Mevlâna
Celâleddin Rumi öğrencileriyle sohbet ederken adamın biri çıkagelir. “Müjde
Şeyhim müjde!” der. “Senin öldü zannettiğin o can dostun Şems (Şems-i Tebrizî)
yaşıyor!” Mevlâna, duyduğu bu müjde karşısında çok sevinir ve hemen sırtından
cübbesini çıkartıp müjdeyi getiren adama hediye eder. Öğrencileri hemen
atılırlar. “Aman Şeyhim ne yapıyorsunuz? Adam size açık açık yalan söylüyor,
siz ise bu yalana inanıp adama cübbenizi hediye ediyorsunuz!”
Mevlâna’nın verdiği cevap ibretliktir.
“Bu adamın yalan söylediğini ben de
biliyorum. Ama bana öyle bir haber getirdi ki, ben o haberin yalanına cübbemi
hediye ederim. Eğer gerçek olsaydı canımı verirdim!”
Aşağıda okuyacağınız şeyleri
Mevlâna’ya iletilen o yalan müjde gibi kabul edebilirsiniz. Eminim ki bu
yazdıklarımın gerçek olabilmesi için hepiniz canınızı bile verirdiniz.
Yeryüzündeki Cennet: Türkiye
Bir Türkiye hayal ediyorum: Kendi
vatandaşlarının huzur ve güvenini sağlamış, başka ülke vatandaşlarının gıpta
ile baktıkları ve “keşke Türkiye’de dünyaya gelmiş olsaydık veya imkân
bulabilseydik de Türkiye’de yaşayabilseydik” dedikleri bir Türkiye.
Bir Türkiye hayal ediyorum: Dünyanın
en iyi üniversitelerine sahip olan ve dünyanın en zeki çocuklarının bu
üniversitelerde okumak için birbirleriyle yarış yaptıkları bir Türkiye. Dünya
vatandaşlarının, Türkiye’deki üniversitelerden mezun olmayı büyük bir itibar
saydıkları ve bu okullarda okumayı Türkiye’de yaşayabilmek için bir fırsat
olarak gördükleri bir Türkiye.
Bir Türkiye hayal ediyorum: Dünya
çapında yüzlerce marka üreten ve dünya ekonomisini domine eden bir Türkiye.
Türk üretimi malların dünyanın her bir tarafında piyasaya hâkim olduğu,
kalitesi nedeniyle başka ülkelerin üretimlerine tercih edildiği bir Türkiye.
Dünyanın en büyük şirketlerinin Türk markalarının kendi bölgelerinde
distribütörü ve hatta mümkünse yerel üreticisi olabilmek için birbirleriyle
yarıştıkları bir Türkiye.
Bir Türkiye hayal ediyorum. Dünyanın
finans merkezi haline gelmiş, sahip olduğu ekonomik güçle tüm dünyada paradan
para kazanmayı sona erdirmiş, üretime dayalı bir ekonomiyi ve buna bağlı olarak
da sosyo-ekonomik adaleti tesis etmiş bir Türkiye.
Bir Türkiye hayal ediyorum: Bilim,
teknoloji ve ekonomideki üstünlüğünü askeri üstünlükle terkip etmiş ve dünyayı
politik olarak etkisi altına almış bir Türkiye. Dünya ülkelerinin gerek kendi
iç gerekse dış meseleleriyle ilgili karar alırken “Acaba böyle hareket edersek
Türkiye ne düşünür, bize nasıl bir yaptırımda bulunur?” diye duraksadığı ve
attıkları her adımda ağzının içine baktıkları bir Türkiye.
Bir Türkiye hayal ediyorum: Dünya
vatandaşlarının gerek bilimsel, gerek teknolojik, gerekse politik nedenlerden
dolayı Türkçe öğrenmeyi bir zorunluluk olarak gördükleri, Türkçe konuşmanın entelektüel
bir üstünlük sayıldığı ve günlük konuşmalarında da Türkçe kelimeler kullanmaya
başladıkları bir Türkiye.
Bir Türkiye hayal ediyorum: Afrika
ve Yemen başta olmak üzere yeryüzünde açlığı sona erdirmiş, dünyadaki tüm
insanların temel ihtiyaçlara rahatlıkla ulaşabilmelerini sağlamış bir Türkiye.
Bir Türkiye hayal ediyorum:
yeryüzündeki bütün masum ve mazlumların hamisi haline gelmiş, yeryüzünde savaşları,
soykırımları, katliamları, tecavüzleri, yağma ve talanı, soygunları, baskıları,
güçlülerin güçsüzleri ezmelerini sona erdirmiş ve Dünya’yı huzurun hâkim olduğu
adeta küçük bir cennete çevirmiş bir Türkiye.
Bir Türkiye hayal ediyorum: Dünya’da
çevre katliamını, kara-su-hava kirliliğini, orman talanlarını sona erdirmiş;
tabiatı kendi “doğal” çehresine kavuşturmuş,
yeryüzünü hayvanlar ve bitkiler kısaca bütün canlılar için huzur dolu
bir gezegen haline getirmiş, Dünya’nın ve aslında bütün evrenin dengede
kalmasını sağlamış bir Türkiye.
Sizce çok şey mi istiyorum?