Hıristiyan batının, son yıllarda ‘İslamofobi‘ adıyla şiddetini ve saldırılarını artıran Türk İslam düşmanlığı; Selçukluların Anadolu’yu yurt edinmelerinden hemen sonra 1095 yılında başlamıştı. Prof. Dr. Süleyman Hayri Bolay, ‘Batı Aklına Karşı Türkiye‘ isimli eserinde, 900 yıldan fazla devam eden saldırıların arkasındaki aklın köklerine iniyor. Batı aklını irdelemeye, Romalı filozof Seneca (M.Ö. 4 – M.S. 65) ile başlıyor. Seneca, bir başka batılı filozof olan Descartes’in (1596 – 1650) teşhisine göre müşrik akılın ilk temsilcisiydi. Bilindiği gibi ‘müşrik’, ‘Allah’a (cc); İlâh ve Rab oluşunda, sıfat ve fiillerinde eşi ve ortağı bulunduğunu kabul eden kişi‘dir. Prof. Bolay, teslis1 anlayışına bağlananları ‘münkir (inkâr eden) akıl‘, Allah’ın birliğine, peygamberine ve kitabına inananları da ‘mü’min akıl‘ şeklinde ifâde ediyor.
Fransız filozof Bergson (1859-1941) ‘Ben filozofların anlattığı Tanrı’ya değil, peygamberlerin tanıttığı Allah’a inanıyorum.’ Diyordu. Peygamberlerin inandığı Allah’ın gönderdiği dinler; adaletsizliği, adam öldürmeyi, şiddeti, zulmü, akıl esaretini yasaklamıştır. Bu emirleri, tahrif edilmiş mukaddes kitaplarda bulamayanlar, okudukları doğruları anlayamayanlar, anladıkları işlerine gelmediği için tersini tatbik etmeye yeltenenlerin kan gölüne çevirdiği bir dünyada yaşıyoruz. Bu dünya, Musevilikteki On emirden biri olan ‘adam öldürmeyeceksin‘ cümlesindeki ‘adam‘ kelimesiyle kast edilenin ‘Musevi‘ler olduğu şeklindeki çarpık zihniyetin dünyasıdır.
Prof. Bolay kitabına, kaynaklarını da belirtip bu zihniyeti teşhir ederek başlıyor: ‘Eski Ahid’e (Tevrat) göre, Yahudiler ‘vaad edilmiş toprakların dışında yaşayan topluluklarla savaşılırken karşı taraf barış teklifini kabul ederse, ne olacaktır? İşte Tevrat’ın ‘Tesniye 20/11’ bölümünde verilen cevap: ‘Orada yaşayanların tamamı, Yahudilerin angaryasında çalışacak ve onlara hizmet edeceklerdir.’ Yâni Yahudilere köle olacaklardır. Peki, aksi olursa, yani sulh teklifini kabul etmezlerse akıbetleri ne olacaktır? İşte caniyane, merhametsiz, acımasız, zalimane ‘katl-i amm’cı / jenozidci bir cevap: ‘Fakat barışı kabul etmezlerse, bütün erkekler kılıçtan geçirilecek, kadınlar, çocuklar, hayvanlar ve kentteki her şey yağmalanacaktır.‘ (Tesniye, 20/12-14)
Peygamberlerin hayatları pahasına kurdukları huzur ve ahlâk nizamı böylece ‘devlet terörü ‘ne dönüştürülüyor.
Devamı var: Yahudilere ‘vaad edilen‘ sözde mukaddes topraklarda yaşayıp da Yahudi olamayanların durumu ne olacak? Onlar için daha fecî ve daha ağır bir neticeye götürecek cevap: ‘Ancak Tanrınız Rabb’in miras olarak size vereceği bu halklara gelince orada soluk alan hiçbir canlıyı yaşatmayacaksınız.’ (Tesniye: 20/16-17)
Müellif Bolay’ın gösterdiği başka bir delil de Yahudi asıllı Amerikalı filozof Noam Chomsky’dir. 1928 doğumlu, 90 yaşındaki Amerikalı Chomsky’, ‘Devlet Terörü‘ başlıklı makalesinde; “Siyonist hareketin Filistinlilere karşı ideolojik bir silah şeklinde kullandığı ‘Terörizm Endüstrisi’nin ana yurdu İsrail’dir” Diyor. Bununla da yetinmiyor. Yazdığına göre; Amerikan hapishanelerinde eğitip salıverildikten sonra IŞİD terör örgütünü kuran Ebubekir El Bağdadi, Amerika’nın projesidir.
