28 Temmuz 1914’te başlayıp 11
Kasım 1918’de sona eren Birinci Dünya Savaşı, dünya tarihinde yaşanan en kanlı
ve dünya siyasetinde çok mühim değişikliklere yol açan savaştır. 40.000.000’a
yakın insan öldü, bir o kadarı yaralandı. Cephede yaralandığı için sonradan
ölen, savaş yıllarının çok kötü şartları içerisinde açlıktan, tedavi imkânı
bulunamayan hastalıklardan ölenlerin sayısı bu rakama dâhil değildir. Bu
korkunç savaşın dehşet verici tesirleri, Osmanlı Devleti topraklarının her
metrekaresinde en acı şekliyle hissedildi.
İzmir, bu acıları yaşayan
şehirlerimizden biridir. Savaş sonrasında Yunan işgali sebebiyle en ağır
tahribat İzmir’de oldu.
Asıl mesleği eczacılık olmakla
birlikte ve Balıkesir doğumlu olmasına rağmen İzmir’de mesleği ile alâkalı
görevini ifa ederken şehrin tarihi hakkında araştırmalar yapan Celal Öcal,
Sancakkale’nin, İzmir’in müdafaasında mühim bir yeri olduğu bilgisine ulaştı.
Burada şehit olanlar için Türk Dünyası Kültür ve İnsan Hakları Derneği başkanı
sıfatıyla T.C. Genelkurmay Başkanlığı’na bir dilekçeyle başvurarak, ‘Sancakkale
Şehitlerini Anma Haftası’ tertip edilmesi talebinde bulundu. Gerekli ilgiyi uyandıramayınca, şehitlerin
aziz hatırasına ithâfen ‘Birinci Dünya
Savaşı’nda İzmir Savunması’ isimli eserini hazırladı.
Söz konusu kitap, 15, 5 X 23
santim ölçülerinde, 416 +16 sayfadır.
Son 16 sayfada, askerlik, bayrak ve savaşla alâkalı renkli fotoğraflar
bulunmaktadır.
Birinci Dünya Harbi Şehit ve
Gazilerimize, Cumhuriyetin Kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e, KKTC Kurucu
Cumhurbaşkanı merhum Rauf Denktaş’a, merhum babası Hava Astsubay Nurettin
Öcal’a ithaf edilen kitap, takdim, önsöz yazıları ve ekler dışında 4 bölümdür.
Birinci Bölümde: İzmir’in
Savunulması, Türk Havacılığı, 1915 Yılı Ege Bölgesi’nde Hava Harekâtı, 1916 ve
1917 Hava saldırıları ile 1918 Yılı Ege Bölgesi’nde Hava Harekâtı;
İkinci Bölümde Mondros Mütarekesi
Dönemi, İzmir’in İşgali, Türk Denizcileri’nin İstiklal Harbi’ndeki
kahramanlıkları;
Üçüncü Bölümde: Şehitlikler,
İzmir’i Savunan Topların İzmir’e Kazandırılması, Sancakkale ve Uzunada;
Dördüncü Bölümde: En Yaşlı Türk
Pilotlarına Şükran Ziyaretleri, Avrupa ve Türkiye’de Birinci Dünya Savaşı’nın 100.
Yılı Anma Törenleri, İzmir Üzerinde Tespitler, Savaşın Psikolojik Yönüne de Önem
Veren Osmanlı Harbiye Nezareti’nin Resim Sanatının Değerlendirilmesi, Sakız
Kaptan’ı Derya Nasuhizâde Ali Paşa Şehitliği hakkında bilgiler bulunuyor. Her
bölüm, mevzu ile alakalı resimlerle desteklenmiştir.
Ek başlıklı bölümde: Prof. Dr.
Ümit Özdağ’ın ‘İzmir Sancakkalesi ve Şehitliği’ başlığı ile 6 Mart 2015 tarihli
Yeniçağ Gazetesi’nde yayınlanan makalesi bulunuyor.
