Batı, İslâm ve Gelecek

46

Artık Müslümanlar bürhan, delil ve kanıtlara tâbi oluyorlar. Akıl, fikir ve kalbleriyle iman ve inanç hakikatlerine giriyorlar. Başka dinlerin kimi fert ve bireyleri gibi, ruhbanları taklit için, bürhan ve kanıtları bırakmıyorlar.

Bundan dolayı akıl, ilim ve fen hükmettiği istikbal ve gelecekte, elbette aklî delillere dayanan ve bütün hükümlerini, akla tesbit ettiren Kur’an hükmedecek.

Çünkü, İslâmiyet güneşinin tutulmasına ve insanları aydınlatmasına engel olan perdeler açılmaya  ve çekilmeye başlamıştır. Nitekim senelerce evvel o şafağın sökmesinin emare ve işaretleri göründü. Artık doğmak üzeredir. Nerdeyse, doğdu doğacak.

Evet gerçekten, İslâm hakikatlerinin, mazide tam olarak kendini göstermesine dehşetli engeller set çekmişti. Meselâ Batılıların bilgisizlikleri, vahşice bir yaşayış içinde bulunmaları ve dinlerine taassupları / bâtıl inançlarına körü körüne bağlı oluşları; medeniyetin her alandaki güzellikleri ile kırıldı, kırılıyor. Dağıldı, dağılıyor ve dağılmaya devam ediyor.

Yine Papazların ve ruhanî reislerin riyasetleri / başkanlıkları, tahakküm ve baskıları vardı. Batılıların; körü körüne onları taklit etmeleri vardı.

İşte bu iki engel de, hürriyet fikri ve gerçekleri arama meyli başlamış olduğu için, yok oldu ve yok olmaya devam ediyor.

Bizde de komitelerin dehşetli istibdat ve baskıları vardı. Dinden uzak kaldığımız için baş gösteren çeşitli ahlâksızlıklarımız vardı. Bizleri medeniyet yolundan geri bırakıyordu. İslâm hamiyet, gayret ve çabasının canhıraş / yürek paralayan  feryadı ile, bütün bu kötü ahlâkın çirkinlikleri görüldü. Yavaş yavaş aramızdan çekildi ve çekilmeye devam ediyor.

Ne yazık ki, bilim ve fenlerin bazı müspet mes’eleleri; İslâm hakikatlerinin zahirî mânâlarına aykırı ve zıt sanıldı. Bu yanlış anlayış; onları bir an önce anlamamızı ve almamızı geciktirdi.

Fakat bütün bunlara rağmen, bilim ve fen alanındaki baş döndürücü gelişmeler; gerçek mârifet ve medeniyetin tüm güzelliklerini gözler önüne sermiş. Herkesi hakikati arama meyli sarmış. İnsaflı bakış kendini göstermiş. İnsanlık muhabbet ve sevgisi, taassup ve geriliği yerle bir etmiştir.

Çünkü zaman ihtiyarlandıkça Kur’an gençleşiyor. Her türlü ilim; Kur’an’ın asırlarca önceden haber verip işaret ettiklerinin gerçekliğini ispatlamış ve ispatlamaya devam ediyor. Doğrulamış ve doğrulamaya devam ediyor ve edecek.

Evet meşhurdur ki:

“En kat’î fazilet odur ki, düşmanları dahi o faziletin tasdikine şehadet etsin.”

On dokuzuncu asrın ve Amerika kıt’asının en meşhur feylesofu Mister Carlyle, en yüksek sadâsıyla, çekinmeyerek, feylesoflara ve Hristiyan âlimlerine eserlerinde şöyle sesleniyor:

“İslâmiyet gayet parlak bir ateş gibi doğdu. Sâir dinleri kuru ağacın dalları gibi yuttu. Hem bu yutmak İslâmiyetin hakkı imiş. Çünkü, sair dinler -Kur’an’ın tasdikine mazhar olmayan kısmı- hiç hükmündedir.”

Hem Mister Carlyle yine diyor:

“En evvel kulak verilecek sözlerin en lâyıkı, Hz. Muhammed’in sözüdür. Çünkü, hakikî söz, onun sözleridir.”

Hem yine o, şu anlama gelecek şekilde diyor ki:

“Eğer İslâmiyetin gerçekliğinden şüphe etsen, bedîhiyat / apaçık bir şekilde ve zaruriyat-ı kat’iyede / zorunlu olarak kabul edilmesi gereken, ilmî bir gerçekten şüphe etmiş olursun. Çünkü, İslâmiyet; en bedîhi / son derece açık ve reddi imkânsız hakikî ve gerçek bir dindir.”

İşte bu meşhur feylesof, İslâmiyet hakkındaki bu şahitliği, eserinin değişik yerlerinde yazmış.

Avrupa’nın son asrımızdaki en meşhur bir feylesofu olan Prens Bismarck da diyor ki:

“Ben bütün Semavî Kitapları araştırdım. Bozulmalarından ötürü, insanın mutluluğu için aradığım hakikî hikmeti / faydayı onlarda bulamadım. Fakat Hz. Muhammed’in Kur’anını tüm kitapların üstünde gördüm. Her kelimesinde bir hikmet ve fayda buldum. Bunun gibi, insanlığın saadetine hizmet edecek, başka bir eser yoktur. Böyle bir eser insan sözü olamaz. Buna ‘Muhammed’in sözüdür’ diyenler; ilmin zaruriyatını inkar etmiş olurlar. Yani, Kur’an’ın Allah kelâmı olduğu bedihidir / çok açıktır.”

 

 

Önceki İçerik14 Şeker Fabrikası Satılmamalı
Sonraki İçerikAfrin Üzerinden Psikolojik Harekât
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.