Belgelerle inandırıcılık kazanan çarpıcı bilgilerle başlayan kitap; ‘Batı aklının dünyada açtığı yaralar‘, ‘Batı Aklının Millî Birliği Bozma Teşebbüsü‘, ‘Batının Müşrik ve Şaşı Aklına Teslimiyetin Açtığı Yaralar‘, ‘Ne Yapılabilir?’, ‘Mânevî ve Târihî Değerlerimiz‘, ‘Din-İlim Çatışması‘, ‘Medeniyetimizin İhyası Meselesi‘ gibi ara ve ana başlıklarla devam ediyor.
‘Yaşadığımız hâdiseler… saadet verenler ve kahredenler… hepsi birer sosyal gelişmedir. Sosyal gelişmelerin sebebi de, neticesi de çözümü de tek değildir. Akıllı çözümler vardır.’ Şeklindeki kelâm-ı kibardan ilham alan yazar, dikkate ve okunmaya, ders alınmaya değer eserinin son sayfalarında, bu çözümlerden bir güldeste sunuyor.
Tamamı ‘hikmet‘ denilebilecek mısra-ı bercestelerle dolu sayfalardan tadımlık bir bölüm:
Bir medeniyete girmek, benimsenmiş ve özümsenmiş bir fikriyat, bir düşünce derinliği yoluyla gerçekleşirse elbette ki daha faydalı ve verimli olur. Bizim Batı uygarlığına girişimiz zarûrî devlet icraatlarıyla, körü körüne hayranlık, şuursuzca taklit ve özenti yoluyla tahakkuk etmiştir.
Medeniyet kurmak için önce sağlam ve köklü bir imana, bu imandan doğan bir hürriyete ve seçme gücüne, hürriyetten doğan mesuliyet şuuruna, sonra mesuliyetten doğan ahlakî fiillere ihtiyaç vardır. Bununla birlikte o hedefe uygun kavramların teşkil edilmesi, sonra da o kavramlar çerçevesinde kurulacak medeniyetin muhtevasını ve boyutlarını tespit eden fikriyatın ortaya konulması icap eder.
Batı uygarlığı, kendisi değer diye koyduğu şeyleri çiğneye çiğneye büyüdü, dünyaya hâkim oldu, sömürdü, öldürdü, dilleri, inançları, kültürleri, gelenek ve görenekleri önce kendine benzetti; sonra çoğunu yok etti, kalanları da sömürdü ve hâlâ da sömürüyor.
Biz böyle yapmadık, yapmayız. Çünkü bizim medeniyetimiz, Batı uygarlığının korktuğu en büyük rakibidir. Onlar gibi yapsaydık zaten öyle yıkıcı ve sömürücü uygarlık kurardık. Bizim medeniyetimiz, yıkımlı, yok olmuş, ölü hâlde değildir. Üstü küllenmiştir. Kökleri çok sağlamdır, ta Hz. Adem’e, Hz. Şit’e ve Hz. İbrahim’e dayanır. İslâm medeniyetinin ihyası için evvelâ peygamberlerin ve bahusus Hz. Resul (s.a.v) Efendimizin getirdiği tebliğ esaslarında kendisini gösteren ahlâk ve âdab ilkelerini yeniden canlandırıp her cephesiyle fertten ferde toplumda yaşanır hâle getirmek icap eder. Bunun yanında Batı dünyasında gelişen bilim, teknik, teknoloji, fen ve iktisat alanlarında ülkemiz ve Müslümanlar yeniden yapılandırılmalıdır. Çünkü bilimsiz ve özellikle onun yavrusu olan teknik ve teknolojinin hâkimiyeti sağlanmadan bir yere varılamaz. Bu da açık medeniyet anlayışıyla olacaktır.
