Ben Deli miyim?

115

Doktor Bey, inanın ben deli değilim.

Ama, aklımı zorlayan bir şeyler var, buna eminim.

Geceleri bir türlü şöyle doyasıya uyuyamıyorum.

-Kaçıp gideyim şu kentten, diyorum,

-“Sen gidemezsin, sen bu kentin insanısın.” diyorlar.

İyi hoş da, ben bir türlü ayar tutturamıyorum.

Hiçbir şeyden zevk alamaz oldum.

Hanım, aynı anda iki hatta üç dizi izliyor, ben hiç birine dikkatimi veremiyorum.

Sanki hepsinin konusu aynı!

Birileri benimle dalga geçiyor gibime geliyor!

Akşam olunca, evimde huzur içinde yaşamak istiyorum; özellikle gürültüye tahammülüm yok.

Ama olmuyor.

Evimize elli-altmış metre mesafedeki ana yoldan gelen araç gürültüsü kulaklarımı deliyor.

Komşunun iki genç oğlu var. Hemen her gün iki kez, alttaki garajdan motosikletlerini çıkarıp, uzun uzun çalıştırıyorlar. Öylesine büyük bir gürültü çıkarıyorlar ki, içimden “imdat” diye haykırmak geliyor.

Balkona çıkıp söylenmek istiyorum, hanım engel oluyor; “Ayıptır, komşunun çocukları” diyor.

Yaz geceleri bizim mahallede sokak ortasında nişan-düğün yapılıyor!

Gece yarısına kadar yüksek volümlü ses düzenlerinden çıkan “müzik” dedikleri gürültü beni çökertiyor!

Ya gündüzleri?

Ses düzeni ile mahalle arasında dolaşan; “Overlokçu mahallenize geldi, beş dakikada overlok yapılır” diye bas bas bağırıyor biri.

Sonra, taksitle mutfak eşyası satan adam geliyor.

Akşamüzeri “patates-soğan” diye bağırıyor öteki.

Ha, bir de eskicimiz var, o Pazar sabahlarını tercih ediyor!

Pazar sabahları, pazarcı kamyonlarının mahalle arasına girmeleriyle erken kalkıyoruz!

Bu yüzden, bizim evde hafta tatilini Pazartesi gününe aldık!

Birkaç gün önce gecenin bir vakti, müthiş bir gürültü ile sıçradık. Komşu, üçüncü kattaki balkonundan eski dolaplarını fırlatmış yola!

Yola dediysem, yolun kenarındaki çöp bidonlarına doğru atmış!

Bu gürültü yaklaşık bir saat sürdü.

Komşu, mutfak dolaplarını yenilemiş!

Eskileri de  çöpe atmış.

Bu kadar basit aslında.

Ama ben bir tuhafım galiba!

“İnşaat atıkları mahallenin çöp bidonlarına atılmaz” diye biliyorum ama galiba yanılıyorum!

Zaman zaman silah sesleri yankılanıyor mahallede.

Hanım, çok aklı başında bir kadın, hemen anlıyor ne olduğunu, silah sesinin nereden geldiğini

“Yukarı sokakta asker uğurluyorlar” diyor mesela!

Ya da; “Yazlık düğün salonundan havai fişek atıyorlar” diye açıklıyor!

Yine bir Cumartesi gecesiydi, korkunç bir havalı matkap sesiyle zıpladım yine!

Hanım, “amma da huylusun ha” dedi.

Alt kattaki komşudan geliyormuş ses.

“Komşudur, ne yapsa haklıdır!” demek gerekirmiş!

Artık gazete de okumak istemiyorum.

Çok ama çok canım sıkılıyor.

Belediye başkanımız, kent içi trafiğin çözümünü bulmuş!

“Bisiklete binin” diyor.

Sabahın erken bir saatinde, elinde çantası, bisikletle gelmiş belediyeye.

Bütün gazeteciler “tesadüfen” oradan geçiyorlarmış!

Haber yapmışlar…

Yalnız, bir şey takıldı kafama; Belediye başkanının bisikletle seyrettiği yer, sadece yayalar için yapılmış olan “Yürüyüş Yolu” idi!

Ender de olsa bu yola bisikletleriyle girdiği için belediye zabıtasının hışmına uğrayan çocuklar geldi aklıma!

