isyanı ile İkinci Bulgar Çarlığı kuruldu. İkinci Bulgar Çarlığı’nda nüfusun ekseriyetini Kumanlar oluşturuyordu.  Çarlık Hânedânı Kuman Türklerinin soyundan geliyordu. Kitaplarda yazıldığına göre buradaki Proto-bulgarlar ağır şartlar altında yaşıyorlardı. Ağır vergiler ödüyorlar ve köle gibi çalışıyorlardı: Seyahat hürriyeti olmayan köylülerdi.

Araştırmacı yazar Dinkov’un, İstanbul’un Küçük Çekmece ilçesinde verdiği konferansa gittim. Konferansını dinledikten sonra kendisi ile tanıştım, sohbet ettim. Verdiği bilgileri hangi kaynaklardan aldığını sordum. ‘Sırbistan kaynakları’ dedi.

Çetinoğlu:Bulgaristan‘ adı ile anılan devletin hüküm sürdüğü topraklarda yaşayan insanların, Bulgar ve Sırp kaynaklarından edinilen bilgilere göre Türk asıllı olduğunu söylüyorsunuz. Türkiye’deki tarih kitaplarında da aynı bilgiler var. Türklerin nereden geldiği hususundaki bilgilere de bakabilir miyiz?

Dr. Yücetürk: Mükemmel bir ‘kavimler ittifakı’ olan Hun İmparatorluğu’nun çökeceği kesinleştiğinde, 463 yılından itibâren Batıya doğru kavimler birbirini sürmeye başlıyor: Avarlar 558 yılında Sabirleri, Sabirler de Ogur kavimlerinden Saragurları, Ogurları ve Onogurları. Attila’nın 453 yılında ölümünden sonra oğulları İlek ve Dengizek 469 yılında savaşta ölüyor. En küçük oğlu İrnek, İmparatorluğu yeniden kurmak için birçok savaş yürütse de mağlup oluyor. Hunlar, diğer kavimlerle karışıyorlar. Kendisine bağlı kavim kütleleri ile Karadeniz’in batı kıyılarına geldiklerinde başka Türk topluluklarıyla karşılaştılar ve bunlarla karıştılar. Bu karışmadan doğan yeni topluluk Türkçe ‘Bulgar / Bulgamak = karışmak, yâni Bulamak ‘bulgamak’dan ‘Bulga + r’ isimi meydana gelmiş, Kavim adı olarak ‘Bulgar’ kelimesi 5. asrın 2. yarısında ortaya çıkmıştır. Bu sebeple Attilâ’nın oğlu İrnek, Bulgar hükümdar sülâlesi’nin atası sayılmıştır. Bu Türk kütleleri karışmadan önce Karadeniz’in kuzeyinde yaşayan topluluklar ‘Ogur’ diye anılmakta idiler. Yâni, Bulgar Türkleri, Hun Türkleri ile Ogur Türklerinin karışıp birleşmesinden meydana gelmiş yeni bir Türk topluluğu idi.

630’lu yıllarda ilk Bulgar birliğinde On-Ogur’ların çoğunluğunda Bulgarlar ‘Büyük Bulgar’ devletini kurdular. Kurucu Başbuğ Kurt idi. Komşu Hazarların baskısına dayanamayıp dağıldı. Kurt’un küçük oğlu Asparuh (679-702) kalabalık Bulgar kütleleri ile 668 yılında Tuna’yı geçerek 679’da yeni Bulgar devletini (Tuna Bulgar Devleti) kurdu; 681 yılındaki antlaşma ile Bizans tarafından tanındı. Ogur Türkleri tarafından kurulan bu devlet (bugünkü Bulgaristan) en uzun ömürlü siyâsî teşekkül olmuştur.

