Başörtüsüyle Sorunları Örtmek

129

Sorun örtmek ve ötelemekte oldukça mahir bir toplumuz. Koskoca bir seçim dönemi bile “Çankaya / Türban
ikileminde geçti gitti. Bu ülkenin açları, işsizleri, yoksulları,
dulları, yetimleri, garipleri, gazileri ve onların derdi – sıkıntısı
örtü altında kaldı. Afganistan, Çeçenistan ve Filistin’deki
Müslümanların perişanlıkları da örtülerek kapatıldı. Hele hele her gün
onlarcası vahşice katledilen komşumuz Irak’ın mazlumları tamamen örtü
arkasında kaldılar.

Beğenmediğimiz Malezya’nın ihracatı Türkiye’nin tam 1.5 katı.
Beğenmediğimiz İran, uzaya uydu fırlatabilen 11. ülke oldu. Dünyanın 8.
harikası bir muhalefetimiz var. Sanki egemenlik, ekonomik teslimiyet ve
yolsuzluk sorunu yokmuş, dış politikada ‘politikasızlık’tan başka bir
yol kalmış gibi varsa yoksa kılık – kıyafet kontrolörlüğü. Bir zamanlar
askeri cihetten de sivil üniforma çalışmaları yapılırdı. Sonra; Kırmızı
Çizgiler, Çuval ve Kandil üçgeninde söylenecek söz kalmayınca susuldu.
Sağolsun, üniversitelerimiz de bilim hariç her işle meşguller.

Atatürk’e atfedilen güzel bir söz var; “Vatanını en çok seven işini en iyi yapandır.” Acaba kötü gidişimiz, üstümüze düşenleri yapmayıp da üstümüze vazife olmayanları yapma alışkanlığımızdan mı?

Başörtüsü diye bir sorunun varlığını bile abes. TBMM’deki siyasal
çoğunluğun mutabakatıyla başlayan gelişmeler neticelendirilmeli ve
basit bir hak talebinin toplumu ayrıştırma aracı gibi kullanılmasına
izin verilmemelidir. Başörtüsünden birkaç iktidar daha planlayanların
elinden de bu siyasi istismar argümanı alınmalıdır. Dahası başörtüsü
üzerinden din ve mukaddesat düşmanlığına da son verilmelidir.

Dünya üzerinde büyük oyunlar oynanıyor. Özellikle Avrupa’da Haçlı
ruhu ve Ortaçağ adetleri adeta ihya ediliyor. Almanya’da ara ara
gördüğümüz ‘insan yakma’ kepazeliğini nefretle lanetliyoruz. Neredeyse
olayı örtmeye çalışan Alman Hükümetini de kınıyoruz. Alanya’da bir
Almanın burnu kanasa sekiz sütuna manşet olurdu, yetmez Türk
Dışişleri’nden özür beklenirdi. 10 canımız gitti, adamlar nerdeyse
pişkinliğe vuracaklar.

Asıl içimize değil de dışımıza bakalım. Belçika, bir teröristi
resmen salabiliyor. Yarın-öbür gün Belçikalı heyetler gelip
Güneydoğu’da insan hakları ihlalleri bahanesiyle adalet dersi vermeye
de gelebilirler.

Birbirimizi sevmiyoruz. Kasabının bıçağını yalayan koyun gibiyiz. Bu
kadar içe kapanacağımız yerde ‘çağdaş uygarlık’ adına ne yapıp
yapmadığımız sorgulasak nasıl olur? Yoksa yağmurda boyalarımız ve
foyalarımız mı dökülür? İnsan bari ideolojisinde samimi olur. Tabi
bulunduğu yerin idrakine varmışsa.