Bazı Ülke Manzaraları Moral Bozucu Olmamalı…

104

Son senelerde sosyal dokumuzda bize
has özelliklerimiz hem zayıfladı, hem sulandırıldı, hem de fonksiyonları
değişti. Bu değişme birlik ve beraberlik şuurunu olumsuz etkiledi. Ekonomik
krizlerin içine düştük. Bu kriz ve sorunlara doğru teşhis konmadığı takdirde
çözümler de etkisiz kalır. İktisadi sorunlar sadece iktisat bilimi ile sınırlı
değildir. Toplumda farklı kesimleri değişik etkileyecek sonuçlar doğurabilir.
Nitekim son yıllarda bazı davranış bozuklukları, örf adetlerden uzaklaşma,
ahlaki değerlerin başkalaşması, artan boşanmalar, kadına yönelen çirkin
saldırılar. Dikkat çeker olmuştur. Hayat şartları ve sosyal ilişkilerdeki
daralma insanlarımızı tekleştirdiği gibi ağır bir stresi hisseder hale
getirmiştir. En ufak bir pürüzde fertleri kavgaya itilmekte ardından vurdu
kırdı görüntüleri ortaya çıkmaktadır. Bir tavuk öldürür gibi, insanlar
öldürülmektedir. Manevi değerlerin etkinliği de zayıflamıştır. Artan israf ve
lüks, yolsuzluklar, adam kayırmalar, fertlerde vatandaşlık şuurunu zayıflatmış;
Türk milletine mensup olma şuurunu zayıflatmış etnik mezhep ve hemşerilik
duygusunu gereğinden fazla ön plana çıkarmıştır. Demokrasimiz kötü bir deney
geçirmiş, demokratik değerler fertlerin gözünde basitleşmiştir. Türk insanının
manevi değerlere ihtiyaç duyduğu bir ortamda bu değerleri istismar edenler kötü
örnek olmuş, sapma davranış ve fikirler ilgi çekmiştir. Sosyal kontrolün
özellikle zayıflaması değişik kuruluş ve kurumları aşırı bağımsızlığa
sürüklemiş, Sayıştay raporları kontrolsüzlüğün ve kamu kaynaklarını istismarın
kontrol dışı örnekleriyle dolmuştur.

            Davranışlarımızda
gayri meşru ve hukuk tanımaz şekilde “biz böyle uygun görüyoruz” anlayışı,
liyakatin yerine sadakatin geçmesi toplumda başıboşluğu artırmıştır. Fikir ve
düşünce açıklama hürriyetinin bazı sınırlar içine hapsedilmesi, bazen yasalara
uygun gerçekleri açıklama, kışkırtma ve nefret duygularını körükleme sayıldığı
için insanlar yazmaktan ve konuşmaktan çekinir olmuşlardır. Demokratik parlamenter
sistemden uzaklaşma, tek adam egemenliğine kayış bunda etkili olmuştur.

            Demokrasinin
bütün kurum ve kurallarıyla gerektiği gibi işletilememesi STK’ların faaliyet
alanını daraltmıştır. STK’ların görevi, doğru-yanlış yapılan her icraatın
yanında yer almak olmamalıdır. İktidara yaklaşanlar destek bulmuş ve önleri
açılmıştır. Bu küçültücü ve aşağılayıcı tasvip edilemeyecek işleri yapmayan STK’lar
takdir edileceği yerde, iyi yönetilmemekle ve pasiflikle suçlanır olmuştur. Bu
bakımdan toplumun çok önemli nefes alışlarını temsil eden STK’lar gerçekleri
ortaya koyamadıklarından etkileri zayıflamıştır.

            Bütün
bunlara rağmen, yapılması gerekenler de vardır. İmar barışına rağmen, yeni
kaçak binaların yapılması, hele bunların mesela bizim için çok önemli bir
tarihi eser olan 462 yıldır İstanbul’un ve hatta Türkiye’nin kalbinde bir mühür
olan Süleymaniye Camii’nin görüntüsünü bozan malum bir vakfın binasının
yapılmasına karşı duyarsızlığın görülmesi ancak siyasilerin bundan rahatsız
olduklarını açıklamalarından sonra herkesi harekete geçirebilmiştir. Şimdilik bu
3-4 katlı binanın yapılmasına göz yumanlar ancak siyasi bir dürtü ile
karşılaştıkları zaman yasa dışı bir binanın ve Süleymaniye’nin görüntüsünün
bozulduğunu fark edebilmişlerdir. Toplumdaki sosyal grupların davranışlarının
güdümlü hale gelmesi demokratik anlayışla açıklanacak bir konu değildir. Bu
ortam inisiyatif kullanma yerine güdülme ihtiyacını meşrulaştırmıştır. Vesayetlerin
yıkıldığından bahsedenler acaba yönetim vesayetinin ortaya çıkışına ne
diyebilirler?