Kitabın yazarı Celal Öcal;
‘Önsöz’ başlıklı bölümde: Türk Dünyâsı Kültür ve İnsan Hakları Derneği olarak
Sancakkale Şehitlerini Anma Haftası tertip edilmesi için İzmir Valiliği, Ege
Ordu Komutanlığı, Narlıdere ve Balçova Belediyeleri ve T.C. Genel Kurmay Başkanlığı
nezdindeki teşebbüslerinden netice alamadığını belirtiyor. Muhtemelen adı geçen
kurumların, makul görülecek gerekçeleri vardır. O gerekçeler, bu kitabın
yazılmasına vesile olmuştur, iyi de olmuştur. Aksi takdirde Celal Öcal, eserini
yazma teşebbüsünde bulunmayacaktı. Ümit edilir ki, binbir emekle hazırlanan
eser, Sancakkale Şehitleri Anma Haftası tertip edilmesine vesile olur.
İLERİ YAYINLARI:
İstiklal
Yayıncılık. Yıldız Sanayi Sitesi Kat: 3 Nu: 131, Cevizlibağ İstanbul. Telefon : 0.212-292 65 26 Belgegeçer:
0.212-292 65 27 e-posta: bilgi@ileriyayinlari.com.tr // www.ileriyayinlari.com.tr
CELAL ÖCAL: 1949 yılında Balıkesir’de doğdu. Babası İlk ve Orta Okul tahsilini babasının Ege Üniversitesi Eczacılık Fakültesini Askerlik görevini yaptıktan sonra Sosyal İzmir Tepecik Ege Doğumevi ve Kadın 1992 Türk Dünyası Dostluk, Kardeşlik ve Türk târihi ve kültürü ile ilgili ‘Kurtuluş Savaşımıza sanatıyla katkıda |
Türk –
Batı Kavgası
Velût yazar Süleyman Kocabaş’ın 9 ayrı seride telif ettiği 76. kitabının adı,
muhtevâsı gibi hayli zengin: ‘Bir
Medeniyet Analizi ve Türk-Batı Kavgası / ’Cellâdına Âşık Olmak’ /Yeni Bir Bilge
Kağan Mesajı ve Çağrısı: ‘Ey Türk Kendine Dön’
Ziraat Yüksek Mühendisi olan Süleyman
Kocabaş, inancı kavi bir Müslüman’dır, vatan-millet-bayrak sevdalısı bir Türk
münevveridir. İlim âşığı olması sebebiyle üstün bir gayret göstererek kendi
kendine Osmanlıca ve İngilizce öğrendi. Üslûbu tatlı-sert, yazıları ilmî
olmakla birlikte her eğitim seviyesinde okuyucunun anlayabileceği bir Türkçe
ile yazar. Bu sebeple çok okunur.
13 X 19 santim ölçülerinde, 176 sayfalık
eseri, Aralık 2019’da yayınlandı. 52 başlık altında toplanan ‘İçindekiler’ listesindeki her bir bölüm,
okuyuculara yaldızlı dâvetiyeler çıkarıyor.
Fikir edinilmesine yardımcı olmak
maksadıyla birkaç örnek:
*Türkler Niçin Müslüman Oldular ve Millet
Olma Süreçlerini Nasıl Tamamladılar? *İslâm Dünyasında Hâkimiyetin Müslüman
Türklere Geçişi *Selçuklular ve Osmanlılar Neden Daha İleri İlim ve Teknik
Hamle Yapamadılar? *Osmanlı Devleti ve Medeniyeti *Batı Medeniyeti İle Büyük
Hesaplaşma *Türk-Batı Kavgasında ‘Özne’ Olmaktan Çıkarak ‘Nesne’ Hâline
Gelmemiz Süreci *Avrupa’da Zulüm Gören Yahudilerin Osmanlı Yönetimine
Sığınmaları *Avrupa’da Osmanlı Yönetiminin Câzibe Merkezi Hâline Gelmesi
*Osmanlının İnsanlığa kazandırdığı Altın Çağ *Altın Çağın Sona Ermesi ve
Dünyâmızın Batı Emperyalizminin Elinde Zindanlaşması *Modern Batı Medeniyetinin
Özellikleri *Vahşi Batı Medeniyeti *Osmanlının Baş Cellâdı ve Kabir Kızıcısı
İngiltere *Celladına Âşık Olan Jön Türkler *Abdullah Cevdet ve Damızlık Erkek
Meselesi *Yeni Bir Bilge Kağan Çağrısı *Yabancılara Toprak Satmak *Müzik, Kılık
Kıyâfet-Yeme ve İçme, Rejim ve Ortak Pazar Hikâyeleri…
Görüldüğü gibi Türkiye’nin ve Türk
Milletinin problemlerini kendisine dert edinenlerin öğrenmek istediği konular,
kitabın muhtevasını oluşturuyor.
