Bu Nasıl Bir Bakış?

109

     Kureyş kâfir ve
putperestleri;

     Hz. Muhammed,
gözlerinin önünde büyüdüğü,

     Çok doğru, çok
dürüst, çok emîn ve güvenilir,

     Kısaca eşsiz ve
benzersiz bir ahlâk nümunesi olduğu;

     Ve bunu
gördükleri, bildikleri ve beğendikleri hâlde,

     Velhasıl, gözleri
önünde bir gülfidanı gibi,

     Hem maddeten, hem
de mânen boy atıp yetişdiği,

     Etrafına mis gibi,
mânevî rayiha ve kokular saçan;

     Hz. Muhammed’in
şahsiyetini öğe öğe bitiremedikleri hâlde,

     O’ndan
birbirlerine övünç ve kıvançla bahsedip dururken,

     O’ndan söz
etmekten âdeta zevk aldıkları,

     Bu hususta
birbirleriyle yarıştıkları hâlde,

     Ne zamana kadar?

     Ta ki,

     Peygamber olduğunu
söyleyene kadar.

     Ta ki,

     Hakikat
çiçeklerinden söz edip,

     Kendilerine sunana
kadar.

     “Hak bir. Ben
Peygamber.

     Hakk’ı tanıtmak
için Ben’den sizlere büyük bir haber,

     Sonsuz kıymette, değerli,
İlâhî bir müjde,

     Rabbanî bir muştu
ile gönderildim.

     Üstelik, sadece
size değil,

     Tüm insanlığa!”
diyene kadar.

     Bu ihbar, bu
hatırlatış ve bu kendini sunuş;

     Kureyş’e karalar
bağlatana,

     Onları hüzne
boğana,

     Gam ve kedere gark
edene,

     Kureyş’in
gündüzünü gece edene kadar!

     Evet, işte insan
bu idi.

     “Bana değmeyen
yılan, bin yıl yaşasın!”

     Hükmünden hareket
ediyor!

     Gayri meşru fayda
ve çıkarına gölge düşürecek;

     Her şeye ve
herkese karşı çıkıyor!

     Geçici dünya
menfaatı için,

     İnsanları ezmek,
sömürmek, onları na-meşru işlerine;

     Âlet etmek
imkânından, kendisini mahrum bırakacak

     Her şeye ve
herkese karşı çıkmayı;

     Menhus emel ve
gayelerinin zarurî bir gereği olarak görüyor!

     Bu nasıl akıl ki,
geçici uygunsuz menfaat ve yararı için,

     Ebedî hayatını,
ayaklar altına almaktan kaçınmıyor!

     Âdeta, sonsuz
saadetli hayat ve yaşamını;

     Geçici kıymetsiz
şeyler için, heba etmekten geri kalmıyor!

 

     Bu nasıl bir
bakış?

     Cehenneme doğru,
bir akış!

     Başka değil,
ancak;

     Cevherleri verip,
çakıl taşları alış!

Önceki İçerikDünya Koşuyor Biz Yürüyoruz
Sonraki İçerikİslâm Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır ile Allah’ın Koyduğu Sınırların Aşılması Meselesi’ni Konuştuk
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.