Referandum öncesinde telaffuz edilmesinde çekingen davranılan, PKK ve teröristbaşı Öcalan’ın muhatap alınması dolaylı da olsa fiilen başladı. Hükümet, terör örgütünün siyasal kolu durumundaki BDP’lilerle resmen görüşmeye başladı. “İmralı’daki mahkûm” ile “sivil devlet yetkililerinin” görüşmesi de devam ediyor.
Bu görüşmeler medyada “müzakereler başladı” şeklinde değerlendirilmekte ve desteklenmekte. Hatta medyanın çoğunluğu, nasıl böyle bir sonuca varıldığını anlamasak ta, “referandumda evet diyenlerin müzakere taraftarı olduğunu” anlatan yorumlara yer vermekte.
Hem yandaş medya ve hem de Doğan Grubu medyasında eski DTP eşbaşkanları Ahmet Türk ve “sayın(!) Öcalan“ı İmralı’da ziyarete giden Aysel Tuğluk‘a büyük itibar gösteriliyor. Bu kişilere TV programlarında “Öcalan’ın ne kadar barış yanlısı olduğunu” anlatmasına fırsat veriliyor. TV sunucuları bu kişilere “Öcalan’ın içinde bulunduğu rahatsız ortamda barış çabalarına verdiği katkının kolay olup olmadığı” gibi tuhaf çanak sorular soruyor.
Teröristbaşı’ndan Türkiye’nin Mandela’sı yaratılmaya çalışılıyor.
Görüşmeler medyanın ciddi katkı verdiği profesyonelce yürütülen bir “kamuoyu oluşturma” çalışması eşliğinde yürütülmekte. Yapılan propagandanın etkisiyle toplumun bir kesimi rahatlar ve ümitlenirken, kalan kısmı da “inşallah iyi şeyler olur” temennisi ile bütün reflekslerini dondurarak beklemeye başladı.
********
Müzakerelerin geleceği konusunda iyimser olmamız için yeterli sebep var mı?
Müzakere sonucu taraflardan birinin taleplerinin tamamen kabul ettirmesi ancak “kesin galibiyetle” mümkün olabilirdi. Olayımızda “kesin galibiyet” söz konusu olmadığına göre verilecek tavizlerle, taraflar için mümkün olan en iyiyi ifade eden bir orta noktada buluşmanın söz konusu olması lazım.
İyimser olmak, hangi tarafta olduğunuza ve gelişmeleri değerlendirirken “fotoğrafın bütününe bakma” yeteneğinize bağlı olarak değişebilir. Biz devletin hedefinin “PKK’nın tasfiye edilmesi” ve “anaların ağlamaması” olduğunu düşünerek değerlendirmeye çalışalım.
1- ABD’nin Irak’tan askeri gücünü çekmekte oluşu ve burada Türkiye’ye vermek istediği rol nedeniyle PKK’nın ya tasfiyesi veya faaliyetlerinin uzunca bir süre durdurulması söz konusu. ABD, Türkiye’nin Irak’ın kuzeyindeki Kürtlerin iki lideri Barzani ve Talabani‘ye hamilik yapmasını istiyor.
2- Bunun için PKK’nın siyasallaşması, bugün BDP’nin birinci parti olduğu illerde “özerk bir Kuzey Kürdistan” kurulması hedefleniyor. Müzakerelerin başlamasının hemen ertesinde MİT Müsteşarımızın ABD ziyareti ve İçişleri Bakanımızın Barzani’yi ziyareti, denklemin bu iki parametresinin önemini işaret ediyor.
3- PKK’nın kuruluş hedefi, Türkiye Cumhuriyeti topraklarında bir millet inşası ve bu oluşturulacak milletin “kendini yönetme hakkına” dayanarak bağımsız bir devlet kurmak. Bu yolda ara hedef olarak PKK “demokratik özerklik” durağına varmaya çalışıyor.