Hunlardan sonra Karadeniz’in kuzeyine, Balkanlar ve Orta Avrupa’ya hâkim olan kavim Avarlardır. Orta Karpatlara girdiler ve Bugünkü Macaristanı tamamen işgal ederek Orta Avrupa’da büyük bir İmparatorluk kurdular. Hâkimiyetleri 200 yıl kadar sürdü.

Peçenekler 9 – 11. yüzyıllarda târih sahnesinde birçok başarılar elde ettiler. Bir kısmı Macaristan’a, diğer bir kısmı Bulgaristan’a yerleşti. 1071 ‘deki Malazgirt Muharebesinde soydaşları Selçuklu Türklerinin tarafına geçmişler; Anadolu’nun Selçuklular tarafından fethini kolaylaştırdılar.

Uzlar, Oğuzların bir kısmıdır. Bugün kısmen Bulgaristan’da bulunmakla beraber, çoğunluğu Romanya’da yaşayan Gagauzlar Hıristiyanlaşmıştır, ana dilleri Türkçedir.

Kuman (Kıpçak)’lar lehçelerinde ‘sarımtırak’, ‘solgun’ mânâsına gelir; Türklerin sarışın tipidir. Bizans’a karşı Bulgar istiklâl mücâdelelerinde (1185-1195) başlıca rol oynadılar. Bulgar devletinin çarı Asen Kuman’mış. Daha sonraki Bulgar hükümdarlarından bir kısmının Kuman olduğu bilinir. Çoğunun Trakya’da, Makedonya’da ve Batı Anadolu’da iskân edilmişler.

Pomaklar da Türk kütlesi olarak unutulmamalı. 9. asırdan sonra Anadolu’ya ve oradan da Balkanlara geçtikleri bilinir.

Birinci Boris (852-1018) döneminde, 864 yılında Hıristiyanlık kabul edilirken konuşulan dil Türkçe idi. ‘Bulgar toplumu toplu halde Hıristiyanlığa geçti ve Slav kültürünün etkisi altında kaldı. Bulgarların konuştuğu Türkçe de Slav dilinin etkisiyle asimile olur.’diye yazıyor Stoyan Dinkov.

Osmanlılar Balkanları fethettiğine, burada Türkçe konuşan ahâli buldu. Türkçe konuşan Proto Bulgarlar (Macarların Bolgar-Törok dediği Bulgar Türkleri), Ogurlar, Onogurlar, Otuzogurlar, Saragurlar, Sabirler, Utrigur ve Kutrigurlar, Peçenekler, Uzlar, Kumanlar (Kıpçak Türkleri) Türkçe konuşan kavimlerdi. Bu kavimlerin genetik özelliklerine ve dillerine, Osmanlı Türklerinin Balkanları fethetmesini ve 16 -17. yüzyıllara kadar Balkanlara Türkçe konuşan kitlelerin yüzyıllarca dalga dalga bu kavimlerin iskân edilmesini ve kaynaşmasını göz önünde bulundurursak, Bulgaristan’da Türk varlığının nasıl oluştuğunu ancak o zaman daha iyi anlayabiliriz.

Buraya kadar asırların ‘altından girip, üstünden çıktım’ değil mi? Bağdaş kurup kendime şunu soruyorum: ‘Şimdi Bulgaristan Türkleri hangi kavimlerin genlerini taşıyor? Karadeniz’in Kuzey’inden Balkanlara gelen kavimlerin mi, yoksa Anadolu’dan Balkanlara fetihlerden sonra dalga dalga iskân edilen kavimlerin mi?

Kendime verdiğim kısa cevap:

Ruhum, şuurum, fikrim ve kalbim, benim bana Çingene olduğumu söylerse demek ki ben Çingene’yim. Eğer benim şuurum bana Bulgar olduğumu söylerse demek ki ben Bulgar’ım. Fakat benim ruhum, şuurum, fikrim ve kalbim şimdiye kadar bana Türk olduğumdan başka bir şey söylemedi ki!