Canım sıkıldı.

Belediye Meclis toplantısında muhalefet partisi temsilcisi bayan üyeye hakaret dolu sözler sarfeden bir başka belediye başkanı, belediye zabıtası için “İletişim semineri” düzenlemiş!

Olağan bir haber ama ben yine rahatsız oldum.

Bende bir tuhaflık var ama inanın ben deli değilim doktor bey.

Bir başka haber;

Pastacılar ve tatlıcılar Odası Başkanı; “Belediye pasta imal eder mi?” demiş.

Belediye, kendi nikah ve düğün salonundaki cemiyetlere kendi imalathanesinde pasta yapıp satıyormuş.

Oda başkanı; “Her işini yükleniciye ya da taşerona yaptıran belediye neden bizim ekmeğimizle oynuyor?” diyor!

-Adam haklı galiba, diyorum, hanım yine kızıyor; “Sana ne?” diye…

Bizim kentte, Pazar yerleri yol üzerine kuruluyor.

Yollar trafiğe kapanıyor.

Toplu taşıma güzergahları değiştiriliyor.

Bu çok önemli değil, buna kafayı takmıyorum ama “Ya bir yangın çıkarsa, ya bir Cankurtaran gerekirse?” diye soruyorum.

Sonra bir gün, pazaryeri güzergahında bir yangın çıktı!

Ev kül oldu!

Hanım yine bir hışım; “Şom ağızlı adam, konuşa konuşa evi yaktın sonunda, sen hastayı da öldürürsün bu takıntınla” diye payladı!

Ne bileyim doktor bey, olur olmaz her şeye takıyorum kafayı.

Tarihi cami önüne çelik konstrüksiyon üst geçit yapıyor belediye; “tarihe saygısızlık bu” diye kızıyorum.

En çok bir hafta canlı kalabilen lalelere belediyenin parasını savuruyorlar, diye kızıyorum!

Belediye yüklenicileri ya da taşeronları iş yaparken ya su borusunu, ya doğalgaz borusunu ya da kanalizasyonu patlatıyorlar, yine kızıyorum;

 “İşi ehline neden vermezler” diye.

Elektrik idarelerini özelleştirdiler, şimdi mahalle muhtarları “mahalledeki sokak lambalarını değiştirmiyorlar” diye yakınıyor; borç yüzünden okulların, otoyolların elektriklerini kesiyorlar, “Oh olsun, her şeyi özelleştirirseniz böyle olur” diye tepki gösteriyorum.

Şehir çıkışlarında yol kenarlarına ulu orta moloz dökenlere kızıyorum.

Cadde kenarında, kaldırımda, parklarda çocukların gözü önünde kurban kesen adamlara kızıyorum.

Yaşadığımız o korkunç depremin üzerinden onbir yıl geçti ama hala yıkılmayan ağır hasarlı binalar olduğunu öğreniyorum, kahrediyorum.

Yeni yapılmış duble yollarda onarım-yenilme çalışmaları yüzünden sık sık alt yola girmekten bıkıp usanıyorum.

Patlayan trafolar yüzünden elektrikli eşyalar bozulunca ben de bozuluyorum.

Çocukların yüksek gerilim hatları altında yapılan oyun bahçelerinde yaşadıkları ölümcül tehlikeyi görüp “lanet olsun bunu yapanlara” diye söyleniyorum.

Her şiddetli yağmur sonrası kentleri basan sel rezaletine öfkeleniyorum;

“Önce altyapı beyler, önce altyapı!

Hem, rant uğruna doğa ile dalga geçilmez, doğa böyle hesap sorar, günahsız insanlar sizin günahlarınızın bedelini öder” diyorum.

Yeşil alanları imara açarak birilerini bir anda zengin eden belediye yönetimlerine kızıyorum.

Dere yatağına okul yapıp, sonra sel basınca “takdiri ilahi” diye Allah’a fatura kesen akılsıza

kızıyorum.

-Ne o doktor bey? Bir tuhaf oldun? Yüzün kızardı, gözlerinin bakışlarını pek beğenmiyorum! Yoksa, sen de bu anlattıklarıma mı öfkelendin? Daha anlatacak çok derdim var. Ben sana, derdime derman olasın diye geldim. Söyle doktor, ben deli miyim?