Bizi Birleştiren Hormon

171

“İnsanlar toplum içinde yaşar.” Bu hüküm bilimsel midir? Evet. Niçin? Çünkü gözleme dayanıyor. En eski çağlardan bu yana, toplum dışında, Robinson Cruzoe hayatı yaşayan insan yok. Bu güçlü bir gözlem. Bilim yanlışlanabilenle uğraşır diyoruz. Bu hüküm nasıl yanlışlanır? Bir yerlerde, bir çağlarda tek başına veya sadece aile hâlinde yaşayan çok sayıda insan bulursak. Bulamıyoruz… 

“Toplum yaratığıyız!” hükmünü kesinleştirecek bir adım daha var: İnsanları böyle topluluklar hâlinde yaşamaya iten bir mekanizma var mı? İşte “Dostuluğun Yedi Sütunu” başlıklı yazımın sonunda vaat ettiğim hoş kısım bu sorunun cevabında. 

Sosyologlar, insan doğasından (fıtratından) kaynaklanan davranış kalıplarını bulmak için kültür alışverişinin bulunmadığı çağlara ve tecrit edilmiş hâlde yaşayan topluluklara bakar. Bugün iletişim araçları, birçok ülkede benzer davranışlar gözlememize sebep olabilir. Fakat birkaç bin yıl önce böyle iletişim yoktu. Arkeoloji ve antropoloji bize,  eski insanların nasıl yaşadığına, neler yaptığına dair ipuçları verir. Kaldı ki 16. asırdan 20. asrın başlarına kadar, dünyanın geri kalanıyla ilişkisi bulunmayan topluluklar keşfediliyordu. Sosyologlar bu yeni keşfedilmiş kabilelere üşüşürdü. Bunlarda bir davranış hem Amerika’da hem Asya’da hem de Afrika’da gözlenirse “İşte”, denir, “bu insan tabiatından gelmeli.” Çünkü bu kadar uzak ve tecrit edilmiş grupların, bir kültür unsurunu kopyalama ihtimali yok. Bugün, insanın eski çağlarına bakmakla yetinilmiyor. O unsurun genetik kökenini yakalamak için hominoidlere-insanımsılara kadar iniliyor. 

Tüyleri tarama

Hemen bütün insanımsılarda, İngilizcede “grooming” denilen bir davranış var. Gruptan biri, diğerinin tüylerini elleriyle tarıyor; yaprak, çöp gibi şeyleri temizliyor. Bu merasim, topluluk hâlinde yaşayan bütün insanımsılarda yaygın. Herkes herkesin tüylerini temizliyor! Tuhaf! Araştırılınca bulunan şu: Etkili olan tüylerin temizlenmesi değil. Parmakların hareketi. Derinin üst kısmında, beyne doğrudan mesaj gönderen C- tactile denilen nöronlar, hafif dokunuşa duyarlı. Bunlar uyarıldığında endorfinler salgılanıyor. Endorfinler morfine kardeş, ağrı eşiğini yükselten, mutluluk veren bir hormon grubu. 

Grooming, isterseniz okşama deyin, insansı gruplarını bir arada tutan davranış. Fakat fertler bütün günlerini okşama ile geçirse bile okşayabilecekleri birey sayısı sınırlı. Bu yüzden Dunbar, insansı toplumlarının elliyi geçemediklerini söylüyor. İnsanda 150 olan Dunbar sayısı, onlarda 50. 

İnsana gelince

İnsana geldiğimizde ne oluyor. Temas muhakkak etkili. Fakat insanda endorfin salgılatan başka davranışlar da var. Gülme, sohbet, birlikte şarkı türkü söyleme, dans etme, hikâye anlatma, ziyafetler… Bunların birlikte yapılması. Hele halk oyunlarındaki gibi bütün insanların aynı hareketleri aynı anda yapması… İddia mı bunlar? Hayır. Denenmiş, tahkik edilmiş bulgular. Neler endorfini yükseltiyor, neler yükseltmiyor; ölçebiliyoruz.

Endorfinler sadece geçici bir mutluluk ve ağrı giderici etki yapmıyor, bağışıklık sistemini de güçlendiriyor. İnsanların toplum hâlinde yaşaması yırtıcılara karşı üstünlük sağlar, insanın insana düşmanlığını da kontrol altına alır. Şimdi görüyoruz ki endorfinler sayesinde bağışıklık sistemi de güçleniyor. Toplum insanının toplumu sevmeyenlere göre avantajı hâle gelmesi için üç sebep bir arada. Tabii seçim böyle işliyor.

Güç sarf etmek endorfin düzeyini yükseltir. Bu yüzden egzersiz yapan insanlar, egzersizden sonra bir mutluluk hisseder. Kürekçileri almışlar. Hani şu Batı üniversitelerinde çok yaygın olan kürek yarışlarına katılan kürekçileri. Tek başına kürek çektirip bünyedeki endorfinleri ölçmüşler. Beklendiği gibi egzersiz endorfin miktarını arttırmış. Sonra kürekçilere birlikte kürek çektirmişler. Yarışlardaki gibi. Sarf edilen güç ve zaman tek başına çekilenle aynı. Tek fark, birlikte ve eş zamanlı yapılması. Sonuç: Endorfinler yine artmış ama tek başına gözlenen seviyenin %100 üstüne çıkmış! İşte toplumun endorfin cazibesi. 

