Bosna-Hersek Gezisi Notları – 4

77

Bu gün son günümüz.

Sarajevo (Sevdalinka, Boşnakça’da ‘sevda şarkıları’ ) da ünlü baş çarşıyı gezeceğiz. Saraybosna Türklerin Avrupa’da kurduğu en büyük kent olarak kabul edilir. Aracımız bizi otelimizden alarak Miljacka Nehri kenarından baş çarşının güneyinden gezeceğimiz yere götürüyor. Nehir üzerinde birçok köprüler mevcut ancak bir tanesi çok özellikli bir köprü. Hünkâr köprüsü. 1.Dünya savaşının çıktığı köprü.

Kendinizi herhangi bir Türk şehrinin pazar yerine giriyor gibi hissediyorsunuz. Geniş bir orta meydan sağında solunda aşağısında ve yukarısında değişik meslek gruplarına hitap eden arastalar, çarşılar. Hemen çarşının üst başında çarşının sembolü durumuna gelmiş ahşap sebilin bulunduğu bir meydana çıkıyorsunuz. Tertemiz kaynak suların aktığı bu çeşmeden kana kana içebilirsiniz. Ama benim gibi adını sormadan bu çeşmeden su içmenizi tavsiye etmem. Âşıklar çeşmesi adındaki bu sebilden içenlerin artık Saraybosna’dan ayrılamadığı rivayet ediliyor. Yanı başında kavak ağaçlarının çevresinde toplanan yüzlerce güvercin ayaklarınızı okşayarak dolaşıyor. Boşnak halkı kadar munis ve sıcakkanlı, sevecen varlıklar.

Yerler taşlarla döşenmiş (Arnavut kaldırımı) çarşı esnafı dükkânları yeni yeni açıyor. Sebilin sol tarafında bakırcılar çarşısı, sobacılar, sağ tarafta yemeniciler devam ediyor gidiyor. Şu anda turistik alışveriş çarşısı olmuş, turistik alışveriş malzemeleri satılıyor. Bosna kültürünü yansıtan çok fazla bir ürün gözümüze çarpmıyor.

Çarşının sağ tarafındaki dükkânların sonuna doğru Gazi Hüsrev Bey Camii ve külliyesi yer almakta. Camii savaştan sonra restore edilmiş. Yanındaki Kurşunlu Medresesinde eğitim hala devam etmekte. Dikkatimize sunulan bir bilgi hayli ilginç; Camiinin ve külliyenin kurulduğu 1531 tarihinden itibaren, savaş zamanı da dâhil olmak üzere her gün bir hatim indirilmekte. Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerinden olan cami Mimar Sinan tarafından 1531 yılında yapılmış. Caminin harcında sütle yumurta kullanılmış. Camiyle, çarşı için kullanılan granit sütunlar 100 tane öküzle 10 km uzaktaki Lukovitza’dan getirilmiş.

Gazi Hüsrev, 1480 de doğdu. Babası Ferhad Bey, annesi 2. Beyazıt’ın kızı Selçuk Sultan. Semendire Sancakbeyliğine atanan Gazi Hüsrev Bey aynı zamanında Kanuni Sultan Süleyman’ın halasının oğlu. Belgrad’ın fethinde bulundu. Belgrad’ın fethinden sonra Bosna Sancakbeyliği’ne getirildi. Bölgede yeni fetihler yaparak sancağının sınırlarını genişletti. 18 Haziran 1541 de öldü. Gazi Hüsrev Bey Camii avlusunda ki türbesine gömüldü.

Caminin yanındaki saat kulesi de dikkatimizi çekti. Saat kulesinin üzerinde çalışan saat alaturka saat dilimine göre çalışmakta (Akşam ezanı saat 12.00 yi gösterir). Hemen saat kulesinin dibinde Moriça Han bulunmakta. Şu anda orası da turistik eşya satan dükkânlarla yaşamakta.

Sebilin hemen sağ yanında bakırcılar çarşısının hemen girişinde mimari yapısıyla ilgimizi çeken Ferhatpaşa Camii. İbadete açık Osmanlı camilerinden. Camiinin hemen bitişik alt tarafında Bezistan Çarşısı, Markale pazarı görülmesi gereken yerlerden.

