Bodrum Bodrum

115

Yıllar önceydi. Ankara TRT Haber Merkezi’nde sabah nöbetçisiyim. Sabah 05.00’te ben ve mesai arkadaşlarım kurumdayız. TRT’nin Kavaklıdere’deki genel müdürlüğüne geldiğimde ışıklar yanmıyordu. Güvenlik elektriklerin kesik olduğunu, yayına yetiştirmek için çalıştıklarını söyledi. Peki, biz nerede ana haber bültenleri hazırlayacak ve yayına vereceğiz?

Zemin kata indik. TRT’nin ölçü bakım personeli arızayı gidermeye çalışıyordu. Biz ise kimimiz ayakta, kimimiz yerde oturarak bülteni hazırlıyorduk. Aydınlığımız mumlarla oluyordu. Muhabirler hazırladıkları haberleri bana getiriyorlardı. Bir tahta üzerine koyduğum daktilomla nöbetçi müdür olarak getirilen haberlerle bülteni hazırlamaya koyuldum. Ama elektrik gelmezse ne olacaktı? Tecrübeliydim bu konuda, dolayısıyla biraz rahattım. Ankara Radyosuna gönderecektim bülteni. Ancak telefonlar da çalışmıyordu, sonra televizyon haberleri ne olacaktı? TRT Ölçü Bakım Müdürü Ümit Ergun oradaydı, kan ter içinde çalışmasını sürdürüyordu. Yaklaştım, kendimi tanıttım ve sordum. Ana Haber Bülteni saatine kadar elektrik kesintisi arızasının giderileceğini söyledi. Sevindim. Öyle de oldu.

Ümit Ergun ile tanışmamız böyle başladı. Sonra Oran’da aynı apartmanda birlikte 10 yıl komşuluk yaptık. Çocuklarımız Furkan, Burkan, Gökçe ve Oğuz aynı yaş grubunun arkadaşları oldular. Dostluklar artarak sürdü. Oğuz İstanbul Şerifali’de bizim alt katımızda oturuyor. Ümit Dede ve Asuman babaenne torun Efe’yle de hasret giderdikten sonra Ümit-Asuman Ergun çifti beni ve eşimi 10 yıldır oturdukları Bodrum’a davet ettiler. Karar vermekte biraz geciktik ama sonunda saat 07.00’de İstanbul’dan yola koyulduk.

Sezon Sonu Ege’de Olmak

Önce Pendik’e arabalı vapura gittik. Sabah sabah o yoğun trafikten öyle bir arınarak çıktık ki sormayın. Hatta 15 dakika önce vardık. Feribot dolu. Kahvaltı için gemi büfesinden bir şeyler aldık peynirli simit gibi. Birer de çay. Yolcular uykularını almamış gibi bir halleri var. Biz de öyleyiz. Çünkü dün akşam Sarıcaların düğünündeydik. Bir saat sonra Yalova’dayız.  Yolcular ve araçlar bir anda iniveriyor karaya. Otobanı levhalardan bularak yola çıkıyoruz. Citroen’e parmak boğumu kadar hafıza kartına bin şarkı yüklemiş Ümit Bey. Dinleyerek, nostalji yaparak yola çıktık. Akhisar’da Keskinoğlu Tavukçulukta mola verdik. Burada tavuktan her şey yapılıyor. Sağımız solumuz her yer Keskinoğlu’na ait. Ama Akhisarspor, Keskinoğlu’ndan daha fazla kentin ismini duyurdu.

Manisa, derken İzmir’e geldik. Yine gökdelenler kuşatmış güzel şehri. Artık beni ciddi ciddi rahatsız ediyor bu konut politikası. Kuşadası’na kadar hiç bir trafik kontrolü yoktu. Kuşadası’nı sezon sonu dolayısıyla yalnız yakaladık. İlerde Yunan Samon Adası. Sahil Kuşadası’nda iyi dizayn edilmiş sanırsınız ki Fransa kıyılarındasınız. Ayrıca her taraf dağ taş inşaat. Nem ve rutubeti hemen hissediyorsunuz terleyerek. Belediye sosyal tesislerinde çay içtik. Bitişikte de bir kapalı çarşı var. Karşıda ise oteller. Park yeri burada da sorun. Denizde balıklar kıpır kıpır. Elinizi denize soksanız tutacaksınız. Yakalayanı, olta atanı yok, hatta bakan da öyle. Oteller sıralanmış denize paralel. Tur otobüsleri fır dönüyor kent içinde. Tertemiz Kuşadası’nda kitapçıların olması beni sevindiriyor.