Amigoluktan şaman davuluna!

Söylemeye gerek yok. Toplu eylemler, tek tek insanların mutluluğunu ve bağışıklığını arttırırken ait olunan topluma bağlılık hissini de arttırıyor. 

Bir futbol takımını tutanlar, maçı televizyonda tek başına değil, başka taraftarlarla seyretmek ister. Daha iyisi stadyumda birlikte bağırmak, aynı sözler ve ritimle tempo tutmak isterler. 

Şarkılar, marşlar birlikte söylenir. Askerler uygun adım yürürken bando çalar, marş söyler. Hiç olmazsa yürüyüş kararı sayarlar. Okullardan kaldırdığımız andımızın neye yaradığını görüyor musunuz? ABD okullarında öğrencilerin  asırlardır ayakta, elleri kalplerinde bağlılık andı içmelerinin sebebini anlıyor musunuz? Müslümanlar birlikte ilahiler söyler, zikreder. Zikrederken birlikte eşzamanlı hareketler yaparlar. Hıristiyan kiliselerinde klasik korolar yetmedi, şimdi el çırpıp ritmik hareketlerle dinî şarkılar söylüyorlar. Daha gerilere giderseniz şaman davullarını ve toplu raksları bulursunuz. 

Aklınıza daha birçok örnek gelebilir. İşte çağdaş bilim böyle. Alanlar birleşiyor, birbirini destekledikçe bilgi yükseliyor. Bugünün sosyolojisi, felsefi tartışmalara değil; veriye, ölçmeye dayanıyor. 

Not: Geçmiş yazılarımda sözünü ettiğim, The Dawn of Everything– Her Şeyin Şafağı’nın Türkçesi, Epsilon Yayınlarından çıkmış. Duvar ilanlarından gördüm!

Önceki İçerikÖzel İzmit Hastanesi ve Dr.Hikmet GAZETECİ
Sonraki İçerikHayallere Tutunmak
İskender Öksüz
İskender Öksüz 14 Eylül 1945 tarihinde İzmir'de dünyaya gelmiştir. 1966 yılında Ege Üniversitesi Kimya-Fizik Bölümü'nde lisans eğitimini tamamlamıştır. Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumunun yurtdışı bursuyla ABD'de Yale Üniversitesi'ne kabul edilmiş, burada, Oktay Sinanoğlu'nun danışmanlığında, 1968'de yüksek lisansını 1969'da da doktora derecesini almıştır. İskender Öksüz 1968-1979 yılları arasında; Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde bölüm başkanlığı, rektör yardımcılığı ve rektör vekilliği görevlerinde bulunmuştur. Yine aynı yıllarda senato üyeliği (ADMMA), Türkiye Atom Enerji Komisyonu 7. Dönem üyeliği, Atom enerjisi konusunda bakan danışmanlığı ve Töre-Devlet Yayınevi yöneticiliği yapmıştır. Öksüz, 1981-1987 yılları arasında, Suudi Arabistan'da bulunan University of Petroleum and Minerals'da akademik ve idari görevler, bilgisayar destekli öğretim koordinatörü, yeni öğretim üyesi seçimi ve terfi komitesi üyeliği yapmıştır. 1987 yılından itibaren sağlık, bilişim ve eğitim sektörlerinde çeşitli firmalarda üst düzey yöneticilik yapan Öksüz, çeşitli şirketlerde yönetim kurulu üyeliği, genel müdürlük ve holding genel koordinatörlüğü yaptı. İskender Öksüz 2012 yılında Gazi Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümünden emekli oldu. Otuzun üstünde bilimsel yayını yedi yüzün üzerinde atıfı bulunan Öksüz, KÜBİTEM (Kültür, Bilim ve Teknik Merkezi) kuruculuğu, Türk Ocağı Hars Heyeti ve Yönetim Kurulu üyeliği, Millî Düşünce Merkezi Yönetim Kurulu üyeliği; Töre, Devlet, Bozkurt, Türk Yurdu dergilerinde makale ve başka yazıları yayımladı. Üniversiteler de dâhil olmak üzere çeşitli platformlarda konferans, söyleşi ve röportajlarda bulundu.[5][6] Ayrıca Son Havadis, Yeni Ufuk ve Ayyıldız gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı. Karar gazetesinde köşe yazarlığına devam etmektedir. İskender Öksüz, 5 Mayıs 2021 tarihinde vefat eden ünlü romancı Emine Işınsu ile evliydi. Eserleri[7] Millet ve Milliyetçilik Bilim, Din ve Türkçülük Alt Akıl: Aptallar ve Diktatörler Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi Türk'üm Özür Dilerim Niçin Geri Kaldık? Çin Dünyayı Ele Mi Geçiriyor? (Konuralp Ercilasun ile birlikte)