Asıl bilgiyi
detaylarda aramak üzere, Süleyman Kocabaş kitabının özetini arka kapakta veriyor:
Milletlerarası kavgalar tarihinde, en uzunu
ve sürekli olanı, günümüz itibariyle 1643 yıllık (376-2019) Türk-Batı kavgası
olmuştur.
Karadeniz’in kuzeyinden geçerek Doğu-Batı
Avrupa’ya gelen Şaman Türklerinin kavgası 874 yıl (376-1250) devam etmiş,
sonunda asimile olmuşlardır.
Karadeniz’in güneyinden Anadolu, Orta Doğu,
Balkanlar ve Kuzey Afrika’ya gelen Müslüman Türkler-Batı kavgası ise 851 yıl
(1071-1922) devam etmiştir.
Bu birinci ve ikinci Dönem mücadeleleri,
1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti döneminde de bitmemiştir.
Günümüz Türkiye’si Batı medeniyeti ile
kültür ve sosyal etkileşimden olarak; 1-Millî kültürümüzü unutarak Batı
kültürlerine (Anglo Sakson ve Frenk kültürleri) özenti sonucu Şaman Türkleri
gibi sosyal asimilasyona uğramak, 2-Coğrafi olarak da bölünmek tehlikeleri ile
karşı karşıyadır.
Elinizdeki kitap, ‘1643 yıllık mücadele
süreci yanında, bugün de karşı karşıya bulunduğumuz türlü çeşitli problemlerden
nasıl kurtulabileceğimizi araştırıyor, alternatifli çözümler sunuyor.
Süleyman Kocabaş, işin künhüne varmış bir
halk filozofu olarak dobra dobra, nalına da mıhına da vurarak apaçık anlatıyor.
Kolayca anlaşılıyor: Yabancı isimli alış veriş merkezlerinde vakit öldürenler,
yabancı isimli sitelerde oturanlar kendi millî değerlerine yabancılaşırlar ve önce
asimile sonra da yok olurlar.
VATAN YAYINLARI –
SÜLEYMAN KOCABAŞ:
Cumhuriyet
Mahallesi, Tennuri Caddesi, Uğur Sokağı, Kılıç İşhanı Nu: 8-303 Melikgazi
Kayseri.
0.537-564 30 55 e-posta: vatanyayinlari38@gmail.com // www.kocabassuleyman@gmail.com
16. YÜZYIL OSMANLI
EKONOMİSİNDE PİYASA’NIN KARŞITI PAZAR:
Osmanlı Devleti’nde pazarlar câmiden sonra şehrin en temel unsurunu
oluşturmaktadır. Ve çarşılar camilerin hemen yanında yer almaktaydılar. Alâka
çekicidir ki, İslâmiyet’te dürüst ve kaidelere uygun yapılan alış-veriş ibadetten
sayılır. Demek ki, kuruldukları güne göre isimlendirilen bu pazarlar,
Osmanlı’yı Avrupa’dan ayıran en önemli kurumlardan biridir. Çünkü Avrupa’daki
piyasa din de dâhil olmak üzere bütün hayatı ekonomik faaliyetlerin
belirleyiciliğine bırakırken, Osmanlı’daki pazar, ekonomik ilişkileri dinin
açıklamasına tâbi tutar, yâni kaideleri İslâmiyet belirler.
Kitabın yazarı Hasan Fehmi
Yılmaz, sistemin Gazali’den ve İbn Haldun’un İslâm felsefesinden ilham
alındığını belirtiyor. Bu pazarın piyonları kimdi peki? İbadullah modeline göre
hayatını devam ettiren, ancak 16. yüzyılda zamanın gereklerine ayak uydurmak
mecburiyetinde kalarak ekonomik insan modeline dönüşen Osmanlı esnafı elbette.
Belirtelim ki bu esnaf sadece erkekleri değil, kadınları da kapsıyor. Eğer
pazar ve piyasa arasındaki ayrım dikkatinizi çektiyse veya Osmanlı ekonomik
insanı merakınızı celb ettiyse, Osmanlı ekonomisinin ne maksatla ve hangi
ilkeler çerçevesinde yürütüldüğü konusuna ilgili duyuyorsanız, bu kitap ilgi
alanınızda demektir. Kitapta İslam geleneğinin Osmanlı geleneğine etkileri, bu
geleneğin Osmanlı’ya intikal etmesinin sebepleri ve üretim-tüketim –
çarşı-pazardan oluşan ekonomik yapısı üzerine odaklanan 3 bölümde 16. yüzyıl
Osmanlı iktisadî yapısına ışık tutulmaya çalışılmıştır.