Sebilin hemen yanından geçen yolla (Tito Caddesi), çarşı içinden uzanan yolun kesiştiği yerde eski Yugoslavya diktatörü Tito’nun zamanından beri yanmakta olan Tito Ateşi. İlk zamanlar kömürle yanmakta olan ateş daha sonraları doğal gazla günün 24 saati yanmakta.

Çarşı batıya doğru nehrin kenarında devam etmekte iken zaman içinde çarşının bir kısmı yıkılarak çarşının orijinal hali bozulmuş nehrin öte yakasında kalan kısımlarda bulvar ve stadyum çalışmaları yüzünden küçülmüş eski hali kalmamış buna rağmen hala Saraybosna için ilk görülmesi gereken yerlerden bir yer.

Miljacka nehrinin üzerindeki Hünkâr (Latin) köprüsüne değinmiştik. Bu köprünün bu kadar özellikli olmasının nedeni Birinci Dünya savaşının çıkmasına neden olan, Sırp milliyetçisi Gavrilo tarafından 28 Haziran 1914 de Macaristan veliahdı Ferdinant’ın bir suikast sonucu öldürülmesidir. Yani 1.dünya savaşının çıkmasına neden olan kıvılcım bu köprüdür. Köprü 1541 yılında ahşap olarak yapılmış 1565 yılında Ali Ayni Bey tarafından taş köprü olarak inşa edilmiştir. 1798 yılında sel sebebiyle tahrip olan köprü Hacı Abdullah Briga tarafından yeniden inşa edilmiştir. Aslı 4 kemer ve 5 ayaktan oluşan köprü şu anda 4 ayaklı ve 3 kemerli olarak ayakta durmaktadır.  Hemen köprünün karşı kıyısında Fatih Camii yer almaktadır. Burada Fatih Sultan Mehmed’in şehre girdiğinde ilk Cuma namazı kıldığı yeşil kubbesi ile dikkat çeken Fatih Camii bulunuyor. Fatih Camiin den az ötede ise İnat Kuça Evi yer almakta. İnat Kuça inat ev anlamına gelmekte. Şu anda lokanta olarak hizmet vermektedir. Asıl özelliği binaya ismini veren inat ev’dir. Evin sahibi yerine yapılması düşünülen devlet dairesi için evini yıktırmamış daha sonra bir şartla; Evin sökülerek aynı malzeme ile karşı tarafa yapılmasını şart koşmuş taşınmasını kabul etmiş bu günkü yerine yapılmış o gündür evin adı inat evi olarak kalmış.

Daha sonra Avrupa’nın sayılı kütüphanelerinden olan Saraybosna kütüphanesine gidiyoruz. Sırplar tarafından her zamanki haçlı taassubu ile daha önce Kurtuba’daki kütüphaneleri ve içindeki kitapları yakan zihniyet burada da aynı şekilde kütüphaneyi ve içindeki çok kıymetli el yazması ve diğer kitapları yakarak tarumar etmişler. Elde kalan ve kurtarılan kitaplarla Kütüphane hizmet vermeye devam ediyor.

Sonsöz olarak Yeni Dünya dergisinden okuduğum (2007 Şubat) şu cümleler aklımdan hiç çıkmazdı: Saraybosna’da Erzurum’dan, Amasya’dan, Edirne’den izler bulursunuz. O yüzden Saraybosna hayatımızın tam da içindedir. Farkında olsak da olmasak da. Orda Türk evini, Türk sokağını, Türk kaldırımını bulursunuz. Yürürken yaptığınız yolculuk alelade bir sokak gezintisi değildir. Yürüdüğünüz yer zamanın içidir. Sonsuzluğun köşesidir.

Saraybosna’ya hiç gitmemiş olsanız bile orada sizin birçok hatıranız var. Derim ki; bu hatıralar hatırına Saraybosna’ya bir uğrayın.

Türkiye’ye dönmek üzere buruk bir hüzünle hava alanına doğru hareket ediyoruz.