            Özelleştirmeler
konusunda yıllardır gerçekleri dile getirmeye çalışıyoruz. Bu konuda
insanlarımızın gerek medya gerek değişik yollardan siyasi tesirlerle beyin
yıkama işlemine tabi tutuldukları bir gerçektir. Devletin elinden tesislerin
yerli özele ve yerli özel vasıtasıyla yabancıların işgaline uğraması
verimliliği artıracak, kamudaki hantallığı giderecek zannedilmiştir.
Devletçilik eliyle üretime karşı olanlar Özelleştirme adı altında açık olarak
yabancılaştırmaların ülkeyi ne hale getirdiğini bugün görebilmelidirler. Bir
ara özelleştirme teslimiyet olarak ortaya çıkmış demokratikleşme ve çağı
yakalamak kabul edilmiştir. Oysa çoğu özelleştirme asıl faaliyet alanı dışına
çıkarılmış ithal hastalığı karşısında mal ve hizmet üretenler üretemez hale
sokulmuştur.

            Bir ara
Cargill vasıtası ve baskısıyla şeker fabrikalarını özelleştirerek
güzelleştirdik! Son günlerde şeker neredeyse karaborsaya düşecekti. Şimdi şeker
fabrikalarını açmaya çalışıyoruz. Kâğıt fabrikaları da maalesef aynı
özelleştirme oyununa kurban edilmiştir. İthalatı kutsallaştırarak yerli
üreticiyi terbiye edeceğini zanneden çarpık anlayış, çiftçiyi topraktan,
işadamını da işyerinden uzaklaştırmıştır. İşyerleri kapanmış veya sığınmacılar
dâhil yabancılara satılmak durumunda kalmıştır. Okullardan andımız kaldırılmış,
gelir dağılımı bozukluğu ve yoksullaşma okul terklerini yükseltmiştir. Gelir
dağılımı bozulmuş, işsizlik artmış, ekonomik kriz toplumu ve aileyi
parçalayacak noktaya gelmiştir. Bu ve benzerlerini ortaya çıkaracak, sesi
çıkacak kimse ve medeni cesaret de kaybolmuştur. Aldırmama ve bana ne zihniyeti
insanları sadece egolarıyla hareket etmeye sürüklemiştir.

            Siz bir
dönem birçok ihtiyacı karşılayan Eminönü’ndeki yerli mallar ve Sümerbank
mağazasını acaba hatırlar mısınız? Beykoz kundura fabrikasının öksüz halini Boğaz’ın
sularından hiç gördünüz mü? Sanki İkinci Dünya Harbinden yeni çıkmış harap bir
Berlin manzarası gibi karşınızda durmaktadır.

            Yabancılar
dayattı biz tarıma, üretime kota koyduk. Aman daha fazla üretmeyin dedik. Bazı
yabancı savcılar hukuk danışmanı oldu; anayasada fikirleri alındı. Yargıdaki
personel görgü ve bilgi geliştirmek için ABD’de eğitici seyahatlere çıktı.

            Rakamlarla
oynadık; ama sonunda enflasyonu %49 olarak açıklamak zorunda kaldık. Müdahale
edilmemesi gereken ve anayasa garantisi altına alınmış kurumların içlerine
iktidarları karıştırdık. Söz dinlemeyen yöneticileri kapının önüne koyduk. İç
politikada yaptığımız yanlışları, bazen dış politikaya taşıyarak düşman
kazandık. Ülke itibarını kırıcı olduk. İsrafın, yolsuzluğun, gösteriş
tüketiminin zirve yaptığı bir dönemden geçiyoruz. Ülkeyi yöneten üst
kademelerin buna karşı örnek olmalarını beklerdik. Devlet ile partiyi
özdeşleştirdik. Devlet=Parti oldu. En üst makama itibar kaybettirdik. İç
siyasette hiddet, şiddet ve adeta kan davası hakim hale geldi. Kimse bir araya
gelecek ortamı bulamıyor. Beyanatlarda seçilen cümleler hiç hoş değil; toplumu
geriyor ve kamplaştırıyor. Tabii ki geleceğe olan güveni sarsıyor ve beyin
göçünü artırıyor.

            Türk
lirasının değerini koruyalım dedik ama köprü, geçit, şehir hastanelerini
dolarla garantili geçiş ve hasta ile borçlandırdık. KDV’yi %8’den %1’e
indirdik. Geçici bir tedbir getirip üretimde maliyeti düşürücü temel girdileri
ucuzlatamadık. İthalat hastalığı yarattık. Önümüzde yine anayasa konusu var. Milli
kimliksiz, milliyetsiz, devletimizin kuruluş gerekçelerini inkar eden, toplumu
birbirine yabancılaştırıcı etnik yobazlık yine gündeme getirilebilir. Sevr
şartlarına dönmek bazılarınca demokratikleşme ve çağdaşlaşma zannediliyor. Milli
Mücadeleyi reddeden bazı sağ çevreler zor şartlarda zafer kazanan Cumhuriyet’in
önderlerini suçluyorlar. Anlaşılan bunlar Türk’ün yenilgisini bekliyorlardı.