2012 yılında basılan kitap, 12 X 19, 5 santim ölçülerinde, 190 sayfadır.
ÖTÜKEN NEŞRİYAT: İstiklal Caddesi Nu: 65 Ankara Han Kat: 3 Beyoğlu, İstanbul. Telefon:
0.212 – 251 05 30 Belge Geçer: 0.212 – 251 00 12 e-posta: otuken@otuken.com.tr. www.otuken.com.tr
EDEBİYAT VE SİNEMA EDEBİ ESERDEN BEYAZ PERDEYE:
Orhan Söylemez,
Mehmet Önal, Ertan Erol, Ayşe Sümeyye Turan, Hasan Yürek, Fatih Sakallı, Musa
Demir, Mehmet Kaygana, Kayhan İnan, Öznur Özdarıcı, Harun Ceylan, Fatih
Kuşdemir, Fatih Kanter, Reyhan Gökben Saluk, İsmail Kekeç, Şerefnur Atik,
Gülderen Öztürker Özdemir, Yılmaz Yeşil, Ayfer Yılmaz, Burcu Ceylan Yürek,
Ünsal Yılmaz Yeşildal, Emrah Çıra, Cengizhan Genç, Işılay Pınar Özlük, Dinçer
Apaydın, Canan Uğurdağ, Olena Kazan, Mehmet Özberk
Yukarıda isimleri
yazılı yazarlar, ‘Yedinci sanat’ olarak adlandırılan sinemanın en çok
etkileşimde olduğu sanat dalının, edebiyat olduğu görüşündedir.
Diğer görüşlerini de
şöyle açıklıyorlar: ‘Yazılı birer metin
olan roman ve hikâyeler, senaryolaştırılarak sinemaya aktarılır. Dolayısıyla
sinemaya uyarlanan bir roman ve hikâyenin genel anlamda biçimi değişmiştir.
Filme aktarılan bir roman ile o film karşılaştırıldığında birçok benzerlik ve
farklılık bulunabilirse de netice itibâriyle ikisi de insanî bir durumu, bir
olayı, bir çatışmayı, bir gözlemi ve benzerlerini anlatırlar. Bu hususlar
anlatılırken roman ve film arasında yöntem farklılığı olduğu görülür. Her iki
sanat dalı da bir metinden hareket etmesine rağmen roman başka, sinema
başkadır. Fakat birçok sanat dalı göz önüne alındığında, roman ve sinemanın
etkileşimin en çok görüldüğü sanat dalları arasında yer aldıklarını söylemek
mümkündür.’
Yazarlar,
edebiyat-sinema etkileşimi üzerine yapılan incelemelere katkı sağlayacaklarını
düşünmüşler. Kitabı temin eden herkese roman ve film tadında bir ömür
diliyorlar.
HAT YAYINLARI:
Selamiali
Efendi Caddesi Nu: 3 Huzur Çarşısı Nu: 15 Üsküdar, İstanbul
Telefon:
0.216-334 48 30 e-posta: info@hatyayinevi.com / www.hatyayinevi.com
DERKENAR:
ADLARDA
YAPILAN YANLIŞLIKLAR
AYDİL EROL
Yalnız sevgili
yavrularımıza değil; evlerimize, sokaklarımıza, işletmelerimize, yerleşim birimlerimize
de Türkçe ad vermenin boynumuza borç olduğuna inanıyoruz.
Geleceğimizin
bekçisi, gözümüzün nuru sevgili yavrularımıza ad bulmak, ad koymak zaman zaman
mesele hâlini almaktadır. Ata ana olmanın şerefine erişenler veya torun sâhibi
olmanın zevkini tadanlar: ‘O olmasın, bu olsun!’ demekte; kimisinin söylenişi,
kimisinin anlamı –bilinebildiği ölçüde–
beğenilmektedir.
Bir Türk’ün
yavrusuna ad verirken, yabancı dillerden gelmeleri değil, Türkçe olanları
seçmesinin, kıskançlıkla onları koymasının millî bir görev olduğuna inanıyoruz.
