Aydınlar Ocağımız web sitesinde 2300’den fazla eseri yayınlanan, birçoğu nev’i şahsına münhasır yazar, çizer ve şairlerimiz ile bir araya geldiğimiz toplantılar devam ediyor. Gül – Selçuk Arslan ailesinin evsahipliğinde her biri birbirinden özellikli bir grupla bu toplantılardan yedincisini gerçekleştirdik.
Toplantının hikayesini anlatmadan önce hadisenin cereyan ettiği mekandan ve hikayenin kahramanlarından bahsetmek istiyorum.
Arslan ailesi, camiamızda ikramları ve misafirperverlikleri ile meşhurdur. Ailenin reisi, Selçuk Reis zaten ülkemizin kültürel özellikleri ve özellikle yörelerimizin yemek kültürü ile ilgili tecrübeleri sebebiyle yaşayan bir efsanedir. Diyarbakır’dan uçakla özel kaburga dolması geldiğine şahit olmuş birisi olarak yazıyorum bu satırları.
Aydınlar Ocağı faaliyetlerine 2006 yılının son çeyreğinde iştirak etmeye başladım. O günden beri her hafta en az 5 defa telefonla görüştüğümüz Hasan Uzunhasanoğlu’nun Aydınlar Ocağı web sitesi için araştırmalara başladığı günden beri yani. İtiraf etmem gerekirse eşi Emine Hanım’ı daha önce tanımıştım. Emine Abla ile aynı okulda 1 yıldan fazla görev yaptık. Hasan Abi ile daha sonra bahsettiğim şekilde tanışınca daha sık görüşmeye başladık. Artık ne zaman telefonum çalsa yanımdakiler ani bir refleksle “Hocam, Hasan Abi mi arıyor?” diyorlar. 4.5 senedir bir çok ortam değiştirdim, arkadaşlarım, çalıştığım yerler değişti ama “Hocam, Hasan Abi mi arıyor?” repliğini hep duydum. Geçenlerde bir kaç gün görüşemedik. Ofisteki arkadaşlardan birisi “Hocam, Hasan Abi bir süredir aramıyor. Rahatsız mı acaba?” diye merak etti.
Eşimle birlikte ilk katıldığımız Aydınlar Ocağı gezisinde Hasan Abi, “Yunus Hocam, gezilerde ve il dışı faaliyetlerde Genel Sekreterimiz Selçuk Arslan Bey’in peşini bırakma. Ben öyle yapıyorum, çok da memnunum.” diye taktik verdi. Hasan Abi’nin bunu niçin söylediğini anlamamakla birlikte Of’lu olduğu için “Bir hikmeti vardır” diye düşünüp tembihlerine harfiyen uydum.
Gezilerde telaştan, programın yoğunluğundan ve daha başka sebeplerden insanlar gittiğimiz bölgenin yöresel kültürünü ve yerel damak zevklerini ihmal edebiliyorlar. Hatta yemek yemeyi unutup öğünü atlayanlar bile oluyor. Selçuk Bey sayesinde biz her yerin en özellikli ve yerine göre otantik mekanında bu görevi ifa etme şansına eriştik ve yıllar geçtikçe Hasan Abi’nin bize bu öğüdü vermesindeki hikmeti daha iyi anladık. Unutmadan belirtmek isterim ki geçen bu kadar yılda fiziksel olarak da Selçuk Abi’ye daha fazla benzemeye başladım. Hasan Abi’nin öğüdüne uymakla iyi mi yaptım, kötü mü yaptım bilmiyorum.
Arslan ailesi misafirperver, güleryüzlü ve birlikte olmaktan zevk alacağınız bir aile. Selçuk Bey, Türk Sanat Musikisi koleksiyonu yapıyor. Müzik marketlerde göremeyeceğiniz ilginç kaset ve CDler onların evinde mevcut. Eğer misafirliğe giderseniz, tespih koleksiyonunu da görmeyi ihmal etmeyin. İsterseniz, tespihlerin özelliklerini ve hikayelerini de bıkmadan bir bir size anlatır.