            Keşke
ülkemizde bu gibi çirkin manzaralar, Türkiye’yi zora sokan bu gibi yanlışlar
olmasaydı da biz birçok alanda ve özellikle de savunma sanayiindeki
başarılarımızı ve benzerlerini yazabilseydik. Bütün bu gibi olumsuzlukları
aşarız; yeter ki yanlışta israr etmeyelim ve birbirimizin görüşlerine saygı
duyalım.

Önceki İçerikAtatürk Atatürk’ü Anlatıyor “Savaşan Meclis” -3-
Sonraki İçerikVefatının 21. Yılı Vesilesiyle AHMET KABAKLI Hayatı, Fikriyatı ve Eserleri – 19
Avatar photo
1944 İstanbul doğumludur. Orta Öğrenimini Maarif Kolejinde, yüksek öğrenimini İktisadî ve İdari Bilimler Yüksek Okul'unda tamamlamıştır. 1967'de İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ne asistan olarak girmiştir. Ord. Prof. Dr. Z.F. Fındıkoğlu'na asistanlık yapmıştır. 1972'de "Bölgelerarası Dengesizlik" teziyle doktor, 1977'de "Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri" teziyle doçent, 1988'de de profesör olmuştur. 1976 Haziranında yurt dışına araştırma ve inceleme için giden Erkal 6 ay Londra ve Oxford'ta inceleme ve araştırmalar yapmış, Doçentlik hazırlıklarını ikmal etmiştir. 1977 yılında hazırladığı "Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri" isimli Eğitim Sosyolojisi ve Eğitim Ekonomisi ağırlıklı tezle Doçent olmuştur. 1988'de Paris'de, 1989'da Yugoslavya Bled'de yapılan milletlerarası UNESCO toplantılarında ülkemizi birer tebliğle temsil etmiştir. 1992 Yılında Hollanda'da yapılan Avrupa Konseyi'nin "Avrupa'da Etnik ve Cemaat İlişkileri" konulu toplantısına tebliğle katılmıştır. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi dışında dönem dönem Harp Akademilerinde, Gazi Üniversitesi'nde, Karadeniz Teknik (İktisadi ve İdari Bilimler Yüksek Okulu) ve Marmara Üniversitelerinde de derslere girmiştir ve konferansçı olarak bulunmuştur. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İktisat Bölümü ve İktisat Sosyolojisi Anabilim Dalı Başkanı, Metodoloji ve Sosyoloji Araştırmaları Merkezi Müdürü, İstanbul Üniversitesi Senato Üyesi, Aydınlar Ocağı Genel Başkanı ve İstanbul Türk Ocağı üyesi olan Prof. Dr. Erkal'ın yayımlanmış ve bir çok baskı yapmış 15 kitabı ve 700 civarında makalesi vardır. Halen Yeniçağ Gazetesi'nde Pazar günleri makaleleri yayımlanmaktadır. Prof. Dr. Erkal evli ve üç çocukludur. Dikkat Çeken Bazı Kitapları : Sosyoloji (Toplumbilimi) (İlaveli 14. Baskı), İst. 2009 Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri, İst. 1978 Bölgelerarası Dengesizlik ve Doğu Kalkınması,(2. Baskı), İst. 1978 Sosyal Meselelerimiz ve Sosyal Değişme, Ankara 1984 Bölge Açısından Az Gelişmişlik, İst. 1990 Etnik Tuzak, (5. Baskı), İst. 1997 Sosyolojik Açıdan Spor, (3. Baskı), İst. 1998 İktisadi Kalkınmanın Kültür Temelleri, (5. Baskı), İst. 2000 Türk Kültüründe Hoşgörü, İst. 2000 Merkez Binanın Penceresinden, İst. 2003 Küreselleşme, Etniklik, Çokkültürlülük, İst. 2005 Türkiye'de Yolsuzluğun Sosyo-Ekonomik Nedenleri, Etkileri ve Çözüm Önerileri (Ortak Eser), İst. 2001 Ansiklopedik Sosyoloji Sözlüğü (Ortak Eser), İst. 1997 Economy and Society, An Introduction, İst. 1997 Yol Ayrımındaki Ülke, İst. 2007 Yükseköğretim Kurumlarının Bölgelerarası Gelişme Farklılıkları Açısından Önemi ve İşlevleri, İTO, İst. 1998 (Ortak Araştırma)