Batının Kirli Yüzü

253

İnsanlığı kara kara düşündüren en büyük endişe; “acaba dünyanın geleceğinin nasıl olacak ve genç kuşaklara nasıl bir dünya bırakılacağıdır.”

            Günümüz insanını yakından ilgilendiren bu soru, mühim olduğu gibi cevabı da o derece önemlidir.   İnsanlığın, müştereklerde anlaşmasının zamanı henüz geçmiş değil. Fakat şimdilik bu müştereklerde birleşmek oldukça zor görünmektedir.

Bazı siyasi sorumluların, fikir adamlarının ve devlet yetkilerinin bu yönde fikir üretmelerine, gayret göstermelerine, ciddi girişimlerde bulunmalarına rağmen, bu gayretleri nafiledir. Bu çabalar yeterli düzeye gelse bile dünyayı yöneten kötü çoğunluğun gölgesinde kalacağı aşikârdır.

Günümüzde Gazze ve Filistin’de görülen “insanlık dışı” görüntüler, bizi oldukça korkutmakta ve umutsuzluğa sürüklemektedir. Dünya, barışı koruma ve birlikte yaşama hususunda sınıfta kalmıştır.

Batının “sözüm ona medeni” devletleri tarafından, “zalimlik, kin, nefret haksızlık, gasp, yağma vb. davranışlar kabul görmekte, teşvik edilmekte ve desteklenmektedir. Böylesi kötülükler kabul görürse, insanlığın geleceği vahim demektir. Dünyanın, “bencillik, kin ve nefret” duyguları ile kuşatılması oldukça korkutucudur.

Batı kötü bencil ve açgözlü olduğundan, sürekli kendilerine sömürülecek toprak aramıştır. Bu gaye için paylaştıkları coğrafyalara kan, gözyaşı ve ıstırap götürmüşlerdir.

Haçlı seferlerinin ortaya çıkmasının nedeni asla dini değildir. Aç kalan Avrupalı’nın Doğu’nun (Müslümanların) tüm topraklarını işgal etmek ve zenginleşmek olduğu bilinen bir gerçektir.

Matta İncili’nde 731: “Yeryüzüne barış getirmeye geldiğimi sanmayın! Ben barış değil, kılıç getirmeye geldim. Çünkü ben oğulla babasının, kızla annesinin, gelinle kaynanasının arasına ayrılık sokmaya geldim. İnsanın düşmanları kendi ev halkı olacaktır.” ifadelerinin yer alması ürkütücüdür. Safsata olduğu aşikâr olan bu buyrukların, dini kitap vasfı asla olamaz.

Batı’nın gözünde insanın hiçbir değeri yoktur ve insan sadece kullanılmak için vardır. Napolyon’un söylediği şu sözler manidardır: “Askerler ölmek için vardır; … bir milyon adamın hayatına zerre kadar değer vermem.”

Avrupalı ülkeler, sömürgecilik, zulüm ve hırsızlık faaliyetlerini “meşrulaştırmak” için bölgeye “medeniyet götürüyoruz” yalanına sığınmıştır.

İngilizlerin, 500 yıl süren sömürgecilik dönemi; köle ticareti, kölelerin kullanılması, katliamlar, kıtlıklar ve toplama kamplarındaki zulümlerle doludur. İngiltere Aborjinleri sistematik olarak yok etti. Aralarına salgın hastalık yayarak, yemeklerine zehir katarak 750 bin siyah derili aborjini 31 bin kişiye indirdi. 2. Boer Savaşnda, çoğunluğu kadın ve çocuk olan yaklaşık 28 bin Boer (Hollandalıların soyundan gelenler) ve bilinmeyen sayıda siyah Afrikalıyı öldürdü.

Hindistan’ın Amritsar kentinde 13 Nisan 1919’da, barışçıl gösteriler sırasında 10 dakikada yaklaşık 1000 protestocu öldürüldü. Hindistan ile yeni oluşturulan Pakistan arasındaki sınır olaylarında İngilizler tarafından 1 milyon insan öldürüldü. İngiliz sömürgesi altındaki Kenya’da bağımsızlık amacıyla başlatılan Mau Mau İsyanı (1951-1960) sırasında, binlerce Kenyalı öldürüldü. Britanya İmparatorluğu döneminde, Hindistan’dan milyonlarca ton buğday İngiltere’ye ihraç edildiği için 12-29 milyon arasında Hint açlıktan öldü.

1943’te dönemin Başbakanı Winston Churchill, İngiliz askerlerine ve Yunanistan gibi ülkelere Hintlilerin ürünlerini gönderirken, 4 milyon kadar Bengalli açlıktan hayatını yitirdi. Churchill, Bengal kıtlığıyla ilgili bir açıklamasında, “Hintlerden nefret ediyorum. Hayvan gibi bir dine sahip, hayvan gibi insanlar. Kıtlık, tavşan gibi üredikleri için kendilerinin hatasıydı.” Demiştir.

