Son iki yılda herkes bütün sabit gelirlilerin alım gücünün düştüğünden, gıda, konut ve eğitim gibi en temel ihtiyaçlara erişimin güçleştiğinden yakınıyor. Bunu artık iktidar kanadı da itiraf ediyor.
Mesela Ekonomiden sorumlu bakan Mehmet Şimşek bile “sıkıntıların farkındayız, vatandaşlarımız şikâyette haklı. Bir geçim sıkıntımız var” dedi.
AKP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Şen de yakınmaları haklı bulanlardan: “Diyorlar ki ‘Fiyatlar şöyle.’ Doğru söylüyor. Dediği doğru mu? Doğru. Ya da emekli maaşları. Vatandaş doğru söylüyor. Evet, artırdık. Kat olarak 20 sene öncesine göre oranlarsanız yüksek ama bugünkü fiyatların aşağısında, düşük kalıyor. Vatandaş da bunu söylüyor. Doğru söylüyor.”
Fakat rakamlara bakarsanız AKP hükümeti ve yöneticilerinin böyle ezik ifadelerle “vatandaş geçim sıkıntısı şikâyetinde haklı” dememesi gerekir.
İbrahim Kahveci yazdı. Son iki yılda ücretler, yapılan zamlarla, TÜİK’in açıkladığı gıda, kira ve eğitim fiyatları artışlarından daha fazla artmış. Hem asgari ücret ve hem de ortalama ücret artışları bu en temel harcama kalemlerinin fiyat artışlarından daha fazla olmuş.
Bu durumda vatandaş son iki yılda daha rahat geçiniyor olmalı değil mi? Böyle olsa iktidar kanadı her seviyeden “halkımızı enflasyona ezdirmedik, refahını artırdık” diye caka satmaz mıydı?
Bu çelişkili görünen durumun sebebini herkes biliyor. Devletin en güvenilir kurumu olması gereken TÜİK’in verileri doğru değil. Bağımsız ekonomistlerden oluşan ENAG’ın enflasyon rakamlarını dikkate alırsanız yoksullaşmanın sebebi ve boyutu çok açık çıkıyor.
“Biz devletin kurumuna güvenmek zorundayız.”
Ama işte mızrak çuvala sığmıyor. Derin bir yoksullaşma süreci yaşanıyor. İktidar kanadı bile bunu inkar edemiyor. Buna rağmen TÜİK rakamlarıyla ülke ekonomisini yönetmeye çalışıyorlar.
****
İbrahim Kahveci başka bir tespit daha yapmış: “Türkiye kesintisiz 14 yıldır büyüyor ama yoksul sayısı azalmadığı gibi tersine artmaya devam ediyor. Hatta son 3 yılda çok hızlı büyümeye rağmen yoksul sayısı 2021’de 17 milyon 636 bin kişiden 2023 yılında 18 milyon 219 bin kişiye yükseldi. Türkiye’de büyüme yoksulluğu azaltmadığı gibi tersine artırmaya devam ediyor.
Bir başka sebep, gelir dağılımında bozulma. “Erdoğan Cumhurbaşkanı olduğunda en zengin yüzde 5’in gelirden aldığı pay yüzde 19,56 düzeyindeydi. Şimdi bu pay yüzde 24,74’e çıktı.” Yani zengin daha zengin, fakir daha fakir hale geldiği için ortalama gelir biraz yükselse bile fakire bir faydası olmuyor.
Bunu devleti yönetenler elbette biliyor. Ama Mehmet Şimşek’in aldığı istikrar kararları hep fakirden tahsil etmek üzere. Çok zenginlerden vergi almak, devletin israfını bitirmek adına yapılan bir şey yok.
Yazının başlığı olan “Bile bile lades” bir olayın sonucunun kötü biteceğini bilerek bu olayı devam ettirmek anlamında kullanılır. Ben de bu yüzden iktidarın yaptıklarına “bile bile lades” diyorum.
**********************************
Siyasette Bile Bile Ladesler
Cumhur İttifakının yani iktidarın en küçük ortağı Hüdapar Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu’nın Anayasa’nın dördüncü maddesinin kaldırılması talebi tartışma yarattı.