4- Öcalan’ın önceliği bir genel af ile hapisten çıkmak ve “özerk Kuzey Kürdistan“ın başkanı olmak. Açılım sürecinde İmralı’dan verilen mesajlar ve BDP yetkililerinin açıklamalarından PKK’nın talepleri açıklığa kavuşmuştu. Bu talepleri bir kere daha hatırlatalım:
- Öcalan’ı kapsayacak ve ona siyasal haklarını verecek bir genel af çıkarılması.
- Kürtçe eğitime geçilmesi,
- Anayasada vatandaşlık tanımının değiştirilmesi, Kürt kimliğinin yeni anayasada güvenceye alınması,
- Güneydoğu’ya -şimdilik- özerklik verilmesi, (“özerklikten” ne anladıklarını Öcalan ve BDP’liler açıklamıştı; Güneydoğu’da Kürtlerin ayrı bir bayrağı, ayrı bir meclisi, ayrı bir güvenlik gücü (ordusu), ayrı mahkemeleri, vergi toplama ve harcama yetkisi, Kürtçe eğitim veren ayrı bir eğitim sistemi, ayrı bir futbol ligi…)
- “Dağdaki terörist insin düz ovada siyaset yapsın” deniyor. Öcalan ise dağdaki militanların “özerk Kürdistan”ın silahlı kuvvetlerini oluşturmayı planlıyor.
5- Hükümet “yerel yönetimlerin güçlendirilmesi” adı altında özerkliğe yaklaşan bir yönetim modeli olabilir mi arayışında. Hükümetin tasarladığı güçlendirilmiş yerel yönetim Kürt ayrılıkçıları ne kadar tatmin eder zaman gösterecek. “Bu yönetim tarzı uzun vadede ayrılıkçıların işine yarar” endişesini taşıyanların hükümete tepkisi göze alınabilir boyutta kalır mı?
6- Başbakan’ın ve Türk Devletinin yukarıda saydığım PKK taleplerinin hiçbirisine onay verebileceğini sanmıyorum. Nitekim Başbakan Erdoğan “Kürt dilinin seçmeli ders, kurs vb yollarla öğretilmesi, geliştirilmesine evet fakat Kürtçe eğitime hayır” diyerek kırmızıçizgisini ortaya koydu. Ahmet Türk bu açıklamayı Kürtler için hayal kırıcı buldu.
7- Öcalan’ın yukarıdaki taleplerinden bir kısmından vazgeçerek, dağdaki militanlarını indirmesini ve silahlarını devlete teslim etmesini beklemek gerçekçi olabilir mi? Bütün kozu silahlı militanları olan terör örgütü liderinin bunları yapmasını ve paşa paşa hapiste yatarak cezasını çekmesini beklemek ne kadar akla uygundur?
8- Bu taleplerden hangisi Öcalan/PKK/BDP tarafının kırmızıçizgisidir? Ayrıca ifade edilmeye başlandığı gibi, Öcalan PKK’ya tam olarak hâkim olamayabilir mi?
9- ABD’nin planları ile PKK’nın kırmızıçizgilerinin hangileri uyuşmaktadır?
Bu sorulara içimizi rahatlatacak cevaplar bulamadığımız sürece iyimser beklentiler içine girmemiz mümkün olamıyor. “PKK’nın militanlarını Türkiye sınırları dışına çektiği” haberleri doğru bile olsa, bu iyimserliğin fazla olduğu kanaatindeyiz. Bugün sınırı rahatça geçerek çıktığı yerde istirahata çekilenlerin, yarın pazarlıkta istekleri olmayınca aynı rahatlıkla geri dönüp melanetlerine devam etmemesinin bir güvencesi bugün için yok.
Bu ihtimalleri ve riskleri saydığımız için, birileri umarız bizi de “barış istemeyenler“, “terörden nemalananlar” sınıfına dâhil etmezler. Ancak yaratılmak istenen iyimser havanın gerçek olmadığı ortaya çıkarsa, yükseltilen beklentiler nedeniyle barışın daha da uzaklaşacağını görmek lazım. Bunu görmek için PKK/BDP tarafındaki kişilerin “devleti pes ettirdik” psikolojisini yansıtan tavır ve sözlerine bakmak kâfi olmalıdır.