Bahçecikteki evlerinin alt katında bir bölümü şark usulü dizayn edip, misafirlerini orada ağırlamak istediklerini geçen seneden beri biliyordum. Hatta bu şekilde özel dizayn edilmiş bir alan olursa yukarıda saydıklarım haricinde de sergilenebilecek bazı eşyaların bulunduğunu biliyordum. Toplantı vesilesiyle yaptığımız ziyarette bu projenin de tamamlandığını gördük. Mekan bu haliyle canlı bir etnografya müzesini de andırıyor.
Kalabalık bir grupla gidince erkekler alt kattaki yeni mekanda, hanımlar ise üst katta olacak şekilde oturduk.
Bu seferki toplantıda tabiri caizse yaptığımız çalışmanın “en”leri vardı.
Sitemizde en fazla yazısı yayınlanan, en fazla ve en sadık okuyucu kitlesine sahip olan, Hasan Abi’nin tabiri ile “Baş Muharrir” Ruhittin Sönmez bu grupta yer aldı. Ruhittin Bey, benim yazı yazma hususunda tarzımı inşa ederken en fazla etkilendiğim yazarların başında geliyor. Birikimi ve sohbet tarzı ile de etkileyici. Her sohbette, her mevzu ile ilgili anlatacağı ilginç bir hikayesi muhakkak vardır. Bir ara sırf “ondan dinlediğim hikayeleri bir yerde yayınlasam mı acaba?” diye düşünmüştüm. Belki ileride yaparım böyle bir çalışma. Her hafta onun yazısını merakla bekleriz. Bu durum, sevdiğimiz bir televizyon dizisinin sonraki bölümünü beklemek gibi bir alışkanlık oldu.
Ruhittin Bey’in eşi Gülden Hanım, benim seyahat yazıları yazarken işimi en çok kolaylaştıran insan. Gezilerde zaten anlatacak bir kaç tane hikaye onun etrafında geçer. Ya programın bir bölümünü protesto etmiştir, ya ilginç bir söz söylemiştir ya da bunların hiç birisi olmamışsa sırf yazıya malzeme çıksın diye ben provoke etmişimdir ama illaki ilginç bir olayın failleri arasındadır.
Hem Arslan hem de Sönmez ailesi için yazacak çok fazla konu var ama elimdeki malzemenin tamamını bu yazıda kullanmak istemiyorum. Geleceği düşünüp bir kısmını başka yazılara da saklamalıyım.
Toplantıya Sakarya’dan SAÜ Rektörlük Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Emin Sezer Hoca ile aynı bölümden Adem Arı Hoca birlikte geldiler.
Adem Arı Hoca ile bu toplantıda tanıştık. Adem Hocam Kandıra doğumlu, Türk tarihinin her dönemi ile ilgili bir insan. Geçtiğimiz toplantı ile ilgili yazdığım Ahilik geleneğinden bahseden yazıma katkılarda da bulundu. Yavuz Sultan Selim Han’ın Mısır seferinden dönüşte pek çok Eş’ari alimi ülkemize getirdiğini, bu sebeple de Yavuz’dan sonra Osmanlılarda Maturidi itikadının unutulup alttan alta Eş’ari itikadının etkili olmaya başladığını söyledi. Ahilik geleneği de bundan etkilenmiş.
Emin Sezer Hoca, sıra dışı bir kişilik. Toplantının başlarında, henüz İl Müftü Yardımcısı Nedim Özkal Hocamız gelmemişti. Emin Hoca, bir biri ardına eski Türkçe beyitleri okumaya başlayınca biz donduk kaldık. Nedim Hocam henüz gelmediği için ise bilmediğimiz kelimelerde sanki anlamış gibi davrandık ama çok zor oldu. Ben dilimin döndüğünce Nedim Hoca’nın yokluğunda Hasan Abi’ye simultane tercüme yaptım. Her ne kadar bir miktar eski Türkçe ve eski kelime bilgim olsa da, bir yere kadar idare edebildim. Bilemediğim kelimeler oldu, çok zorlandım. Ahsen Bey ve Ruhittin Bey tabiki Emin Hoca’nın bu akıcı, keyifli sohbetinden çok zevk aldılar. Nedim Hocam gelince görevi ona devredip rahatladım. Hoca biraz daha geç gelse halim nice olurdu.