Yeniden yola koyuluyoruz. Ege kentlerini bir bir geçiyoruz. İşte Söke burası. Un’u bir marka Söke’nin. Sonra rüzgar gülleri dönmeye başlıyor dağlarda. Devlet de buna teşvik veriyor. Elektrik enerjisinin tüketim oranı bir ülkenin kalkınmasıyla alakalı ip uçları verir. Elektrik fazla tüketilmiyorsa geri kalmışlık alametidir.

Güvercinlikte Cinayet Gibi Tasarruf

Bafa gölüne geldik. Hava hala aydınlık. Bu sevindirici işte. Bir zamanlar tek şeritten ilerlenebilen bu yol artık duble. Bir kamyonun arkasına takılarak 20 km hızla ilerlemek yok. Sizi hatalı sollama ile tepede bekleyen trafik polisine ceza vermek da hak getire. Bodrum levhasını gördük nihayet. Nüfus 140 bin olmuş levhasında. Yaz sezonu bu nüfus bir  milyona kadar çıkıyormuş. Yolunu iki yanı yine otellerle dolu.

Güvercilik’e saptık önce. Tabii özelliklerini kısmen koruyan bir mekan burası. Koy’un bir ucu öyle, karşısı ise iki çirkin otel inşaatı ile kirletilmiş. Öyle belli oluyor ki yeşil alanın tahrip edildiği ve çimento yığınlarına fırsat verildiği. Aman Allahım. İntikam alınırcasına yeşil alan düşmanlığı yaşanıyor. Güvercinlikte köfte ekmek yedik, çay içtik. Turladık. Bir deniz bu kadar güzel olabilir. Ah bir de deniz kenarına içki şişeleri, yiyecek artıkları, poşetler, paketler, boş koliler atılmasa. Eğer bunları görmezseniz dokusu henüz değişmeyen yaşanacak bir yer Güvercinlik. Üstelik kesenize göre bir hayat mümkün. Yolculuğumuz tam 13 saat sürmüş. Üç yerde mola verdiğimiz düşünülürse çok iyi. Zaten bir de hız limiti var, sürat yapmamak gerek.

Bodrum’a benim ve eşimin üçüncü gelişi. İlk geldiğimizde Kale yakınlarındaki bir pansiyonda kalmıştık. Sonrasında Üngün-Rıfkı HepseverlerinYalıkavak’taki Akın Sitesi’ndeki yazlıklarında.

Halikarnas Balıkçısı Katil mi?

Bu defa Turgut Reis’te konuk olacağız. Osmanlı Amirali Turgut Reis ile Halikarnas Balıkçısı’nın(Cevat Şakir Kabaağaçlı)heykelleri  ve büstleri var çoğu yerde. Bodrum deyince akla hemen Turgut Reis, Cevat Şakir Kabaağaçlı (1890-1973) ve Zeki Müren(1931-1996) geliyor. Girit’te doğan Cevat Şakir ile Bodrum özdeşleşmiş. Edebiyatçı, yazar ve gazeteci olması bunda rol oynuyor.Çoğu yabancı dillere tercüme edilen roman, hikaye, deneme, anı ve çocuk kitapları yazmış. Bazıları şunlar; Mavi Sürgün, Anadolu Efsaneleri, Merhaba Anadolu,  Anadolu’nun Sesi, Merhaba Akdeniz, Uluç Reis, Turgut Reis,  Bulamaç, AgentaBurinaBurinata hemen hatırlanabilecekler.  Aristokrat bir aileden geliyor. 2. Abdülhamit zamanında görevli Mehmet Şakir Paşa’nın oğlu. Ailede bakın kimler var? Kardeşi ünlü ressam FahrelnisaZeid, Sanatçı Füreya(Koral), Aliye(Bergen), Suat Şakir, İzzet Melih ve Nejat  ile Şirin Devrim. Bu ünlü aileyi  Ayşe KulinFüreya ve Aliye eserleriyle romanlaştırdı.