Hüdapar’ın bu talebine CHP ve İYİ Parti Genel Başkanları sert cevaplar verdiler. Fakat CB Erdoğan sadece “Anayasa’nın ilk dört maddesi ile ilgili tartışma yok” dedi. Küçük ortağına sitem bile etmedi. MHP’den Genel Başkan Yardımcısı “MHP, yıllardan beri Anayasa’nın malum 4 maddesi konusundaki titizliğini bütün kararlılığıyla göstermiştir. Bu konuda asla taviz de hesap da vermeyiz” dedi. Fakat O da Hüdapar Genel Başkanına bir laf etmedi.
Çünkü Hüdapar, domuz bağları, işkenceler, mezar evler, Gaffar Okkan suikastı gibi olayların faili “Hizbullah terör örgütünün” siyasi uzantısı olarak biliniyor. Önce “Mustazaflar Derneği” adıyla örgütlenmişlerdi. Bu dernek “Hizbullah terör örgütünün amacı doğrultusunda faaliyetlerde bulunduğu” gerekçesiyle kapatıldı. Bunun üzerine 2012’de partileşme kararı alındı ve Hür Dava Partisi yani HÜDA PAR kuruldu.”
Bu partinin programında “Anayasanın değiştirilemez nitelikte hiçbir maddesi olmamalıdır” yazılıdır. Yani Anayasanın sadece 4. Maddesinin değil değiştirilemez ilk 4 maddenin tamamına karşı olduğu İttifak ortaklarınca bilinmektedir.
Buna rağmen Erdoğan, Bahçeli, Destici ve (AKP listesinden milletvekili seçtirilen) Hüdapar başkanının el ele sahneye çıkması, “bile bile lades”tir.
Hüdapar Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu “Hizbullah ve PKK’ye terör örgütü demiyorum” diyen biridir. Malazgirt Zaferinin yıldönümü törenlerinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin üst komuta kademesinin bu zatla birlikte poz vermesi de “bile bile lades”tir.
**********************************
Özel’e Ve Bahçeli’ye Atatürklü, Erdoğan’a Atatürksüz FB Forması
Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Ali Koç, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e, üzerinde Atatürk silueti olan Fenerbahçe forması hediye etmiş.
Fakat daha sonra ziyaret ettiği Recep Tayyip Erdoğan’a aynı formanın Atatürk silüeti olmayanından hediye etmiş. Sosyal medyada tartışılan bu konudaki yorumlardan biri dikkatimi çekti: “Nabza göre şerbet dedikleri bu olsa gerek.”
Erdoğan’a hediye edilirken Atatürk silüeti olmayan formanın tercih edilmesi ve vatandaşın “nabza göre şerbet” değerlendirmesi Erdoğan ile Atatürk arasında bir sorunun varlığının kabulü anlamına geliyor.
Bu kanaate varılmasında belki de Atatürk düşmanı Fesli Kadir’i ölmeden önce hastanede ziyareti etkili olmuştur. “Atatürk’ü sevenler cenazeme gelmesinler” vasiyetine rağmen bu “meczubun” cenaze namazına bir çok bakanının katılmış olması da…
Atatürk’ün makamında oturan bir kişinin Atatürk’le sorunlu olduğunun kabulü bana ağır geliyor.
Bilgisiz muhafazakâr kesimin Atatürk’e soğuk baktığı bir gerçekliktir. Fakat muhafazakâr kesimden gelen Turgut Özal bile Cumhurbaşkanı olduktan sonra Nutuk’u okuyunca Atatürk’ün dehasını anlamıştı. “Nutuk’u okuyunca anladım: Atatürk muhteşem bir beyinmiş. Değerlendirmeleri, kararları, öngörüleri, reformistliği gerçekten inanılmaz. Meğer ben Atatürk’ü hiç tanımıyormuşum, kendisine hayran oldum…” diye itiraf etmişti.
İnşallah Erdoğan da Nutuk’u okumuştur.