CHP Kurultayı bizi 1970’lerin kabuslu günlerine götürdü. İdeolojik kamplaşmalar içinde birçok gencin hayatını kaybettiği bir döneme sanki hasretle bir dönüş gerçekleştirilmeye çalışılıyor. Che Guavera’nın şapkası altındaki genel başkan görüntüsü dikkati çeken bir afişti. Bir de Lenin’in posteri toplantıda yer almış olsaydı devrimci geleneği sürdürmüş olacaklardı.
Türkiye nereye gidiyor veya götürülüyor? CHP ise, dünün çıkmaz sokaklarının arasına yine dalmak istiyor. Yeni izlenmesi düşünülen yol, Türkiye gerçekleriyle bağdaşmıyor. Türkiye’deki değişme; klasik ideolojik çatışma ekseninden etnik ve mezhep odaklı yan kültür veya kimlik eksenine kayıyor. Artık böyle bir siyasi ortamda hala sağ-sol ideolojik bloklaşmasından medet ummak ne derece gerçekçidir? Türkiye’de etnik ırkçılık hortlatılıyor.
CHP Genel Başkanının zannettiği gibi Kürt de Türk de demezsek sorunlar çözülmüyor. Ülkeyi yönetenlerin garip hoşgörüsüyle devlet, egemenlik hakları, ülkenin toprak bütünlüğü ve milli bağımsızlığı tartıştırılıyor. Demokratikleşme ve kardeşlik projesi adına… Anlaşılan açılımlar meyvesini veriyor. Buna iktidarın ve ana muhalefetin de doğru dürüst sesi çıkmıyor, ama Genel Kurmay Başkanı gerekli uyarıyı yapınca etraf toz duman oluyor. Genel Kurmay Başkanı için malum gazetede çöreklenmiş isimler suç duyurusunda bulunuyor.
Etnik ırkçılar, son Diyarbakır Toplantısında iki dillilik, iki bayraklılık, özerk Kürdistan, öz savunma birlikleri dile getiriliyor. Bunların yarısı Kürtçe bilmiyor. Devlete meydan okunuyor ve açıkça vatandaşlık reddediliyor. Bazı küstah belediye başkanlarını görevden bile alamayanlar, Irak’ın Kuzeyini destekleyerek terör örgütüne prim kazandıranlar, örgütü sanki vatandaşı temsil ediyor konumuna sokanlar, bu ülkeyi yönetmeye layık değillerdir. Türkiye bu kadar ucuz bir ülke değildir. Kürtleri değil; ama kendilerini düşünen bir grup siyasetçi ve sözde aydın geçinen bazıları ve terör örgütünün şehir uzantısı olan KCK, bazı şehirlerde asayişi teminle kendini görevli görüyor ve vergi toplayıp adalet dağıtır hale geliyorsa, Türkiye’de gayet tabii iktidar tartışılır.
Türkiye’de kullanılan bir malzeme olan PKK demokratikleşiyor, Sorosçular, bölücü ırkçılar ve diğer marjinal gruplar demokratikleşiyor. Ülkenin asıl sahibi olan büyük çoğunluk ise, psikolojik baskı altında tutuluyor. Teröre taviz verilen, mücadeleden çok müzakere yolu açılan bir ortamda demokrasiden ve demokratikleşmeden bahsedilemez. Marjinalleri esas alan, parçayı bütünden ayırarak değerlendiren, küreselleştirmeye, postmodern ve modern ötesi tezlere teslim olmuş bir anlayış; milli bütünlüğü esas almadığından demokrasiyi de işletemez.
Demokrasi, marjinalleri de korur ve dışlamaz ama; politikanın bütününün marjinaller üzerine bina edilmesini, sadece farklılıkların esas alınmasını ve kutsallaştırmasını da kabul edemez. Bugün ülkemizde demokrasiyle çelişen bir ortam vardır. İktidarın seçimle gelmesi fazla bir şey değiştirmez; Hitler de seçimle gelmişti.
Bazıları iki dilliliğe fena merak sarmışa benziyor. Türkiye’de büyük sermayenin önemli bir bölümü anlaşılan menfaat için her şeyi yapacak durumdadır. Şarışın bir büyük sermaye patronu, Diyarbakır’da Kürtçe konuşmaya çabalar. Diyarbakır’da 150 sene önce Türkçe’nin son derece yaygın olduğunun farkında bile değildir. Bir buçuk asırda ortaya çıkan bu etnik dönüşüm fark edilemez. Bu bir çeşit eritme (asimilasyon) değil mi?
Resmi dil ve onun tersi olan gayri resmi dil ayırımı yanlıştır. Devletin dili olur. Anayasada da bu böyledir. Dünya dili olan Türkçe, egemenlik haklarımızla ilgilidir. Osmanlı’da da devletin dili ve eğitim öğretim dili Türkçe idi. TÜSİAD anlaşılan Kürtçe kursu açacaktır. Bir de buna TBMM’de kurs açılırsa bazı iktidar milletvekilleri kürsüden daha iyi konuşurlar!
Bazılarının hayal bile edemediklerini hayal olmaktan çıkarıcı ortamı hazırlayan yöneticiler, bolca Anayasa suçu işlemişlerdir. Askeri darbeler şamatası altında sivil darbeler sürdürülüyor. Son sekiz senedir hiçbir ciddi askeri darbe teşebbüsü önlenmedi. Ama sivil darbeler ve Türkiye’yi rehin alan sıcak para egemenliği ve Cumhuriyet tarihinden fazla borçlanma son yıllarda sürüyor. Ümraniye davalarının gerekçesi şimdi daha iyi anlaşılıyor.