Batılılar gibi yakıcı, yıkıcı, sömürücü, hak ve hukuku çiğneyici anlayışa düşmemek için kendi değerlerimizi ayağa kaldırmalıyız, onları yaşanır hâlde benimsetmeliyiz, kendimize has kavramlarımızı iyi tespit edip onlarla düşünmeliyiz, o kavramlar yetmediği takdirde onları bize has olmak üzere icad etmeliyiz, daha da yetmezse ödünç almalıyız. Ama bu ödünç alma dilimizi işgal edecek hâle asla ve asla getirilmemelidir.
Çünkü başka uygarlıkların kavramlarıyla düşünmeye başlayınca zihnen onlara kiralanmış oluruz. Bundan behemehâl kurtulmalıyız. Unutulan kavramlarımızı canlandırmak, mevcutları korumak, kullanmak mecburiyetinde kaldığımız yabancı kavramları mümkün mertebe Türkçeleştirmek icap eder. Bu hususta bize imanımız, dinimiz, kitabımız, millî târihimiz ve bunlardan doğan değerlerimiz rehber olacaktır.
13,5 X 21 santim ölçülerinde 367 sayfalık eser, Mart 2018’de yayınlandı.
1teslis: Hıristiyanlıkta; bir tanrının üç kişilikte tecelli ettiği inancı. Üç kişilik; Baba (Allah), oğul (Hz. İsa) ve Kutsal Ruh’tur. Kutsal Ruh, Hıristiyanların; Baba’dan mı yoksa Oğul’dan mı sâdır olduğu hususunda fikir birliğine varamadıkları tanrı özelliğine sâhip ezelî ve ebedî kişiliktir.) Hıristiyanlar, (kendileri akıl erdiremedikleri için olsa gerek) ‘üç kişilikte bir tanrı‘ fikrinin akılla kavranılabilecek bir şey olmadığını iddia ederler.
KETEBE YAYINLARI:
Maltepe Mahallesi, Fetih Caddesi Nu: 6/2 Topkapı, İstanbul. Telefon: 0.212-612 29 30 e-posta: ketebe@ketebe.com // www.ketebe.com
Prof. Dr. SÜLEYMAN HAYRİ BOLAY 1937 yılında, o dönemde Konya’nın, günümüzde ise Karaman’ın ilçesi olan Ermenek’in Dindebol köyünde doğdu. Babası öğretmen olduğu için ilkokulu muhtelif köylerde okudu. Ortaokul ve liseyi Konya’da bitirdi. 1961’de Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’nden mezun oldu. Aynı yıl Sivas-Yıldızeli Pamukpınar Öğretmen Okulu’na din bilgisi öğretmeni olarak tâyin edildi. Orada 2 yıl boyunca idarecilik ve öğretmenlik vazifesine devam etti. Sonrasında Ordu’nun Perşembe ilçesinde Öğretmen Okulu’na tâyin edildi. İlâhiyat Fakültesi ikinci sınıfındayken Ord. Prof. Dr. Hilmi Ziya Ülken’den gönüllü olarak alıp hazırladığı mezuniyet tezi 1967’de ‘Türkiye’de Maddeci ve Ruhçu Görüşün Mücadelesi‘ ismiyle yayınlandı. 1967 senesinde Ankara İmam Hatip Lisesi’ne tâyini çıktı. Aynı sene Millî Eğitim Bakanlığı tarafından Bağdat Üniversitesi’ne gönderildi. 1971’de üniversite asistanlık imtihanını kazandı ve Felsefe Târihi asistanı olarak göreve başladı. ‘Aristo Metafiziği ile Gazali Metafiziğinin Mukayesesi’ isimli çalışmasıyla Felsefe Doktoru unvanı aldı. 1979 yılında ‘Emile Boutroux’da Zorunsuzluk Doktrini‘ başlıklı doçentlik tezini bitirdi. Daha sonra Ankara Üniversitesi tarafından Paris’e gönderildi. 1980-1981 ders yılında Erzurum Atatürk Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde dersler verdi. 