Bir İntihar Saldırısı Olarak Darbe

101

Osmanlı’yı saymazsak Cumhuriyetli yıllarımızın son 55-56 yıllık şeridinde askerî darbeler ve teşebbüsler mevcut. 27 Mayıs Darbesi yani 1960 Askerî İhtilâli malûm; Yassıada ve idamlar..  1962 ve 63 Talât Aydemir’in kamikaze dalış denemeleri.. 9 Mart 1971’de Madanoğlu-Avcıoğlu planlamasındaki ‘ulusal devrim’ teşebbüsü 3 gün sonraki muhtırayla boşa çıkarıldı ama 12 Mart 1971 tarihi de ‘her 10 yılda bir darbe’ klişesindeki yerini aldı.

Ve 12 Eylül 1980. “Our boys have done it” ve Millî Güvenlik Siyaset Belgesinin yeniden tanzimi; yeni eko-politik eksen ve yeni anayasa.. Ondan tam 17 yıl sonra post-modern darbe; 28 Şubat. 10 yıl sonra e-muhtıra; 27 Nisan 2007 ve 9 yıl sonrasında 15 Temmuz Kalkışması.. Onar yıllık serilerin sadece Evren – Özal istisnasıyla 90 başı boş.

5 gündür yaşadıklarımız birçok canlı bombalı terör saldırısının eş zamanlı yapılması kadar kanlı ve korkutucu. 150’ye yakın sivil, 60 kadar polis ve onlarca asker kaybı.. Kaçırılan helikopterler ve vurmak zorunda kaldığımız hava araçları.. Sonrasında da artarak devam eden gözaltılar ve tutuklamalar…

Allah beterinden saklasın! Allah hepimize millet olma şuuru nasip etsin, hepimizi “Ve birbirine hakkı ve birbirine sabrı tavsiye” edenlerden eylesin.

Bu yaşadığımız bu zamana kadarki yaşadıklarımızın dışında bir tecrübedir. Hem darbe kliğinin simülasyonlarıyla hem de halktaki aksülâmeliyle.. Bundan önceki darbeler ya da darbe teşebbüsleri askerî kademelerle devlet erki arasında gerçekleşirken bu defaki teşebbüsün öznesi ilk kez halk oldu. Türk Milleti, siyasî ve dinî yöneticilerinin de yönlendirmesiyle tankların ve silahların karşısında durdu.

Cumhuriyet tarihinde ilk kez Türkiye Büyük Millet Meclisi bombalandı. Cumhurbaşkanlığı Sarayı önüne bomba atıldı. Terörle mücadelenin gözde kurumlarından Özel Harekât Dairesi bile bir anda 50’ye yakın şehit ve 50’ye yakın yaralı verdi. Buna rağmen meydanlar ve alanlar boşalmadı. Tayyip Erdoğan yanlılarından Doğu Perinçek yanlılarına kadar her kesimden insan bir aradaydı. Meclisteki partiler de ilk kez bir konuda tam bir fikir birliği içindeydiler.

Başka ilkler de vardı: İlk kez Genelkurmay Başkanı ve tüm Kuvvet Komutanları enterne edildi. Daire Başkanlığı seviyesindeki ordu istihbaratının  -sıfır- olduğu ortaya çıktı. MİT’in istihbaratı, Emniyet Genel Müdürlüğü ile bazı Ordu Komutanlıklarının kararlılığı ve halkın kitlesel desteğiyle kalkışma bastırıldı. Devlet yöneticileri ilk kez tamamen kendi yandaşlarına yontmadan herkesin hakkını teslim etti, muhalefet-medya demeden başarıyı herkese pay etti.

80 İhtilâlı’ndan bu yana ilk kez halk bu kadar politize oldu. İlk kez Diyanet olayda doğrudan inisiyatif aldı. Kurtuluş Savaşı’ndan bu yana ilk kez “İstiklâl ve bağımsızlığımız için çaba göstermek iman vazifemizdir” sözünü duyduk. İnşallah millî varlığımız ve bütünlüğümüzle ilgili bu zamana kadarki duyarsızlıkları son olur ve darbe teşebbüsündeki hassasiyetleri millî meselelerimizde bundan sonra da devam eder. Belki ben de ondan sonra ‘Din Davasının Milliyetsizleştirilmesi’ yazıma özür şerhi düşerim.

İlk kez ölecekler için selâları peşin peşin dinledik. Fakat depremde okunabilen ezanların darbe hengâmesinde peşpeşe okunması abdestte eli, namazda gözü olanları bile şaşırttı. Ezan-ı Muhammedî, ezan-ı demokrasi oldu. Belediye hoparlöründen meşhur “vatan-millet-devlet” üçlemesini “millet, devlet ve ülke bütünlüğü” olarak duymak;  yollarda ve dört bir yanda – en çok günahını aldığımız – M.Kemal Atatürk’ün “Hâkimiyet Milletindir” düsturunun afişleriyle karşılaşmak; evlerde ve arabalarda gitgide büyüyen Türk Bayraklarını görmek ve hatta marketlerde bile mehter marşlarının çalındığına şahitlik etmek hoş da olsa insanı şaşırtmıyor değil.

Türk askerine yönelik zaman zaman yaşanan linçler, çırılçıplak soymalar görmek istemediğimiz manzaralardı. Asker ile polisin ya da sivil unsurlar ile yarı paramiliter grupların ilerde karşı karşıya gelmesi en çok Allah esirgesin diyeceğimiz durumdur. Ve inşallah bu intihar saldırısı şeklindeki darbetik deneme, dış güçlerin Türkiye’yi istikrarsızlaştırmak ve iç savaşa zorlamak hedefine hizmet etmez. Çok usturuplu gitmekte ve zor bela sağlanan millî birlik ve beraberliği seçim veya referandum testlerine kurban etmemekte büyük fayda var.

Tam yol demokrasi diyoruz; âcil, âcil!