Ziyaretçileri için “Akıllarını hep Bodrum’da bırakıp gittiler” diyen ve eğitimini İngiltere’de tamamlayan Robert Kolejli Cevat Şakir bir dizesinde de şöyle hatırlatıyor: “İtalya’yı gör de öl derler/ Yok canım!/ Bodrum ile kıyılarını gör ve yaşa”

Bodrum koyları süper. İmkanı olanlar için görülmemesi ve yaşanmaması olmazsa olmaz gibi bir şey. Halikarnas Balıkçısı imzasıyla eserleri yayınlanan Cevat Şakir Kabaağaçlı peki neden Bodrum’da? Bir iddia askerlikle alakalı bir yazısından, bir diğerine göre bir adamı tabanca ile vurarak öldürdüğünden önce hapsedilmiş, sonra Bodrum’a sürgüne gönderilmiş. Özel eşyaları da Bodrum Deniz Müzesi’nde sergileniyor.

Sanat ve Kültür Merkezleri

Bodrum evleri hep beyaz. Çok da yakışıyor. Alaka büyük bütün dünyadan. Çok yabancı var. Hollanda ve Danimarkalıların yaşadığı özet siteler birer büyük kasaba gibi. Bir ara “Türklerin buraya girmesi yasak” diye yazmışlar ama tepkiler üzerine kaldırılmış sonra. Sitelerde bir arada yaşamayı öğrenememe sıkıntısı bir hayli fazla. Hem de her sitede. Yabancı paralara göre mönüler de var çoğu yerde. Her marka bir yer açmış.  Orta Kent, Gündoğan, Mumcular, Yalıçiftlik, Geriş, Kadı Kalesi, Yahşi, Kargı, Torba, Bağla, Turgut Reis, Yalıkavak, Gümbet, Karaincir, İslamhaneleri,  Aspat, Akyarlar, Bitez, Karaada, Göl Türkbükü ve Gümüşlük’teki siteler birbiriyle yarış halinde. Koylar birbirinden güzel. Siteler ve inşaatlar dağlara doğru hızla tırmanıyor. Yine çok yer var ama, bu hızla; birkaç sene sonra Bodrum iyice dolacak.

Yalıkavak, bir zamanlar daha önde olan Türkbükü’nü geçmiş. Bük koy anlamında. Rus yabancı sermayesi, Azeri bir işadamı Marinayı, Yalıkavak ve Bodrum Marinalarının da önünde bölgenin en önemlisi haline getirmiş. Pahalı yatlar, değişik bayraklarla sıralanmış. Çarşılar dünyadaki örnekleriyle paralel gidiyor.  Palmarina Bodrum Deniz Müzesi’nde özel koleksiyon minyatür ahşap gulet gemi sergileniyor. Çini eserlerde Kütahyalı Fahri Çetinkaya imzası var. Bu çinilerin her biri tek ve parmak izi hükmünde. Kültürel mirasımızı tarihi dokusu içinde çağdaş motiflerle hayatımıza yeniden kazandırıyor. Bu müze bana taze bir nefes gibi geldi.

Bodrum merkezindeki Sanatçılar Çarşısı da gezilmeden, görülmeden olmaz. Portre ve karikatürlerinizi yapıyor ressamlar. Tipe göre fiyatlandırma olduğu yazılı girişte. Tam karşıda akrilik bir çalışma var. Bütün dikkatimizle bu tablolara bakıyoruz uzaktan. Ressamı Namık Birlik daha yakına buyur etti. Gittik. Tanıştık. Kutladık. Aynı zamanda öğretim görevlisi de olan sanatçı, meslektaşları gibi dertli. Yabancıların ilgisi daha fazla bu Bodrum tablolarına. Fiyatları yarı yarıya düşürmüş, ama değişen bir şey olmamış. Ayrıca deposunda da yer kalamamış. Eşim ile meslektaş olduklarından serzenişlerde ortak duygular hakim oldu. Açıktaki eserlerin çalınmasına bir önlem almamışlar. Namık Birlik “Hırsız ne yapacak bunları, kimse almaz ve satamaz” dedi. Doğru söylüyor. Devletin sanat ve sanatçıya alakası dipe vurmuş vasiyette. Ayakta durana aşk olsun. Bravo doğrusu. Bir tablo alıyoruz İstanbul’a götürmek üzere. Üçte bir fiyatından iskonto ile.  Fazla kazanan sanatçılar ise dövme yapanlar. Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Bodrum’da Güzel Sanatlar Fakültesi açmış. Öğrencileri bir bu sanat merkezinde etkinlik sergiliyorlar.

Bodrum’da Bodrum’u Yaşamak

Yel değirmenleri, Konacık’taPedesa Harabeleri, Antik Tiyatro, Myndos Kapısı, sarnıçlar, Osmanlı Kulesi, Kaplan Kulesi, Maussolleum ve Bodrum Kalesi için özel vakit ayırılmalı. Koyları gezmek için ise programına göre bir tur gemisine biniliyor. Öğle yemeği dahil 80 TL kadar.