1982’de Konya Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde dekan yardımcılığının yanı sıra Fen-Edebiyat Fakültesi’nde de felsefe grubu derslerine girdi. 1986’da Kültür Bakanlığı 1000 Temel Eser Komisyonu’nun başkanlığını yaptı. 1987 Ocak ayında Hacettepe Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde Felsefe Târihi Anabilim Dalı Başkanı olarak görev aldı. 1989’da Türkiye Diyânet Vakfı Yayınlarını kurdu. 1989-1995 arasında Polis Akademisi’nde sosyoloji dersleri verdi. 1996 senesinde Gazi Üniversitesi rektörünün dâveti üzerine Gazi Üniversitesi Felsefe Bölümünü kurdu ve başkanlığını yaptı. 2 Şubat 2004’te yaş haddinden emekli oldu. Başlıca eserleri: *Osmanlı Düşünce Dünyası, *Türkiye’de Ruhçu Maddeci Görüşün Mücâdelesi, *Aristo Metafiziği ile Gazali Metafizikleri Mukayesesi, *Tabiat Kanunları Değişmez mi? *Bilim Değeri Meselesi, *Felsefi Doktrinleri ve Terimleri Sözlüğü, *Felsefeye Giriş, *Felsefe Dersleri, *Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersleri, *Türk Düşüncesinde Gezintiler, *Felsefe Dünyasında Gezintiler, *Ferit Kam, *Kur’anda İman, (Almancaya çevrildi) *Siyasi, Ekonomik ve Kültürel Boyutlarıyla Küreselleşme, *Tanzimat’tan Günümüze Türk Düşünürleri. |
KUŞBAKIŞI:
DÜŞÜNCEYİ EYLEM İÇİN BİLMEK:
Anadolu insanının edebiyat geleneği, Asya’nın içlerinden Avrupa’nın içlerine doğru, büyük ve uzun bir yolculuğa çıkan, Türklerin bin yıllık târihleri içinde oluşmuştur. Bir ayaklarıyla Doğu’da, bir ayaklarıyla da Batı’da olan Türkler, edebiyatı medeniyet için bilmişler, edebiyatsız medeniyet, medeniyetsiz edebiyat olmayacağına inanmışlardır.
Edebiyatın sınırların ötesinde, ülkelerin üstünde, insanların düşünce ve eylem dünyalarına, yeni boyutlar kazandıran, çok zengin, çok gizemli bir dünyası vardır. Edebiyat geleneğini derinleştirmeden, medeniyet dünyasını zenginleştirmek mümkün değildir. Hayatın her boyutunda, edebiyatın büyük bir çarpan ve çoğaltan etkisi vardır.
Karacaoğlan’dan Fâruk Nâfiz Çamlıbel’e kadar, Türklerin Anadolu’daki bin yıllık târihlerinden yola çıkarak, târihin içinden konuşan edebiyatçılar, edebiyat geleneğinin oluşmasında, canlılığını korumasında, vazgeçilmez bir yer tutarlar. Onlara sayfalarını ve gönüllerini açmayan, edebiyat dergilerinin, güçlü bir edebiyat geleneği oluşturmaları mümkün değildir. Onlar toplumların hâfızaları, düşünce ve eylem hazineleridir. (Eserin tanıtım bülteninden)
O hazinelerden biri de 1976-1990 yılları arasında 164 sayı yayınlanan Mâvêrâ Dergisidir. Derginin kurucularından olan Prof. Dr. Ersin Nazif Gürdoğan, Makine Mühendisi olmasına rağmen, fikrî ve edebî yönü güçlü bir kalem erbâbıdır. Edip ve muharrirdir. Aynı zamanda müelliftir, mütefekkirdir. Mensurları hesaba katılırsa, şâirdir. Ne yazık ki günümüzde, dilimizi fakirleştirmekten başka mârifeti bulunmayanlar, hepsine birden ‘yazar‘ diyorlar. Belki de o sebeple ülkemizde ‘okur‘dan çok ‘yazar‘ var.
