Bir Başka Açıdan Atatürkçü Düşüncede Çağdaşlaşma (5)

134

“Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılabilmesi için M. Kemal Paşa’nın Müdafaa-i Hukuk örgütleriyle komutanlıklara kendi fikirlerini soran telgrafları göndermesi (4 Kasım 1919).” (a.g.e. s. 25)

İtilâf devletlerinin İstanbul’u resmen işgal etmesi ve tutukladıkları aydın Türkleri Malta adasına sürgüne göndermeleri (16 Mart 1920) üzerine “Osmanlı Meclisi Mebusanı’nın son toplantısını yapması (18 Mart 1920).” (a.g.e. s. 31, 114) ve “İstanbul’un işgali üzerine M. Kemal Paşa’nın, millet meclisinin Ankara’da toplanması kararını illere ve birliklere göndermesi (19 Mart 1920) ve vatanı kurtarmak için yurtsever kişileri Ankara’ya göreve çağırması” ve bütün bu çabalar sonunda “İlk Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (Besmele, Hamdele ve Salvelelerle) Ankara’da Ulus’taki binada (şimdi müze) açması (23 Nisan 1920).” (a.g.e. s. 114) “Başkomutanlık olarak emir ve komuta yetkisinin sadece TBMM’nde olduğunu bildiren bir bildirinin dost ve düşmana gönderilmesi (18 Kasım 1920).” (a.g.e. s. 47) Hep O’nun çağdaş düşüncesinin tatbikatından başka bir şey değildir.

Halkın din hissini hesaba katması ve Balıkesir’de hutbe okuması, Meclis’i dualarla açması. Değil sadece kendi milletini, “Ekser enbiyanın şarkda gelmesi ilahî kaderin bir remzidir ki, şarkta hükmeden din hissidir. Şarka hükmedecek olanlar, dindar olmasa bile dine hürmetkâr olmak zorundadırlar.” Mealindeki sözün âdeta gereği olarak, İslâm dünyasını arkasına almasını bilmesi.

Nitekim Ankara’da ilk beynelislâm / İslâmlararası kongrenin (Bu teşebbüsü o zaman Ankara’da bulunan Eşref Edip bizzat, bu satırların sahibine anlatmıştır. Hatta bu teşebbüsün gerçekleşmesini bir bakıma engelleyen İngiliz casusu Mustafa Sagir’in tesbitinde dahli olduğunu söylemiştir. -Ana Hatlarıyla Türk İstiklâl Harbi, İsmet Görgülü, İstanbul-1985, s. 52-) bütün hazırlıkları tamamlanmış fakat İngiliz casusu Mustafa Sagir’in (Mustafa Sagir, Hint kökenli İngiliz casusu -Peşaver 1877(?)-Ankara 1921- Hint müslümanlarının temsilcisi kimliğiyle Kurtuluş Savaşı sırasında İnebolu üzerinden Ankara’ya geldi. Casus olduğu anlaşılınca İstiklâl mahkemesi tarafından ölüme mahkûm edildi. Hüküm Ankara’da Karaoğlan çarşısında -günümüzde Ulus meydanı- yerine getirildi. -24 Mayıs 1921- Büyük Larousse, c. 14, İstanbul-1986, s. 7191) ortaya çıkarılması gibi hâdiseler, bu büyük ve elzem teşebbüsün gerçekleşmesine meydan vermemiştir. Hattâ dünya kamu oyunu da fikirleriyle bize karşı galeyana gelmiş hissiyatlarını nötrleştirici beyanlarda bulunarak yatıştırması, O’nun realistliğine ayrı ayrı birer örnektir.

Halbuki bunu gerçekleştirmekte ne kadar istekli olduğunu ta, 5 Ağustos 1920’de TBMM Başkanı sıfatıyla Pozantı’da verdiği nutuktaki şu satırlardan anlıyoruz:

“Şeref ve istiklâl dâvasında faydalanacağımız başarı araçlarının bereketli kaynağı sadece Anadolu değildir. Avrupa’nın bin bir türlü zulmüne ve haksızlıklarına uğrayarak esaret duygularının çeşitli acılarını çekmiş olan Mısır’daki, Hindistan’daki, Rusya’daki, Afrika’daki Müslüman kardeşlerimiz, gözlerini Allah’ın rahmet ve merhamet eşiğine, ezici ve zâlim kudretinin bütün şiddetiyle İslâmiyet Nuru’nu söndürmek için her türlü alçaklığı yapan ve tecavüzlerini, taarruzlarını Peygamberimizin kabrine kadar uzatmağa cür’et eden düşmanlara çevirmiş ve bize bütün varlıklarıyla, maddî manevî yardıma karar vermiş bulunuyorlar.” (Yurt Ansiklopedisi, c. 1, İstanbul-1981, s. 48)

“Londra’daki İslâm cemiyetinin, Osmanlılar’ın haklarını savunan bir muhtırayı İngiliz’lere vermeleri” (M. Orhan Bayrak, Kurtuluş Savaşı ve Atatürk, İstanbul-1990, s. 27) “Hint Müslüman cemiyetince İtilâf devletlerine ait birliklerin İstanbul’da bulunmasından duyulan üzüntünün bildirilmesi. (11 Mart 1920)” (a.g.e. s. 31) “İstanbul’un işgali hakkında Tunus’ta miting yapılması. (20 Mart 1920)” (a.g.e. s. 32) İslâm Âlemi’nin Türk İstiklâl Harbine karşı duydukları alâkanın müşahhas birer nümuneleri olup, bunda realist bir millî ve İslâmî politika güdülmesinin büyük bir rol oynadığı izahtan vârestedir / uzaktır.

Yine Mustafa Kemal Paşa’nın 5 Ağustos 1920’de verdiği Pozantı nutkunda:

 

 

Önceki İçerikProf. Dr. Zekeriya Beyaz Hoca ile Türkçülük – Milliyetçilik ve İslamiyet ilişkilerini konuştuk.
Sonraki İçerikBaşiskele’de Millî Mücadele – 17
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.