İspanya ve Portekiz’in imparatorluk geçmişleri, acımasız ve kanlı sömürgecilikle doludur. Peru’yu işgal eden İspanyol Francisco Pizarro’nun belge ve günlüklerinde, İnka halkına soykırım yapıldığı ifade edilmektedir.

Belçika sömürmek için girdiği Kongo’da 1908 yılına kadar 10 milyon Kongoluyu katletti. Cani uygulamalarıyla zaman içinde “Kongo Kasabı” olarak anılacak Belçika Kralı 2. Leopold Kongo’yu kendi mülkü ilan etti. Kotalarını dolduramayan yerlilerin kendilerinin ve çocuklarının elleri ile ayakları kesildi. Brüksel’deki sarayına “Afrika Müzesi” açan Leopold, Kongo’dan getirdiği kişileri, “insanlar için düzenlenen hayvanat bahçesinde” sergiledi. Kongo’da yaklaşık 10 milyon kişinin hayatını kaybettiği düşünülüyor. Belçika’nın Ruanda’daki etnik politikalarının 1994’te yaklaşık 850 bin kişinin canına mal olan Ruanda Soykırımı’nın temelini oluşturduğu düşünülüyor.

Fransa, sömürgecilik faaliyetleriyle Afrika’nın batısında ve kuzeyinde 20’den fazla ülkede hâkimiyet kurdu. Bölgede 5 asır süren sömürge dönemi ve bağımsızlık savaşları, 2 milyondan fazla Afrikalının hayatına mal oldu.
Cezayirlilerin başlattığı gösterilerde, binlerce Cezayirli, Fransız askerlerince öldürüldü. Tarihe “8 Mayıs 1945 Setif ve Guelma” katliamı olarak geçen olaylarda, Cezayir Bağımsızlık Savaşı’nda yaklaşık 1,5 milyon kişi, Fransızlar yüzünden hayatını kaybetti.

İtalyanlar, Libya’yı kontrol etme çabaları sırasında yüzbinlerce Libyalının ölümüne, on binlercesinin yerinden edilmesine neden oldu.

Bugünkü Namibya topraklarında yer alan Alman Güneybatı Afrika’sında 1904-1907’de Alman General Lothar von Trotha’nın emriyle katliam yapıldığı, bunun Herero nüfusunun büyük çoğunluğunun ve Nama nüfusunun yarısının yok olmasına sebep olduğu ifade ediliyor. Toplama kamplarında ölenlerin kafataslarını ülkeye getiren ve bilimsel deneyler için kullanan Almanların, Herero ve Namalara karşı işlediği katliam, “20. yüzyılın ilk soykırımı” olarak nitelendiriliyor.

Almanlar 1933-45 yılları arasında diğer milletlerden 21 milyon insanı topluca kurşuna dizerek, toplama kamplarında fırınlarda yakarak, gaz odalarında zehirleyerek soykırıma uğrattılar. Milyonlarca Yahudi sistematik bir biçimde vurularak, asılarak, yakılarak ve zehirlenerek öldürüldü.

Alman siyasetçi Jürgen Todenhöfer, Batı’nın kirli geçmişiyle ilgili olarak; “Dünyayı sömürgeleştirirken, 50 milyon insanı öldürenler Müslümanlar değildi, aksine hepsi Batı’nın zorbalıklarıydı. Biz Batılılar dünyayı fikirlerimizin mükemmelliğiyle fethetmedik. Sanırım biz kendimizi bir yalan içerisine yerleştirmişiz. Bu yalan şu: “İyi olan, asil olan, yardımsever olan bizleriz.”  Gerçek bu değil. İnanıyorum ki, biz Batılılar dünyayı fikirlerimizin, değerlerimizin ve dinimizin mükemmelliğiyle fethetmedik. Yalnızca ve yalnızca başkalarından daha acımasızca zor kullandık. Daha ciddi olmam gerekirse; Haçlı Seferleri’nde 4 milyon kişiyi öldüren, sömürgeleşme döneminde 50 milyon insanı öldüren, 1. ve 2. Dünya Savaşlarında 70 milyon insanı öldüren, 6 milyon Yahudi’yi öldüren Müslümanlar değildi.” Şeklinde açıklamalarda bulunmuştur.

Ufacık bir kısmını örnek verdiğimiz bu vahşet hatırlanırsa, Gazze’de yapılan soykırıma şaşırmamamız gerektiğini anlayabiliriz. Çünkü batı, yalancı, talancı ve katliamcıdır.

Bir dahaki yazımızda ABD’ nin karnesini göreceğiz.

Sevgiyle kalın.