Hakan Aykan bir zamanlar Bodrum’un eğlence dünyasını ayakta tutan bir sanatçı.”Hadigari” diye açtığı gece kulübünde şöhret oluyor. Genç yaşta da vefat edince Bodrum Belediyesi adını kültür ve sanat merkezine veriyor. Ünlü tenor Hakan Aysev’in buradaki konseri de hala konuşuluyor. Kale’nin bitişiğindeki bu yerde Trafo diye tarihi dokusu korunmuş yerel yönetimin bir sosyal tesisi var. Tam karşısında ise Halikarnas Balıkçısı eğlence merkezi. Revüler bile sahneleniyormuş. Kıyıda ise bir gemi gece kulübü haline getirilmiş, gece 12’den sonra denize açılarak program gerçekleştiriyormuş yasağa kılıf uydurarak.

Sıkıntılı bu günlerde Ferhan Şensoy Tiyatrosu Bodrumluları tebessüm ettirebilmiş. Nedim Saban’ın Zülfü Livaneli’den Leylanın Evi’ni sahnelediği tiyatro da düşündürmüş. Bir çok ünlü emekli aydın da Bodrum’da yaşıyor. TRT’den arkadaşım Birgül Ergev’i evinde ziyaretimde bir STK’da gönüllü olarak çalıştığını anlattı; Suriyeli mültecilerin ihtiyaçlarını tedarik ettiklerini, bu konuda Bodrum’da yaşayan yabancıların da maddi katkı verdiklerini anlattı. Bir şeyi de ekledi “Zaman zaman da okullara giderek minik öğrencilere öyküler okuyorum” dedi. Sevindim.

Kalabalıklar Bodrum merkezde. Bir de Gümbet’te. En canlı ve cıvıl cıvıl olan yerler de burası. Her gece ülkücü gençler sırtlarında Türk bayrakları, sağ ellerini de bozkurt işareti yaparak konvoy halinde terörü kınadı, şehitlere rahmet ve dua konvoyları düzenlediler. İlk ve son durak da merkezde Jandarma Karakolu oldu.

Bodrum’da Suriyeliler görünmeyecek kadar azdı. Akyarlarda Suriyeli minik göçmen yavrumuz Aylan’ın cesedinin bulunduğu sahile gittik. Karşıda Koz(İstanköy) ve Kalimnos Adaları yirmi dakika deniz motoruyla. Tamı tamına bir insan kaçaklığı sergileniyor. Onca ölümlere rağmen ne göçmenler ve ne de kaçakçılar bundan vazgeçmiyor. Yunan adalarında Suriyeli göçmenlerin sayısı sürekli artıyormuş. Turist sayısı da bu yüzden azalma göstermiş. Ancak Bodrum’dan her gün en az iki gemi adalara gidiyor ve geliyor. Sırf balık yemeye gidip-gelen yerli turistlerin sayısı da az değil.

Yürüyüş Yolu Kargoda

10 gün hızla geçti. Dostlar bırakmıyor ama hem yurtdışından misafirlerim var ve hem de bir televizyon programı için İstanbul’a dönmem gerekiyor. Hele bir de uygun uçak bileti bulunca keyfimi sormayın.Rıfkı Hepseversağolsun beni ve eşimi Milas’a daha yakın havaalanına bıraktı. Bodrum Havaalanı çok modern ve bazı ülkelerin başkentlerinkinden de daha büyük. Neredeyse her yarım saatte bir uçak havalanıyor. 24 saat uçaklar yurtdışı ve içi seferine çıkıyor. Hepsi de dolu. Uçakların ineceği Atatürk ve Sabiha Gökçen havaalanındaki gibi trafik yoğunsa açıklamalar geliyor birbiri ardından. Adı rötar değil ama gecikme yaşıyoruz. Havaalanında gazete almak için D&R’ye uğradım. İktidar, muhalefet ve ortada üç gazete aldım. Kitaplardan çok satanlar, yeni yayınlar, klasikler hep raflardaydı. Yürüyüş Yolu kitabımı sordum. Görevli genç kız bilgisayara bakarak “Kargodan henüz çıkmamış efendim!” dedi. Bu sırada uçağımız için anons yapılıyordu. Gidip sıraya girdim İstanbul’a uçmak için.