Düğmeye bastılar! Hayâlini kurduğumuz AB’ye, girme umudu ile yapmadığımız kalmadı! Ama nâfile.
Bizim her samîmî, tâviz-kâr adımımız karşısında; bu adımı da attılar! Vay canına! Diyerek şaşkına düştü Batılılar. Millî Devlet’ten, millî her şeyden. Meselâ Kıbrıs’tan, hattâ Ege’de sessiz kalışımızdan tutun da, her husûsta, bunca tâviz ve ödünden geçtik! Bekaamızı, geleceğimizi bile tehlikeye atarak! Bölücü Başı’na ve teröristlere verdiğimiz bunca tâviz. Gösterdiğimiz bu kadar tahammül ve sabır! Yaptıkları karşısında sergilediğimiz suskunluğa ve elimizi kolumuzu bağlamamıza rağmen! Yine de AB’ye yaranamadık. Yaranamıyoruz. Yaranacağımız da yok!
İşte tekrar düğmeye bastılar! Zaten düğmeden ellerini çekmemişlerdi! Ellerini düğmenin üzerinde tutuyorlardı. Ve işte yine düğmeye bastılar!
Çünkü, Türkiye ne yaparsa yapsın! İsterse yurdunu tehlikeye atsın! Türkiye AB’ye asla alınmak istenmiyor!
Bunun için iyi bir sebep lâzımdı. O da zaten ellerinin altında hazırdı.
Yine cankurtaran simidi gibi sarıldılar ona.
El bebek gül bebek, koyunlarında bin bir naz ve niyazla büyüttükleri, besledikleri ve üzerine tir tir titredikleri terör ve teröristlere, terör faaliyet ve eylemlerine yine yeşil ışık yaktılar!
Son çare buydu onların, Türkiye’nin önünü kesmeleri için.
Bu sebebe Türkiye gık bile diyemezdi.
Çünkü terörle başı belâda olan bir ülkenin, tabii ki AB’de işi yoktu.
AB’ye girecek olan ülkenin terörle merörle bir mes’elesi olmamalıydı.
Oh! Sen sağ, ben selâmet! Oh be dünya varmış!
Nedir bu, Türkiye’den AB’nin çektikleri?
İlle de gireceğim diyor da, başka bir şey demiyor yahu!
Giremesin diye, nice zincir-misâl yapamıyacağı engeller çıkardık karşısına! Yine de bana mısın demedi!
Bir bir kırdı ayağına dolaşan zincirleri.
Öyleyse bu işi ancak terör pekler.
Bakalım buna ne diyecekler?
Basarız zaman zaman terör düğmesine.
Bir daha rüyada görür onlar AB’yi mabeyi.
AB’ye gireceklermiş! Pöh pöh pöh!
Sanki biz dünü unutmuşuz gibi.
Sanki biz, bırakın eski kuyruk acılarını; daha dün Çanakkale’yi yaşamamışız gibi.
Daha dün, İzmir’de denize döküldüğümüzü hatırlamıyormuşuz gibi.
Daha dün, Kıbrıs’ta şahlanan Türk Ordusu’nun 1974 Barış Harekâtını bilmiyormuşuz gibi.
Türkler, başı boş bırakılmaya gelmez!
Başını daima ağrıtacaksın!
Meşgûl edeceksin onları.
Bak bak bak! Biraz kendilerine gelince, nasıl da yâd ediyorlar Osmanlı’nın Torunları olduklarını.
Bak sen, Filistin için İsrail’le Filistinliler arasında, arabulucu olacaklarmış!
2030
Öyle yağma yok! Biz Osmanlıyı Ortadoğu’dan atmak için az mı uğraştık? Ki Torunlarına bu misyon için fırsat verelim! Fırsat tanıyalım!
Yok öyle şey! Biz Türkleri aramızda görmek ne kelime; Türkleri elimizden gelse, Anadolu’dan bile atmak istiyoruz!
Bak şu Türk’ün işine! Kalkmış da, tutturmuş ille de AB’ye gireceğim diye!
Oysa biz Türkiye’nin AB’ye, rüyasında bile girmesine karşıyken; nasıl olur da ona, dünyada böyle bir fırsat ve imkân veririz?
X
Evet bastılar düğmeye!
Gelsin artık seremoniler.
Açsın ağzını, İnsan Hakları(!) denen nesne!
Öldürüleni değil de, öldüreni kutsamalar!
Öldürenin öldürülmesi karşısında, teröriste ağıt yakmalar!
AB’den aldığı cesaretle, kaatile, resmî araba tahsîs etmeler! Nitekim ediliyor!
X
Bu ne cür’et, aldı başını gidiyor, tersine mi döndü dünya ne?
Yoksa, Kıyamet mi koptu başımıza, bilmiyoruz giden gidene.
Kardeşi, kardeşle yaptılar; emelleri için kanlı bıçaklı!
Ortalık, toza dumana büründü, belli değil sanki, kim haklı?
Aklını başına al, ey kandırılmış kardeş!
Böyle kör döğüşe, tarihte, zor bulunur eş!
Neden, tüm AB devletleri ve müttefik(!) ABD(e)
Niçin arkanı sıvazlıyor, dur da bir düşünsene
Unutma! Türksüz Kürd’e, Kürdsüz Türk’e olur dünya zindan ve dar
Sürecek beraberliğimiz, emîn olun, Kıyâmet’e kadar.