‘Çocuk İsimleri Ansiklopedisi’, ‘Çocuk Adları Sözlüğü’ gibi yanlışlıkları
adlarından başlayanlara yahut hatalarla dolu olan kitaplara güvenmek doğru
mudur? Türk Dil Kurumu gibi bir kuruluş bile 50 yıla yakın bir sürede el kadar
bir kitapçık yayınlamış, o da liste olmaktan öteye geçememiştir.
Satışı büyük
birkaç gazetenin bu konuda yayınladığı kitap veya ek de, sözü edilen hataları
tekrarlamaktan başka bir şey yapmamış, 2 gazetenin verdiği 1992 takviminde, 365
günde teklif edilen adların 5’inin Türkçe, kalanların da Arapça ve Farsça,
hatta İbranice olduğu görülmüştür.
Yapılan yanlışlıklar
Arapça
‘Adnan’ı, İngilizce ‘Aylin’’i, İtalyanca ‘Alabora’yı, Rumca ‘Anadolu’yu, Hitit
krallarından birinin adı olan ‘Anittaş’ı Türkçe sananlara; ‘Kamer’’e ‘doktor’,
‘Hümeyra’ya ‘beyazlık’, ‘Tuğrul’a ‘akbaba’yı andırır; gagası ve pençesi çok
güçlü masal kuşu’, ‘Ertuğrul’a da ‘temiz yürekli, doğru insan’, ‘Arsal’a ‘sanatla
ilgili, sanatsal’ diyenlere, ‘Ergenekon’un Türkçe oluşundan şüphe edenlere
rastladığımızı da bu arada belirtmek isteriz. Bütün bunlar yetmezmiş gibi bir
de, karakter âbidesi, iman ve ideal adamı Mehmed Âkif’in ‘Şüheda fışkıracak, toprağı sıksan şüheda’ dediği, her bir karış
toprağı şehit kanlarıyla bulanmış bu aziz vatanda bölücülük rüzgârları
estirmeye, bir başka iklimin havasını hâkim kılmaya yeltenenlerin
yayınladıkları kitapçıkta Türkçe ve Farsça adların bir başka dile yamanmaya
kalkışılmasını görünce hayretten öleyazdık.
‘Aleyna’, ‘Aslı’,
‘Bekir’, ‘Cafer’, ‘Ebulhuda’, ‘Fanila’, ‘Hâşim’, ‘Kezban’, ‘Manaf’, ‘Nâhide’, ‘Nâçar’,
‘Nâmert’, ‘Nanay’, ‘Saime’, ‘Semiramis’, ‘Sibel’, ‘Şeamet’, Volkan’, ‘Yakup’
gibi yabancı dillerden gelme, anlamları tuhaf, gülünç yahut müstehçen olanlar
dururken özbeöz Türkçe adlara yapılan düşmanlığı nitelemek için ‘gaflet’ ve
dahası ‘dalâlet’ kelimelerini yumuşak bulmaktayız.
Yer adlarındaki hatalar
Anadilimizin
izlerini, Türklüğün damgasını taşıması gereken yer adlarındaki uygulama ise
ayrı bir faciadır… Türkçe yer adlarının, üstelik ‘TÜRK’ sözüyle başlayan veya
biten birçok yer adının değiştirildiğini Prof. Dr. Mehmet ERÖZ, ‘Atatürk,
Milliyetçilik, Doğu Anadolu’ adlı eserinde yana yakıla anlatmaktadır.
Garabetler bununla da bitmemiş, Türkçe yer adları değiştirilip yerine yine
Türkçe ad konulmuştur.
1984’te
yapılan Türk Yer Adları Sempozyumu’nda yine ERÖZ’ün dediği gibi: ‘… Isparta,
Antalya başta olmak üzere, Türkçe asıldan gelmeyen bir çok il ve ilçe adının
değiştirilmesi gerekirken, Türk’ün damgasını taşıyan köy adları ile uğraşmanın
mânâsını bir türlü anlayamıyoruz. Urartucular, Hititçiler, Kapadokyalıları;
Didimleri, Priyenleri, Efes’leri, Side’leri, Aspendos’ları diriltmeye
çalışırken; bu işi tamamlıyor ve Bizans’a tapu hazırlıyoruz.