Prof. Gürdoğan’ın ‘Düşünceyi Eylem İçin Bilmek‘ isimli 18 bölümden oluşan eserinin, her bir bölümde 12; 14. bölümde 13 olmak üzere; deneme, makale, seyahat, şehir kültürü, alegorik, hatıra, didaktik ve makale türünde; her biri güzellikte ve okunurlukta birbirleriyle yarışan 217 adet yazı var. Yazıların başlıkları muhtevâsının derinliği ve enginliği hakkında yüksek sesle bilgi veriyor. Birkaç misal: *Ballar Balını Bulmak, *Hayat Sevgiyle Güzelleşir, *Bilgelik Düşünmeyi Düşünmektir, *Anadolu Bilgeliğin Kıyısız Denizidir, *Ölüm, Ölümsüzlükle Anlam Kazanır, *Medeniyetler Tek Kaynaktan Beslenir, *Edebiyatçı Gül Yetiştiren Bahçıvandır, *Yazılan Yaşanır Söylenen Yapılır, *Ölüm Ölümsüzlüğe Doğmaktır, *Kızıl Elma Bütün Dünyadır, *Özlem Duyulan Dostluklar, *Edebiyat Medeniyete Açılan Kapıdır, *Güvercinler Kartallardan Güçlüdür, *Kültürü Ak Olanın Çevresi Pak Olur, *Hayat Güzellik Pazarıdır, *Doğru Yolda Kimse Kaybolmaz, *Dinlenen Yazılır Yazılan Okunur, *Dünyayı Barışla Yoğurmak, *Batan Güneş Doğacaktır, *Bağışlayan Bağışlanır, *Anadolu İnsanı Gönül İnsanıdır.
13,5 X 21 santim ölçülerinde 536 sayfalık eser, Mayıs 2018’de yayımlandı.
İZ YAYINCILIK:
Litros Yolu, Fatih Sanayi Sitesi 12/280, Topkapı,İstanbul Telefon: 0.212-5207210
Belgegeçer: 0.212- 511 57 91 e-posta: bilgi@iz.com.tr // www.iz.com.tr
TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ KÜLTÜREL AKIL, İÇTİHAT VE SİYÂSET:
İlâhiyatçı Prof. Dr. Nadim Macit’in, 13,5 X 21 santim ölçülerinde, 560 sayfalık eseri âdeta, ‘Türk Milliyetçiliği Ansiklopedisi‘ gibi. Hem kaynak eser, hem de ilmî hüviyetine rağmen okuyucuyu sıkmadan okunan, bilinenleri hâfızalara perçinleyen, bilinmeyenleri haber veren bilgi hazinesi…
İnsan topluluklarını ‘millet‘ hâline getiren en mühim unsur olan ‘dil’in târihi ve târifi ile başlayan eser, milletin oluşumundaki diğer unsurlardan ‘gelenek‘ kavramı ile devam ediyor.
Bütün bu hususlar ele alınırken, ‘ümmet‘ kavramına temkinli yaklaşan yazar, ilâhiyatçılığından kaynaklanan ve dinsiz insan, dinsiz millet olmayacağı gerçeğini göz önünde bulunduran Prof. Macit, ‘din‘ olgusunu ihmal etmiyor. Ön planda tutulan bir başka unsur da ‘kültür’dür. Çünkü Türk milliyetçiliği, ‘Türk milleti‘ gibi kültür temelleri üzerine oturtulmuştur. Ve geliyoruz, ‘Türk Müslümanlığı‘ kavramını teşekkülüne mesnet teşkil eden ‘akıl‘ unsuruna.
Bilindiği gibi Türkler, Mu’tezile ve Eşâriyye mezheplerine ısınamamışlar, Türk asıllı İmam-ı Âzâm Ebû Hanife’den başlayıp Türklüğünden şüphe edilemeyen Ebû Mansur el-Mâtürîdî ve O’nun talebesi Ebû Muîn en-Nesefî ile devam eden akılcı sistemi kendilerine uygun görmüşlerdir. Hoşgörü diyârının ılıman iklimî mesâbesindeki Fıkıhta Hanefî; itikatta Mâtürîdiyye mezhebine teveccüh göstermişler, böylece güç kazanmışlardır.