Çetinoğlu: Teşekkür ederim. Zâten Türk milletinin genlerinde ırkçılık yoktur. Aidiyet meselesi esastır. İnsan kendisinin nereye ait olduğunu düşünüyorsa, hangi milletin kültürünü benimsiyorsa, o millettendir. Sonradan herhangi bir milletin kültürünü ve kendisine yeni bir aidiyet benimsemişse; ‘Aslen şu millettendir…’ denilebilir. Tek cümleyle özetlersek, Bulgaristan’da yaşayan Türkler, Türkistan kökenli Türklerdir.

*1956 yılının Nisan ayında alınan köklü kararlar.

** ‘Soya dönüş‘ mânâsında bir terim. Gerçekte, Türkleri Bulgarlaştırma operasyonu olarak anlaşılmalı.

***Karol Herich Menges (1908-1999): Alman asıllı Türkolog. Altay ve ‘Dravidiler‘ olarak anılan Hindistan Türkleri dilleri uzmanı.

DERKENAR:

BULGARİSTAN’IN KISA TÂRİHİ:

Bugünkü Bulgaristan toprakları ilkçağda ‘Trakya‘ adı ile biliniyordu. Bölgenin ilk sâkinleri olan Traklar, göçebe halk olarak Avrasya bozkırlarından M.Ö. 5. Yüzyılda geldiler ve Trak Krallığı’nı kurdular. Bölge önce Makedon Krallığı’nın sonra da Roma İmparatorluğu’nun bir parçası hâline geldi, Traklar, asimile oldular. Milattan sonra 370 yılında, Hun Türkleri geldiler. Türk kafileleri, sonraki yıllarda da gelmeye devam ettiler. Nüfusun çoğunluğunu, Müslümanlığı 922 yılında kabul eden Türkler teşkil ediyordu. Bulgar Türkleri önce dillerini, sonra da dinlerini kaybederek Slavlaştılar.

Yüzölçümü 110.912 kilometrekare olan Bulgaristan toprakları 1396’dan 1878’e kadar 482 yıl Osmanlı Cihan Devleti’nin hâkimiyetinde kaldı. Bulgaristan halkının çoğunluğu tekrar İslamiyet’e döndü.  Nüfusun % 55’i Türk, % 45’i  Slav kültürünü benimseyerek ‘Bulgar’ adını alan eski Türklerdi. ’93 Harbi’ olarak da anılan 1877-1878 Türk-Rus Savaşı’ndan sonra bir milyondan fazla Türk, Anadolu’ya göç etti. 300.000’e yakın Müslüman Türk, Bulgarlar ve Ruslar tarafından katledildi.  Bir kısmı da açlıktan ve soğuktan öldü. Göçler, sonraki yıllarda da devam etti. Yine de Balkan devletleri içerisinde en kalabalık Türk nüfusu Bulgaristan’dadır.  Krallık döneminde olsun, komünist yönetim zamanında olsun, akıl almaz baskılar ve zulümlere rağmen Türkler, dillerini ve dinlerini muhafaza ettiler. Türkler bu günkü Bulgaristan’ın; Deliorman,  bir kısmı Romanya sınırları içerisinde kalan Dobruca, Şumnu, Eski Cuma, Razgrad, Silistre, Tutrakan, Rusçuk, Rodop, Filibe, Hasköy, Mestanlı, Kırcalı, Harmanlı, Ortaköy ve Meriç kıyıları gibi bölge ve şehirlerinde yaşamaktadırlar.

2017 sayımına göre Bulgaristan’ın nüfusu 7.364.570 kişidir. Bulgaristan Avrupa’da, nüfusu en hızlı şekilde azalan ülkedir.

(DEVAM EDECEK)

 

 

Önceki İçerikHerşey Her Şey Değiştirilebilir. Ama Tarihi Gerçekler Asla
Sonraki İçerikDoğanın Çığlığı, Bu Defa Canik’ten!
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.