Bastılar Düğmeye!

55

 

Düğmeye bastılar! Hayâlini kurduğumuz  AB’ye, girme umudu ile yapmadığımız kalmadı! Ama nâfile.

Bizim her samîmî, tâviz-kâr adımımız karşısında; bu adımı da attılar! Vay canına! Diyerek şaşkına düştü Batılılar. Millî Devlet’ten, millî her şeyden. Meselâ Kıbrıs’tan, hattâ Ege’de sessiz kalışımızdan tutun da, her husûsta, bunca tâviz ve ödünden geçtik! Bekaamızı, geleceğimizi bile tehlikeye atarak! Bölücü Başı’na ve teröristlere verdiğimiz bunca tâviz. Gösterdiğimiz bu kadar tahammül ve sabır! Yaptıkları karşısında sergilediğimiz suskunluğa ve elimizi kolumuzu bağlamamıza rağmen! Yine de AB’ye yaranamadık. Yaranamıyoruz. Yaranacağımız da yok!

İşte tekrar düğmeye bastılar! Zaten düğmeden ellerini çekmemişlerdi! Ellerini düğmenin üzerinde tutuyorlardı. Ve işte yine düğmeye bastılar!

Çünkü, Türkiye ne yaparsa yapsın! İsterse yurdunu tehlikeye atsın! Türkiye AB’ye asla alınmak istenmiyor!

Bunun için iyi bir sebep lâzımdı. O da zaten ellerinin altında hazırdı.

Yine cankurtaran simidi gibi sarıldılar ona.

El bebek gül bebek, koyunlarında bin bir naz ve niyazla büyüttükleri, besledikleri ve üzerine tir tir titredikleri terör ve teröristlere, terör faaliyet ve eylemlerine yine yeşil ışık yaktılar!

Son çare buydu onların, Türkiye’nin önünü kesmeleri için.

Bu sebebe Türkiye gık bile diyemezdi.

Çünkü terörle başı belâda olan bir ülkenin, tabii ki AB’de işi yoktu.

AB’ye girecek olan ülkenin terörle merörle bir mes’elesi olmamalıydı.

Oh! Sen sağ, ben selâmet! Oh be dünya varmış!

Nedir bu, Türkiye’den AB’nin çektikleri?

İlle de gireceğim diyor da, başka bir şey demiyor yahu!

Giremesin diye, nice zincir-misâl yapamıyacağı engeller çıkardık karşısına! Yine de bana mısın demedi!

Bir bir kırdı ayağına dolaşan zincirleri.

Öyleyse bu işi ancak terör pekler.

Bakalım buna ne diyecekler?

Basarız zaman zaman terör düğmesine.

Bir daha rüyada görür onlar AB’yi mabeyi.

AB’ye gireceklermiş! Pöh pöh pöh!

Sanki biz dünü unutmuşuz gibi.

Sanki biz, bırakın eski kuyruk acılarını; daha dün Çanakkale’yi yaşamamışız gibi.

Daha dün, İzmir’de denize döküldüğümüzü hatırlamıyormuşuz gibi.

Daha dün, Kıbrıs’ta şahlanan Türk Ordusu’nun 1974 Barış Harekâtını bilmiyormuşuz gibi.

Türkler, başı boş bırakılmaya gelmez!

Başını daima ağrıtacaksın!

Meşgûl edeceksin onları.

Bak bak bak! Biraz kendilerine gelince, nasıl da yâd ediyorlar Osmanlı’nın Torunları olduklarını.

Bak sen, Filistin için İsrail’le Filistinliler arasında, arabulucu olacaklarmış!

2030

Öyle yağma yok! Biz Osmanlıyı Ortadoğu’dan atmak için az mı uğraştık? Ki Torunlarına bu misyon için fırsat verelim! Fırsat tanıyalım!

Yok öyle şey! Biz Türkleri aramızda görmek ne kelime; Türkleri elimizden gelse, Anadolu’dan bile atmak istiyoruz!

Bak şu Türk’ün işine! Kalkmış da, tutturmuş ille de AB’ye gireceğim diye!

Oysa biz Türkiye’nin AB’ye, rüyasında bile girmesine karşıyken; nasıl olur da ona, dünyada böyle bir fırsat ve imkân veririz?

X

Evet bastılar düğmeye!

Gelsin artık seremoniler.

Açsın ağzını, İnsan Hakları(!) denen nesne!

Öldürüleni değil de, öldüreni kutsamalar!

Öldürenin öldürülmesi karşısında, teröriste ağıt yakmalar!

AB’den aldığı cesaretle, kaatile, resmî araba tahsîs etmeler! Nitekim ediliyor!

X

Bu ne cür’et, aldı başını gidiyor, tersine mi döndü dünya ne?

Yoksa, Kıyamet  mi koptu başımıza, bilmiyoruz giden gidene.

 

Kardeşi, kardeşle yaptılar; emelleri için kanlı bıçaklı!

Ortalık, toza dumana büründü, belli değil sanki, kim haklı?

 

Aklını başına al, ey kandırılmış kardeş!

Böyle kör döğüşe, tarihte, zor bulunur eş!

 

Neden, tüm AB devletleri ve müttefik(!) ABD(e)

Niçin arkanı sıvazlıyor, dur da bir düşünsene

 

Unutma! Türksüz Kürd’e, Kürdsüz Türk’e olur dünya zindan ve dar

Sürecek beraberliğimiz, emîn olun, Kıyâmet’e kadar.

 

 

Önceki İçerikEtnik Pazarlamada Gelinen Nokta
Sonraki İçerikHer Müslüman Milliyetçi Olmaya, Dinen Mecburdur
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.