Prof. Macit, eserinin son bölümlerinde Milliyetçiliğin geleceğini, ‘Hayal ve Gerçek‘ başlığı altında tahlil ediyor.
Bu mühim eseri hazırladığı için Prof. Dr. Nadim Macit; Türk kültürüne kazandırdığı için Ötüken Neşriyat tebrik ve teşekkürleri hak ediyor.
ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş.
İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul Telefon: 0.212- 251 03 50
Belgegeçer: 0.212-251 00 12 e-Posta: otuken@otuken.com.tr www.otuken.com.tr
TÜRK DEVLET TÖRESİ:
Kadim Türk kültürüne dâir eserler yayınlayan Bilgeoğuz Yayınları, bu defa uzman târihçi Cengiz Balcı’nın ‘Türk Devlet Töresi‘ isimli seçkin eserini okuyucuya sunuyor. 13,5 X 21 santim ölçülerinde, 278 sayfalık eserde; destanlar ve kitâbeler incelendikten sonra Türklerin sosyal yapısı hakkında efrâdını câmi-ağyarını mâni bilgiler veriliyor. İkinci bölüm, Türk Devlet Geleneği’ne tahsis edilmiş. Burada hükümdarların güç ve meşruiyet kaynağı, hükümdarlarda bulunması gereken vasıflar, ‘devlet baba‘ anlayışı, Türk Cihan Hâkimiyeti Düşüncesi ve Kaynakları vukufiyetle ele alınıyor.
Üçüncü Bölüm’de ‘Devlet Kurumları‘ inceleniyor. ‘Sonuç‘ başlıklı bölümde eserin müellifi, yaşadığımız günlerin mânâ ve önemine uygun olarak ‘hâkimiyet‘ adı altında devlet yönetimi ve başkanlık sisteminin târihî süreç içerisindeki tatbikatını özetliyor. Eski Türklerde ve Çin’de, Hint’te, İran’da ve Turan’da, İslâmiyet’te, Yunandaki yönetim sistemlerini kısaca hatırlatıyor.
Kutadgu Bilig’de anlatılan yönetim anlayışını bir paragrafta özetliyor.
Türk devlet sisteminde yönetimin; barış ve hizmet temeline oturtulduğu vurgulanıyor. Belirleyici unsurun ‘töre‘ olduğu belirtiliyor.
Satır aralarında Türklerin, devlet yönetiminde gelişmiş bir teşkilâta, yerleşmiş geleneklere sâhip olduğu, yönetimin milletle bütünleştiği düşüncesi ön plana çıkıyor.
Kitap, Prof. Dr. Ahmet Taşağıl tarafından da ‘kaynak eser‘ olarak görülüyor ve tavsiye ediliyor.
BİLGEOĞUZ YAYINLARI:
Alemdar Mahallesi Molla Fenarî Sokağı Nu: 35/B Cağaloğlu, İstanbul. Telefon: 0.212-527 33 65
Belgegeçer: 0.212-527 33 64 e-posta: bilgi@bilgeoguz.com.tr www.bilgeoguz.com.tr
KISA KISA / KISA KISA…
1-SOLAKZÂDE TÂRİHİ: Yayına Hazırlayan: H. Hâlit Atlı / Kültür A. Ş. Yayınları.
2-OSMANLI İNGİLİZ İLİŞKİLERİ ve IRAK’IN DOĞUŞU: Ayfer Yazkan Kubal / İlgi Kültür Sanat Yayınları.
3-UNVANSIZ MAKTÛL: Andrea Camilleri – Neyyire Gül Işık / Yapı Kredi Yayınları.
4-KAYGIDAN UMUDA VAROLUŞUN RENKLERİ: Vefa Taşdemir / Hece Yayınları.
5-İÇİMDEKİ GÖLGE: Buket Tahmaz Savaş / Altın Kitaplar