Mehmet Akif Ersoy’un “İstiklal Marşı” millî marşımız, Necip Fazıl Kısakürek’in “Sakarya Türküsü” millî isyanımız, Dilaver Cebeci’nin “Türkiyem” parçası millî türkümüz ve Arif Nihat Asya’nın “Bayrak” şiiri millî şiirimizdir. Nazım Hikmet’in “Kuvayı Milliye Destanı”, İstiklâl Harbimizin tamamlanmış tek destanıdır.
Arif Nihat Asya, şiirlerinde ve nesirlerinde Türklük ve İslâmiyetin imtizacını en iyi sağlayan, ölçüleri ve inancı sağlam bir dava adamıdır. Milletimize malolan ve “Fâtih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın” nakaratı ile biten ve Yıldırım Gürses’in bestelediği “Fetih Marşı” şiirinin şairi odur. “Duâ” şiirinde “Bizi sen sevgisiz, susuz, havasız /Ve vatansız bırakma Allahım !/ Müslümanlıkla yoğrulan yurdu /Müslümansız bırakma Allahım” diye yüce Yaratıcıya yalvaran, “Vatan” şiirinde “Ezanımdan alışıp tekbîre / Buldunuz mutluluğu imânımla…/Vatan ettim sizi ey topraklar / Beş vakit damgalayıp alnımla.” diyerek vatanın kudsîyetini veciz biçimde ortaya koyan Arif Nihat Asya’dır. Asya, Anadolu coğrafyasında Türk-İslâm hamuruyla yoğrulan bu asil milletin “halis şiir”i yakalayan millî bir şairidir.
“Yoksa şu yaprakta Yavuz / Yoksa şu sayfada Oğuz/ Biz de yoğuz, biz de yoğuz” diyerek Ortaasya’da başlayıp Selçuklu-Osmanlı çizgisinden devam ederek Mustafa Kemal’e uzanan Türk tarihini bütünlük içinde ele alan Asya’nın, Türk milletini damardan yakalayan şiiri, “Bayrak” şiiridir. “Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü, / Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü. / Işık ışık dalga dalga bayrağım, / Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.” mısralarıyla başlayan ve yazıldığı tarihten bugüne yüzbinlerce insanımızın zevkle ezberlediği bu şiir, şairine de “Bayrak Şairi” ünvanını kazandırmıştır.
Bu yazıyı okuyanların çoğu, Arif Nihat Asya’yı bu anlattıklarımdan daha çok tanıyor. Peki ben bu malûmun ilâmını niye yapıyorum? Millete ders vermek mi istiyorum? Hayır, ben yapılan büyük bir yanlışa, büyük bir ayıba dikkat çekmek istiyorum. Saygı Öztürk, Sözcü gazetesinin 04.06.2012 tarihli nüshasındaki “Bayrak Şiirine 72 Yıl Sonra AKP Sansürü” başlıklı yazısında da açıkladı. Milli Eğitim Bakanlığı, Türk Edebiyatı kitaplarına bazı şairlerin birkaç şiirini daha ilave ederken, Asya’nın milletimizle ve al bayrağımızla bütünleşmiş bu şiirinden şu bölümü çıkarttırıyor: “Sana benim gözümle bakmayanın / Mezarını kazacağım. / Seni selâmlamadan uçan kuşun / Yuvasını bozacağım. “.
Bu edebî katliamın sebebi neymiş? Bir milletvekilinin soru önergesine verdiği cevapta Bakan Dinçer diyor ki: “Talim ve Terbiye Kurulu’nun ders kitapları ile ilgili kararında (seçilen metinler öğrencileri iyiye, güzele, doğruya yöneltmeli, iyi alışkanlıklar kazandırmalıdır) hükmü gereğince ve öğrencilerin bu mısraları yanlış anlayabilecekleri düşüncesiyle bu çıkarmayı yaptık”.
Sayın Bakan, dört işlem yapmıyoruz, bir edebî eserin katlinden söz ediyoruz. Bu her şeyden önce millî şairimiz Arif Nihat Asya’nın manevî hâtırasına bir saygısızlıktır. Sonra milletimize bir saygısızlıktır. Ayrıca İstiklâl Marşı gibi millete malolmuş bir şiiri bu şekilde sansürleyemezsiniz. Haydi siz bir İşletmecisiniz, edebî metinleri yorumlamakta sıkıntı çekebilirsiniz. Fakat Talim ve Terbiye Kurulu’nun Türkçe-Edebiyat Uzmanları yok mu? Onlar da mı bu şiirin ruhunu kavrayıp bu mısraları parça bütünlüğü içinde yorumlayamıyorlar mı? Yoksa yorumluyorlar da, cesaret edip büyüklerimize söyleyemiyorlar mı?
Bayrak, bağımsızlığımızın ve millî varlığımızın sembolüdür. Basit bir bez parçası değildir. Dalga geçmeye, alay edilmeye, hakarete uğramaya, ayaklar altına alınmaya, yırtılmaya hiç gelmez. Eğer bunlara göz yumarsak, bizim devletimizden, bağımsızlığımızdan, Türklüğümüzden söz etmek mümkün olmaz. Bunun için, gerekirse bayrak için ölünür.
Edebî eserler, diğer düz yazılardan farklıdır, edebî bir dil, üslup ve san’atlar kullanılır. Şiirin çıkarılan bölümünde, okuyanda kuvvetli bir iz bırakmak için “mübalağa”, “teşbih” ve “mecaz” san’atları yapılmıştır. Burada bayrağımıza, daha doğrusu, bağımsızlığımıza, vatanımıza kastedenler olursa tepkimizin ne kadar büyük olacağı anlatılmaya çalışılmıştır.
Burada gocunulacak hiçbir şey yoktur. Yunanlı, İstanbul ve İzmir’i de içine alan ülkemizin Batı bölgelerini almayı hedefleyen “megalo idea”sını, İsrailli, Fırat ve Dicle arasındaki bazı Güney illerimizi hedef alan “arz-ı mev’ud” idealini, Kuzey Irak peşmerge lideri, yakasındaki rozette yer alan Güneydoğu illerimizi de içine alan dört parçalı “Büyük Kürdistan” idealini, Ermenistan, bayrağında Ararat (Ağrı) dağını simge yaparak Ağrı’ya kadar olan Doğu illerimizi topraklarına katma idealini gençlerine aşılarken, bayrağımıza ve onun ifade ettiği ulvî mânaya sahip çıkma şuurunu aşılamayı amaçlayan mısraların çıkarılması, ne kadar büyük bir şuursuzluk değil mi?
Fakat, yine de fazla yadırgamamak lâzım. Türklüğü alt kimliklerden biri kabul eden, neredeyse Türkçeyi bile seçmeli dillerden biri haline getirmek isteyen, “Andımız”dan, “Gençliğe Hitabe”den rahatsız olan bir zihniyetten daha fazlası beklenmez. Sözlerimizi “Bayrak” şiirinin gayrımillî düşüncelileri en çok rahatsız eden sonuç bölümündeki mısralarla bitirelim:
Ey şimdi süzgün, rüzgârlarda dalgalı,
Barışın güvercini, savaşın kartalı…
Yüksek yerlerde açan çiçeğim;
Senin altında doğdum,
Senin dibinde öleceğim…
Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim;
Yeryüzünde yer beğen
Nereye dikilmek istersen
Söyle seni oraya dikeyim.
“Bayrak şairimiz” bizi affet, senin hâtıranı koruyamadık, inşallah bayrağımızı koruyabiliriz.