Ben ve O

187

     Ben kâinatta, kâinat bende ise,

     Peki ama nerede ben ve evren?

     Ne desen de, kaldım meçhuller içinde!

     Kuş gibi konuyorum daldan dala.

     Bir cevap bulamadım hâlâ!

     Meçhuller arasında, oldum meçhul!

     Oldum dostlar, başı dönen bir kul!

     Arıyorum kendimi, binbir mekânda

     Kandayım dostlar, söyleyin kanda?

     Benliğim, gönlüm, gözüm hovarda!

     Yürüyorum, meçhul bilmecenin yolunda.

     Bilmiyorum neresindeyim bilmecenin?

     Yolu yok mudur dostlar, adımı silmenin?

     Aslında, varlıkda bir nokta bile, ne büyük şeref!

     Olmuşsun her şeye, herkese; muhteşem bir hedef.

     İnsanım ama, farkında mıyım acaba?

     Taşıyorum üstümde, İlahî bir aba.

     Kâinat, her şeyiyle emrime verilmiş serâpâ.

     Yetişin dostlar, olamıyorum aklıma mukayyet!

     Her şey olmuşsa da, emrime âmâde gayet.

     Yetiş imdadıma ey İlahî inayet!

     Bırakma beni bana emanet!

     Çekemem bu yükü lâyıkıyla, lütfet!

     Sen uzatmadıkça inayet elini,

     Âciz kulun nasıl dik tutar belini?

     Ancak Sen tutarsan elimi;

     Bahtiyarlar bahtiyarı sayarım kendimi.

     Aman beni bırakma kendi başıma,

     Yoksa zehir katmış olurum aşıma!

     Zaten var olduğun için, varım Ya Rab!

     Yoksa olurum bir avuç türap!

     Yetiş imdadıma, aç; akıl ve basiret gözümü!

     Biliyorum dünyalar kadar çok günahımı.

     Ama başka biri yok ki, duysun âhımı.

     Elbette ben değilsem de Sen!

     Ey Ulu Allahım! Sendenim Ben.

     Aman bırakma beni, dünyada yalnız bîkes!

     Senden başka kim verebilir, hayatî bir nefes?

     Artık gam çekmem, çünkü Allahım var benim.

     O’nun var etmesiyle, hayat buluyor tenim.

     Değil mi ki O var, ne gam be dostlar!

     Ardımdan yakılmasın, boş yere ağıtlar.

     Değil mi ki O var; yokluğa her yer dar!

     Dediğimi dedim, benden bu kadar.

     Beni de, kendi gibi kıldı Ebedî Kader!

     Öyle ise, Allah’dan gâfil olarak gitme!

     Meçhul ufuklarda kaybolup yitme!

     Allah var bes, gerisi boş bir heves.

Önceki İçerikDerler ki ‘Kadın evde oturup çocuk terbiye etmelidir.’ İlim ve marifetten habersiz bir insan evlat terbiye edebilir mi?/Ali Şeriati
Sonraki İçerikWhatsapp Üzerinden Vatan Savunması!
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.