Bestekâr-Hânende-Neyzen-Şair-Hattat-Musâhib-Çiçekçi-Meyvacı-Esir Pazarı Kethüdâsı Türk musikîsinin en önemli ve en büyük bestekârlarından biridir. Asıl adı Mustafa’dır. 1640 yılında İstanbul’da doğmuştur. Çok iyi bir öğrenim görmüştür. Dinî ilimlerin yanı sıra Arapça, Farsça dillerini de öğrenmiştir.
Çağının büyük ustalarının eğitim verdiği Yenikapı mevlevihânesine kapılanmış ve Mustafa Ömer Efendi gibi büyük üstâdlardan feyz alarak olgunlaşmıştır. Dergâhtan iyi yetişmiş bir musikîşinas ve mevlevi olarak Hâfız Post’tan icâzet almıştır.
Ailesinden gelen Buhûrîzâde sıfatıyla, ismi Buhûrîzâde Mustafa Efendi olarak anılmaya başlanmıştır. Bu arada Siyâhi Ahmet Efendi’den de hat dersi alarak tâlik yazıyı öğrenmiştir.
İlk önce davet aldığı Kırım Han’ı I. Selim Giray’ın sarayında musikî hocalığı görevine başlamıştır. Kırım sarayındaki görevinden artan zamanlarda meyvacılık ve çiçekçilik yapılan bahçelerdeki çalışmaları izlemek, ona hem dinlenme hem de yeni bir konuda bilgi sahibi olma fırsatı vermiştir.
Buhûrîzâde Mustafa Efendi, padişah Sultan IV. Mehmet Han’ın davetiyle İstanbul’a dönmüştür. Topkapı sarayındaki Enderûn mektebinin, musikî müderrisliğine tayin edilmiştir. Aynı zamanda padişahın hânendesi ve musâhibi olmuştur. Buhûrîzâde Mustafa Efendi, İstanbul’da satın aldığı bahçelerde Kırım da edindiği bilgilerle çiçekçilik ve meyvacılık üretimi işleri ile ilgilenmiştir.
Yetiştirdiği güzel kokulu çiçekler nedeniyle kendisine Itrî lâkabı verilmiştir.
Sanatının en verimli çağına ulaşan Mustafa Itrî Efendi, çok önemli iki dinî eser bestelemiştir. Üçyüz yılı aşkın bir süreden beri bütün müslüman aleminde, milyonlarca müslümanın hûşû içinde söylediği segâh beste, kurban bayramı tekbiri ve gene kutsal emanetlerin ziyaretinde okunan segah sal-ât-ı ümmiye onun en önemli besteleridir.
Itrî, dini eserlerinin yanı sıra Türk klâsik müziğine öncülük eden büyük besteler de vermiştir. Tutî-i Mucize Guyem ve Nevâ-kâr gibi bini aşkın eser vermiştir. Ancak üzüntüyle karşıladığımız, bu eserlerin ancak kırk kadarının günümüze ulaşabilmiş olmasıdır.
Mustafa Itrî Efendinin meyvacılıktaki başarısı da yetiştirdiği ve kendi adını taşıyan Mustabey Armudu’dur.
Itrî’nin az bilinen bir yönü de İstanbul esir pazarı kethüdâlığıdır. Bu görevi vefatına kadar (1712) sürdürmüştür.
Beş padişah döneminde yaşamış olan Türk musikîsinin büyük ustasının kabri, Yenikapı mevlevihanesinin bahçesindedir. Ancak baş ve ayak şahideleri kaybolduğundan mezarının yeri bilinememektedir.