TESEV isimli bir kuruluşun Ermenilere yönelik bir rapor hazırladığı basında yer aldı. Raporu okurken bu talepler olsa olsa Ermenistan’ın talepleri olabilir diye düşündüm. Bu ve benzeri kuruluşlar acaba Dünyadaki Türk sorunu, değişik coğrafyalardaki Türk topluluklarına uygulanan insan hakları ihlalleri, fiziki ve kültürel soykırımlar ile ilgili raporlar hazırlayacaklar mı? Bugüne kadar olmadığına göre, bundan böyle bir raporu hazırlamaya acaba ömürleri yetecek mi?
Ülkenin acil çözüm bekleyen asıl sorunları yedeğe alınmış, anayasa değişikliklerinde milli kimlikle, Türk’le uğraşılıyor. Aslında değişikliklerde temel hedef gerekli maddelerin değiştirilmesi değil; milli kimliğe karşı etnik ırkçılık yapılmasıdır. Ülke kendisine uygun olmayan bir modele çokkültürlülüğe zorlanıyor. Farklılıkların yaratılması, abartılması ve kutsallaştırılması demokratikleştirme diye piyasaya sürülüyor. Böylece artan yolsuzluklar, halkın yoksullaşması, gelir dağılımındaki bozulmalar, ahlaki değerlerin çöküşü, geleneklerin sarsılması, vatandaşlık ve Türk Milletine mensubiyet şuurunun zayıflaması, yabancılara toprak satışı, azınlık vakıflarına tanınan imtiyazlar, egemenliği paylaştırma gafleti, hukuk devletinin işletilememesi ve parti devletine dönüşmesi, hukuki usulsüzlükler, yargı ve yasamanın yürütmenin emrine girişi, terörle mücadele yerine örgütle muhabbetin artışı, can ve mal güvenliğinin zayıflaması dolayısıyla Bölgeden kaçış, dış dayatmalar, merkezi devlete karşı otonom mahalli idarelerin doğuşu, otoriter bir rejime geçiş özlemi ve diğer defolar gizlenmeye çalışılıyor.
Geçenlerde istifa etmek durumda kalan, Türk Tarih Kurumunun isminin değiştirilmesine karşı çıkan Prof.Dr. Ali Birinci’nin gazetelerdeki açıklaması dikkat çekmişti. Yine MEB teşkilat kanununun Türksüz, milliyetsiz ve cumhuriyetsiz hale dönüştürülmesi dikkatlerden kaçmıyor.
Güvenliği değil; sadece ütopyalaştırılmış özgürlükleri ele alan, toplumu, devleti değil; sadece ferdi öne çıkaran, milli kimlik, millet ve milli bağımsızlıktan geriye dönüşü hazırlayan bir anlayış yerleştiriliyor. Alt-üst kimlik tartışmaları açılıyor. Irkçı ve bölücü teröre yeni kılıflar ve gerekçeler uyduruluyor. Bir ara terörün sebebi bölgesel az gelişmişlik olarak yutturulmaya çalışıldı; sanki bu halledilirse terör de bitecekti. Daha sonra kültürel haklar tartıştırıldı; şimdi ise ayrı egemenlik, eğitim dili, devlet, ayrı bayrak, ayrı toprak dillendiriliyor. Bazıları devletin eski hatalarını, büyüyen ülkenin önünü kesmek istemek gibi sebepleri de ileri sürüyor, bir de bunu Ümraniye Davasına (Ergenekon) bağladık ve suçladık mı iş tamamlanıyor. Daha fazla demokrasinin ve anayasa değişikliğinin terörü söndüreceği zannediliyor. Taviz verdikçe terör artıyor. Katil başının “demokratik cumhuriyet” ifadesine yaklaşılıyor. Hatta bir başbakan yardımcısı “Gerekirse Öcalan’ın görüşlerinden de faydalanabiliriz” diyebilmiştir. Bu terörle mücadeleden çok; müzakere sürecinde anlaşılan örgütle muhabbet artmış, Avrupa’nın uygun bulunan şehirlerinde silah bırakmamış örgütle görüşmeler yapılmıştır. Örgütü besleyen maddi kaynakların üzerine doğru gidilmemiştir. İngiltere ve İspanya’nın yapmadığını yapıyorlar. Bunu terörle mücadele diye de takdim ediyorlar.
Türkiye’nin asıl sorunlarının sebebi olarak anayasalar gösterilemez. Anayasa ve yasaların uygulanmaması, anayasa ihlâlleri, hukuk dışı tasarruflar, keyfi tutumlar, partizanlık asıl sorunlardır. Şimdi de Anti-Türk muhabbeti baş sıraya geçirildi.
Devletin hataları tartışmalıdır; olabilir. Ancak devlet aslında kendi varlığına karşı zaman zaman hata yapmıştır. Acaba bunları varsaysak dahi bunlar bugün aynen devam ediyor mu ki haklı ve meşru bir sebep olabilsin? Oysa tarihi boyutuyla Kürtçülük sorunu Kürtlerin değil, hilale karşı Kürtleri kullanan, istismar eden Batı ülkelerinin sorunu olmuştur. Dün Osmanlı’ya saldıranlar bugün Cumhuriyet Türkiye’sine saldırmaktadırlar. Bugün bölücü ve ırkçı terörün hedefleri hala anlaşılamamışsa demek ki vatandaş onu esir alan hayali senaryolardan, siyasi ortaoyunlarından ve boş TV dizilerinden kendini kurtaramamıştır. Ona yardımcı olacak hür ve bağımsız bir basın da yoktur.