Emin Hoca, gördüğüm kadarıyla aynı zamanda milli duyguları çok yüksek, tasavvufu bilen, değişik bir adam. Okuduğu beyitlerden ve anlattıklarından sonra “İlahi aşkın ete kemiğe bürünmüş hali” diye düşündüm. Etkileyici bir anlatımı var.
Belki hatırlayanlar vardır. Eskiden Ekmek Teknesi diye bir televizyon dizisi vardı. Dizinin kahramanlarından Heredot Cevdet kahvede sohbet ederken berber ayağa kalkıp cezbe halinde, kafasını sallayarak Allah diye bağırırdı. Emin Hoca konuşurken bir kaç kez böyle bir duyguya kapıldım ama bir şekilde kendimi tuttum.
İnternette, bilgi paylaşımının biraz fazla özgür ve anonim şekilde yapıldığı sözlük sitelerinde Emin Hoca ile ilgili bir hayli maddeye rastlarsınız. Sözlüklerden seçtiğim bazı yorumlar aşağıdadır:
- Sakarya üniversitesi öğretim görevlisi.
- Tarih bölüm başkanıdır. Ortak sınavlarda sınıfların kalabalıklığına kızarak “bu sınavsa ben de maymunum” deyip vize iptal etmiştir. Derste ağlayan,kendini kaptırıp bir şarkı patlatan o da yetmezmiş gibi kapıya kafasını vuran inanılması güç insan. O davudi sesiyle “ben deliyim.. deliyiiiiiiiiiiiiim beeen” diyerek koridorlarda gezindiği de görülmüştür.
- Sınıfta anlattığı konuları daha anlaşılabilir hale getirmek için, kullandığı argo kelimelerden dolayı; “kızlarım beni affetsin” diyebilme inceliğini de yine kendisi göstermiştir.
- Çok yönlü ve hemen hemen her konuda mutlaka bir tecrübesi ve bilgisi olan bir öğretim üyesidir. Bunu insan yapmış olamaz dedirten maceralarının her dersinde mutlaka dinlemişizdir.
Emin Hoca’nın da bir Ruhittin Sönmez hayranı olduğunu toplantıda öğrendik. Ruhittin Bey, her ne kadar “Estağfurullah Hocam, biz sizden ilham alıyoruz” diye tevazu gösterse de Emin Hocam, Ruhittin Bey’in yazılarını ilgiyle takip ettiğini, dostlarıyla da paylaştığını söyledi. Sitemiz yazarlarının birbirlerini takip etmesi, birbirlerini etkilemesi de bizim için görülmeye değer bir tabloydu.
Geçen toplantı için yazdığım yazıyı Başkanımız Ahsen Bey, bu toplantıda okumamı istedi. Okumadan önce etrafıma baktım. Geçen seferki toplantıda olup da burada olanlar Ahsen Bey, Nursel Hanım, Hasan Bey, Göksu Hanım ve ben varız. Diğerleri yeni. Ben gönül rahatlığıyla yazıyı okumaya başladım. Niçin çekiniyorum diye sorarsanız, bu yazıda da olduğu gibi gördüğüm her şeyi ve aklımdan geçenlerin tamamını yazıyorum. Bazılarının vukuatlarını ifşa etmiş, bazılarının da arkasından atıp tutmuş oluyorum. Bu durumda onların da olduğu ortamlarda yazıyı okumak kolay değil. Ben okumaya tam başlamışken Zeki Aytekin ve eşi geldi. Zeki Abi ile ilgili bölümleri okumakta çok zorlandım. Yazıyı okumaya devam ederken Dr. Şefik Postalcıoğlu ve eşi de teşrif ettiler. Halimi siz düşünün.
Sosyolog Hümeyra Sağır, 26 yıllık Kocaeli Aydınlar Ocağı çalışmasını üniversite tezinde işleyen ve Ocağımızın bir teze konu olmasına, çalışmalarımızın akademik dünyada belgelenmesine vesile olan yazarımız. Abisi Erdal Sağır da sitemizde yazar. Annesi ile birlikte toplantıya geldiler. Hümeyra Hanım bugünlerde yaptığı çalışmalarını, kariyer hedeflerini anlattı. Öğrencilik yıllarını dolu dolu geçirmiş, çok güzel bir birikimi var. Yeni dönemde ne iş yapacağına karar verme aşamasında. Önümüzdeki yıllarda onun daha güzel çalışmalarını duyurmayı temenni ediyorum.
Sitemizin yazarı olmakla birlikte plaketlerimizin de tasarımcısı olan Saadet Şirin Coşkun Hanım, toplantıya eşi ve çocukları ile tam kadro geldi. Saadet Hanım, Ocağımızın plaket vb çalışmaları için çalıştığımız firmada grafik tasarımcı olarak görev yapıyor. Söz Sırası Gençlerde programımızda da konuşmuştu.
İl Müftü Yardımcısı Nedim Özkal Bey, Kocaeli İl Müftülüğü’nün Rahmet adlı dergisinin 2005 Haziran ayından beri Sorumlu Yazı İşleri Müdürlüğü’nü yapıyor. Bize dergide yaptığı çalışmaları ve deneyimlerini anlattı.
Toplantının ilerleyen bölümlerinde Zeki Abi, bağlaması ile güzel türküler çaldı, söyledi. Şefik Bey, Selçuk Bey ve Ruhittin Bey de hemen koro oluşturup eşlik ettiler. Misafirimiz Emin Sezer Hoca da koroda yer aldı. Aslında hepimiz eşlik ettik ama koronun Ağır Abilerinden hassaten bahsetmesem olmazdı.
Arslan ailesinin misafirperverliğinden son derece memnun kaldık. Kızları Özlem Kütahya Dumlupınar Üniversitesi’nde öğrenciliğine devam ettiği için toplantı boyunca annesine yardımcı olmak Derince’de Yabancı Dil Bölümünde lise öğrenimine devam eden Özge’ye düştü. Özge, lisede sayısal bölüm yerine yabancı dil bölümünü seçerek ileride bilgisayar mühendisi olma ihtimalinden daha lisedeyken vazgeçti. Bu yüzden ilk senesinde aramız açıktı, sevmediğim insanlar listesine almıştım onu. Zamanla tarihe karşı ilgili olduğuna, Türk tarihini iyi bildiğine bir kaç defa şahit olunca fikrimi geçen sene değiştirdim. Kara listeden ismini sildim. İyi ki yabancı dil bölümünde okuyor. Geçtiğimiz günlerde misafir etmeye başladığı Endonezya’lı misafiri Mrs. Evanti Firstadea da oradaydı. Tekrar görüşmüş olduk. Özge, misafiri olmasına rağmen annesine olağanüstü yüksek bir performansla yardım etti.
Yazarlarımızın plaketlerini SAÜ Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Emin Sezer’e Kocaeli Aydınlar Ocağı Başkanı Ahsen Okyar, Sosyolog Hümeyra Sağır’a Dr. A. Gülden Sönmez, İl Müftü Yardımcısı Nedim Özkal’a Dr. M. Şefik Postalcıoğlu, Erdal Sağır’a Ziraat Müh. Hasan Uzunhasanoğlu, Grafiker Saadet Şirin Çoşkun’a Eğitimci Göksu Özen, Av. Ruhittin Sönmez’e Ecz. Selçuk Arslan takdim ettiler.
Sakaryalı Misafirlerimizle de renklenen toplantımıza ev sahipliği yaptıkları için Selçuk Arslan ve eşi Gül Hanıma, bu toplantıları planlayan, organize eden Aydınlar Ocağımız yöneticilerine teşekkür ediyorum.